Kayyum
Fotoğraf: Envato
Türkiye, tarihinin en karanlık günlerinden geçiyor. Devlet içinde palazlanması, güçlenmesi ve devlet içinde devlet olmasına göz yumulmuş, desteklenmiş gerici bir grup yeterli güce ulaştığını düşünerek düğmeye bastı. Yirminci yüzyılın “Silah kimdeyse iktidar odur” gerçeğinin yirmi birinci yüzyılda çalışmayacağını düşünemeden iktidarı ele geçirmeye kalkıştılar. Bu yapının orduda, emniyette, devlet kurumlarında, sivil hayatta ve ekonomik hayatta elde ettikleri güç açığa çıktı. İnsan, ülkeyi son 30 yıl yöneten ve bu dönemin yarısında iktidarda olan bu günkü hükümetin ve devlet görevlilerinin demokrasinin gerçek güvencesi solculara, gezi eylemcilerine, Karadeniz, Bergama çevrecilerine, işçi ve emek örgütlerine, muhalif partilere aslan ve düşman kesilirken, alnı secdeye değen veya çaktırmadan gözleriyle ibadet eden, işçi ve emekçilere yapılan saldırılarda kol kola oldukları bu kırmızı yanaklı çocuklara karşı nasıl hoşgörülü oldukları, onların gizli planları karşısında nasıl uyuduklarını (?) görünce hayrete düşmüyor.
Ama orta yerde duran bir gerçek var. O da bu kalkışmanın faturası her zaman olduğu gibi işçilere, emekçilere, öğrencilere, gençlere kesilecek.
Ülkenin dev sanayi kuruluşları kayyumlara devrediliyor. Özellikle Boydaklar, Naksan gibi Anadolu şirketlerinde, ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, kurumsallaşamamış ve patrona bağlı yönetim yapıları, bu şirketlerin kayyuma aktarılarak aslında iflasa sürüklenmeleri anlamını taşıyor. Alacak, verecek, müşteri bilgilerinin sadece patron ve ailesinin kafasında olduğu şirketlerde kayyum hiçbir şey yapamaz. Önce müşteriler güvenli başka tedarikçilere yönelecek ve şirketin satışları ve kazancı düşecektir. Vahşi kapitalizmin (Örgütlü işçi ve emekçilerin mücadeleleri sonucunda bir nebze ehlileştirilmemiş olan) adetidir. Kazançta düşüşün ilk faturası işçiye ve emekçiye kesilir. El konduklarında tek sermayeleri, eğer önceden haber alınıp yok etmedilerse depolarındaki hammaddeleri ve alacakları olan bu firmalarda aslında denge bıçak sırtındadır. Alacak alınamaz ama verecek verilmek zorundadır ve öncelik ne işçilerde, ne çalışanlarda olacaktır. Bu firmalara borç vermiş olan yerli, yabancı bankalar şirket batmadan alacaklarını almak için saldırır önce.
Alacaklar alındıktan, ham maddeler paraya çevrildikten, kayyumların maaşları, banka borçları ödendikten sonra kasada para kalmaz. İflas istenir. Firmanın önceki sahibi işçilerin örgütlenmesini, sendikalaşmasını zinhar yasaklamıştır. İşçiye vermesi gereken parayı bir gün geri döner hevesiyle “himmet” adı altında başka yerlere aktarmıştır. Ama az da olsa aldığı işçi maaşı bile şimdi kayyum yönetiminde tehlikededir . Başka işler bulabilen örgütsüz işçiler kıdem tazminatlarını da yakmak pahasına gitmek zorunda kalırlar. Kalanlar son bir çaba ile şirketi yaşatmak, kıdemlerini ve maaşlarını almak telaşına düşerler. Ama tek güvenceleri ortada bir sendikaları olmadığından ne yazık ki, kayyumların vicdanıdır. Ve kapitalizmin vicdanı her zaman güçlüden yanadır.
Tek çözüm örgütlenmek, sendikalaşmak ve işçiden, emekten yana politikalar üreten partilere üye olup, çalışmak, hak aramaktır ve zaman tam zamanıdır.
- Tan ile Bulu 23 Ocak 2025 04:33
- İkinci çocuk 16 Ocak 2025 04:36
- Pislik 09 Ocak 2025 04:40
- Benim adamımdan hoca 02 Ocak 2025 04:35
- Ne çabuk unutuyoruz 26 Aralık 2024 06:30
- Yeter ulan 19 Aralık 2024 04:45
- Esaaad 12 Aralık 2024 05:18
- Zekai Çıngıllıoğlu 05 Aralık 2024 04:49
- Niye dövüyoruz? 28 Kasım 2024 04:37
- Kanal İstanbul 21 Kasım 2024 04:54
- Ormanlarımız için direneceğiz 14 Kasım 2024 04:31
- Zııt Erenköy 07 Kasım 2024 04:22