09 Ağustos 2016 01:00

Tabipler Birliği karanlık işler peşinde mi?

Tabipler Birliği karanlık işler peşinde mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün odatv.com portalında ‘ilginç’ bir yazı yayınlandı. Gülümser Heper imzasıyla yayınlanan yazıda, TTB’nin tıp eğitimi akreditasyonu konusunda “karanlık işlerin içinde” olduğu savunuluyor. Yazıdan, bu işte acayip paralar döndüğünü, ülkenin ihtiyaçları ile örtüşmediğini, bu işin bir ‘üst akıl’ tarafından yönetildiğini anlıyoruz. Bu komplo teorisiyle bir kez daha tüylerimiz ürperiyor. Bu işin “Üst aklı ABD olduğu artık iyici anlaşılan Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın imzasıyla 2011 yılında YÖK’te kabul edildiğini, bu organize işin Türkiye’de seçilmiş temsilcilerine yaptırıldığını (Prof. Dr. İskender Sayek’ten bahsediliyor)” Türk Tabipleri Birliği(TTB)’nin de bu düzene ortak olduğunu öğreniyoruz.
Bunca palavranın üzerine bir iki kelamımız olmalı elbette.
Konuya başlamadan önce “tıp eğitiminin akreditasyonu”n ne demek olduğundan kısaca bahsedelim. Tıp eğitiminin niteliği, 1980 sonrası mantar gibi türeyen tıp fakültelerinin altyapı ve öğretim elemanı olmaksızın hekim yetişmeye başlamasıyla gündeme geldi. Konunun en güçlü tartışmacısı doğal olarak TTB oldu. TTB, Türkiye’de hekim ihtiyacının bu derecede çok olmadığını, tıp eğitiminde nitelik aramadan “seri üretim” halinde doktor yetiştirmenin hem hekimlik hem de halk sağlığı açısından sakıncalı olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. TTB, bunun 1980 sonrası uygulamaya konacak sağlıkta özelleştirmeler ve piyasalaşmaya hazırlık olduğu tespitini de defalarca yapmıştır.
Yazıda, üst aklın WFME (World Federation for Medical Education) ve MEDINE (Medical Education in Europe) olduğu belirtilmiş. Herhalde gavurcasını yazınca daha güçlü bir etki çıkıyor ki bu tercih edilmiş! Türkçe’siyle yazalım: Dünya Tıp Eğitimi Federasyonu ve Avrupa’da Tıp Eğitimi Birliği (kes-yapıştır sırasında yazıda son sözcük uçmuş). WFME’yi biliyoruz da MEDINE’yi ilk kez duyduk. Gizli bir örgüt olmalı!  
WFME, dünya üzerinde tıp fakültelerinin bölgesel birliklerinin oluşturduğu bir tıp birliğidir.  Dünya üzerinde tıp eğitimini tartışmak, geliştirmek ve niteliğini geliştirmek amacını güder. Bu iddialar arasında en büyük eksiklik WMFE’nin nasıl bir hain emeli olduğunun belirtilmemiş olmasıdır. Tek itham noktası uluslararası bir örgüt olması!
Bir tıp fakültesinin akreditasyonun maliyetinin 50 bin dolar olduğu belirtilmiş. Ancak bu paranın ‘üst akıl’a akan bir para olmadığı görülüyor. Ekibin yol ve konaklama masrafları ile vakit ayırmanın maliyeti bu. Başka bir dille söyleyelim, öğretim üyelerinin akreditasyon için eğitim programlarının incelenmesi, öğrencilerin, öğretim üyelerinin geri bildirimlerinin alınması vb. işler nedeniyle harcadıkları zaman nedeniyle daha az ameliyat yapması, daha az hasta muayene etmesi sonucu döner sermayenin ettiği zarar!
Bu maliyeti çıkaranlar, tıp fakültelerinin ticari bir dükkan olduğunu, tıp eğitimi vermediğini düşünüyorlar herhalde. “Yıllardır doktorum, ilaçla iyileşen hastaya rastlamadım düşüncesinde olan Dr. Gülümser Heper’in tıp eğitimine inancı olmamasını anlayabiliyoruz. Hemen burada hatırlatalım: Tıp fakültelerinin birincil görevi hekim yetiştirmektir. Döner sermaye kaybı üzerinden çıkartılan bu hesabın yazının çeşitli yerlerinde yapılmış “ticarileşmiş tıbbın eleştirisi” ile çelişki içinde olduğu ve kendini yalanladığı açık olarak görülüyor.
Gelelim İskender Hoca ile ilgili iddialara!
Prof. Dr. İskender Sayek’in dönemin YÖK Başkanı (üst aklı ABD olduğu anlaşılan) Prof. Yusuf Ziya Özcan tarafından akreditasyon yapılanması için önder seçilmesi iddiası atılmış. Hadi diyelim öyle, bunun ne anlamı olduğunun yazar tarafından açıklanması gerekir. İskender Hoca, kötü biri midir? Nedir? Yoksa geçtiğimiz aylarda gündeme getirilen Sayek Ailesinin Hristiyan olmasına bir referans mıdır? Ne de olsa gayrimüslimlik komplo teorilerinin en prim yapan malzemesidir! İskender Hoca’nın bu ülke için nasıl bir kıymet olduğunu anlatmama gerek yok, arzu eden araştırıp okusun. Tek söylenecek şey: Dilin kemiği olmalı!
Elbette ki en temel derdin, TTB olduğu yazının sonunda kendini bir kez daha belli ediyor. Bu ’düzen’e ortak olan TTB’nin “Ne ulusal sağlık politikasıyla ne de Cumhuriyet’in değerleriyle ilgisi olmadığı bilinmekte” denmiş. Bir soru, sahi Türkiye’nin ulusal sağlık politikası nedir? İkinci soru, TTB’nin Cumhuriyet’in hangi değerleri ile ilgisi yok?
AKP’nin piyasacı, neoliberal sağlık politikalarına karşı tutum aldığında “politika yapmak” ile suçladıkları TTB’nin, Fetö örgütlenmesine tek kelime etmemesi eleştirilmiş. Diğer bir sihirli sözcük olan “Ermeni” sözcüğü ile komplo teorisi perçinlenmiş. Büyük olasılıkla Yazar’ın okumadığı ama hakkında fikir sahibi olduğu mektubu merak edenler buradan okuyup kendi kararlarını verebilirler: http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/1915-5315.html
TTB, ülkenin hekim örgütüdür, bu ülkede demokrasi mücadelesinde önemli bir konuma sahiptir. TTB’yi zayıflatmak kimseyi güçlendirmez. TTB’yi çamur atmak için on takla atanlara nasihatımız: bilimden ve akıldan uzaklaşmayın, savlarınızda anlam bütünlüğü, mantık ve dayanak olsun lütfen!

Not: Merak edenler için söz konusu yazının tam metni: http://odatv.com/yusuf-ziya-ozcan-ve-ttb-o-akreditasyon-sistemine-neden-ses-cikarmadi-0808161200.html

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa