Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir
Geçen hafta, yaşanan darbe girişiminin ve bundan önceki bütün darbelere imkan veren hayatın, (1) İnsanın toplumun oluşumundaki rolünü ve toplumun insanın oluşumundaki rolünü bireylere unutturacak kadar yabancılaştırıcı, (2) Demokrasinin esas anlamının farkına varmamızı engelleyecek kadar körleştirici ve (3) Üst akılların, büyük güçlerin, emperyalizmin, kapitalizmin, savaş baronlarının, silah tüccarlarının ya da adını ne koyarsanız koyun bu tür darbeleri organize etme gücüne sahip herhangi birilerinin, buna cesaret etmesine imkan verecek kadar da zayıf bağlarla dolu olduğunu belirtmiş ve yine de umudun olduğunu söyleyerek bitirmiştim yazımı. Peki, umut nasıl var?
Hayatın farklı bir yaklaşımla yeniden yapılandırılmasıyla umut hâlâ olacaktır. Şu anda sistemin darbe ürettiğini söyleyip onu yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar. Biçimsel tarzda yapılan bu yapılandırmanın insanların hayatına bir anlam katıp katmayacağını zaman gösterecek. Ben bu yeniden yapılandırmada sahip olunması gereken yaklaşımla ilgili bir şeyler yazacağım.
İlk paragrafta (1) numaralı maddede sözünü ettiğim yabancılaştırıcı hayatın üstesinden gelebilmek için eş zamanlı olarak yapılması gereken, eğitim sistemi ve çalışma hayatını yeniden yapılandırmak. Çocukların kendilerini tanımalarını ve ifade etmelerini buna bağlı olarak kendileri için sağlıklı karar verebilecek duruma gelmelerini sağlayacak çok programlı okulların kurulması, çocukların emeğinin sömürülmesine yol açan meslek okullarının kapatılması ilk adımlar olabilir. Çocukları belli okul türlerine zorlamayacak bir sistem de gerekli. Engelleyici TEOG, LGS ve LYS gibi sınavların kaldırılarak sisteme her aşamada serbest girişin sağlanması da gerekli. Çalışma hayatının da patronun ihtiyaçlarından çok çalışanın, üretenin ve toplumun ihtiyaçlarını dikkate alacak ve hatta patronsuz, çalışma barışına katkı sağlayacak, sömürmeyen, çalışan örgütlenmesine saygılı bir yapılandırmaya ihtiyaç var.
(2) numaralı maddede sözünü ettiğim körleştirici hayatın oluşmasını engellemek için de birinci maddede bahsettiğim eğitim sistemi yapılanması olmazsa olmaz bir koşul. Bununla birlikte, parlamenter demokrasinin temel unsurlarından biri olan partilerin kendi iç dinamikleri itibariyle demokratik bir yapıya kavuşması gerekir. Güç dengesi, güçlerin ayrılığı ilkesi hem partilerin işleyişinde hem de ülkenin işleyişinde temel ilke olmalıdır. Gücün belli odaklarda biriktiği durumlar demokrasinin nasıl bir şey olduğunu da unutturur. Şunu da unutmamak gerekir: Demokrasi çoğunluğun azınlık üzerinde hakimiyet kurması demek değildir. Ülkenin bütüncül iyiliği için uzlaşmak demektir ve tabii ki saygı temelinde. Her kesimde, çoğunluğun dediği olur, diye düşünenlerin sayısının arttığı bir dönemden geçiyoruz. Özellikle de 1980 darbesi sonrasında hızlandı bu durum. Bu hızlanmayı tabii kapitalizmin yeni dönem üretim ilişkileri, çalışma hayatı uygulamaları, gözetleme stratejileri ve olumlu imaj yaratma yoluyla kandırma gayretiyle de ilişkilendirmek mümkün.
(3) numaralı maddede vurguladığım zayıf bağlarla dolu olan hayatımız için yapılacak şey ise adaletli bir devlet oluşturmaktan başka bir şey değildir. Öyle bir hukuk sistemi kurmalı ki, toplumun hangi kesiminden olursa olsun herhangi biri, başına gelen herhangi bir haksızlıkta gerekli hukuk yollarına başvurduğunda adaletli bir şekilde davranılacağından emin olmalı. Bizim toplumumuzda insanlar bundan emin değiller. Her şeyden önce hukuk sisteminin yavaş çalıştığını zaten herkes biliyor. Bu yüzden de insanlar bazen haklarından vazgeçme durumuna geliyorlar. Haklarını alacaklarından emin olmadıkları için sisteme başvurmuyorlar. Toplumun adalet duygusu zayıflamış durumda. Bu zayıflayan adalet duygusunun yarattığı toplumda bireyler arasındaki bağlar da zayıflıyor. Aynı haksızlığa uğramış iki kişiden biri hakkını alıp diğeri alamıyorsa hem sisteme yönelik güven duygusu azalır hem de bu kişiler birbirinden şüphelenmeye başlar. Sistemin beğenmediği siyasi görüşe sahip olanlar haksızlığa uğrayıp sistemin beğendiği siyasi görüşe sahip olanlar daha avantajlı bir hayat sürerlerse yavaş yavaş bir kutuplaşma meydana gelir. Zenginin hukuk sistemine göre haklı çıkma şansı yoksulunkine göre daha fazla olursa öfke birikir toplumda. Bir gün X partisinden, o parti iktidarda olduğu için, başka bir gün de aynı nedenle Y partisinden olanlar hukuk sisteminde daha haklı çıkarlarsa o toplumu kimse kurtaramaz. Bağlar zayıflar. Ülkeyi, milleti, halkı, vatanı, cumhuriyeti, demokrasiyi ya da ne ad verirseniz verin, kısaca kurduğunuz hayatı anlamlı bir şekilde sürdürmenin yolu sağlam, geçerli ve güvenilir bir hukuk sistemi kurmaktan geçer. Özgürlük de adaletten başka bir şey değildir.
Evrensel'i Takip Et