Futbolu 'Cemaatten' temizlemek...
Fotoğraf: Envato
15 Temmuz darbe girişiminin artçı sarsıntıları devletin hemen her kurumunda devam ediyor. Ordudan emniyete, yargıdan okullara kadar hemen her kamu kurumunun “kılcal damarlarına” kadar sızmış cemaat unsurları temizlenmeye çalışıyor.
Cemaatin toplumun büyük bir kesiminin gözü önünde “operasyonlarını” gerçekleştirdiği futbolda da, temizlik çabaları geçen hafta başladı. TFF’nin bütün kurullarının istifalarını vermesinin ardından, ilk büyük deprem MHK’da yaşandı ve MHK başkanı dahil bütün üyeleriyle değiştirildi. Basına yansıyan haberlere göre hakem atamalarının yapıldığı kurulun 9 üyesinden 5’inin cemaat ile bağları tespit edilmişti. Daha sonra yapılan çalışmalar sonrasında TFF bünyesinde çeşitli kurullarda yer alan, hakemlik ve çalıştırıcılık yapan 105 personel ile ilişik kesilmişti.
Rakamlara bakıldığında çürümenin tüm kurumlar gibi TFF’ye de sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Ancak çürümenin gerçek boyutlarını görebilmek için, yakın dönem tarihimizdeki, futbolun büyük resmine bakmamız gerekiyor.
2011’den sonra çok sık duyduğumuz, “cemaatin futbolla ne işi olur” anlayışının aksine, şimdilerde televizyon kanallarında bülbül kesilen eski cemaat üst yöneticilerinin itiraflarına bakarsak, cemaatin futbola ilgisi özellikle 90’lı yılların sonunda ortaya çıkmış.
Nitekim 2002 yılında düzenlenen dünya kupası sırasında, özellikle milli takım içindeki cemaatçi yapılanma, medya kanalıyla bütün futbol kamuoyunun malumu haline gelmişti. Hafızalarımızı biraz tazeleyelim.
Medyada yer alan haberlere göre, başını Hakan Şükür’ün çektiği bir futbolcu grubu antrenmanlardan çok camilerde verdikleri pozlarla gündeme geliyordu ve o yılların en kadim sorunu Şenol Güneş’in de başına geliyordu. Sahada saç baş yolduran Hakan Şükür mü yoksa İlhan Mansız mı oynayacak? 22 Haziran 2002’de oyuna sonradan giren İlhan Mansız’ın golüyle milli takım yarı finale yükseldiğinde, Habertürk’ün hangi kelime oyunuyla golü gösterdiğini sanırım futbol kamuoyunun kahir ekseriyeti hatırlıyordur: “İ.mansız attı”!
Bu olayı hatırlatmamın sebebi daha o yıllarda hem medyada, hem futbol kamuoyunda cemaatin örgütlenmeye başladığı biliniyordu. Nitekim dünya kupası sonrasındaki dönem futbolcular içinde cemaati benimseyenlerin sayısında önemli artış oldu. Geçerken söylemekte fayda var, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’nin bu yıllarda cemaatin radarına takıldığını söylemek ham bir iddia olmayacaktır. Cemaatin hem kulüp yapılanması içine sızmasının engellenmesi hem de cemaatçi olarak bilinen futbolcuların Fenerbahçe ile ilişiğinin hemen kesilmesi büyük ihtimalle 3 Temmuz kumpasının en büyük gerekçesiydi.
Hafızaları tazelemeye devam edelim.
2010 yılında milli takım için kamp yeri olarak ABD seçilmişti. Milli takımın ABD’ye ayak basmasının hemen ardından kafilede bulunan bazı futbolcuların ve yöneticilerinin ayaklarının tozuyla Pelsilvanya’ya gittiği yine medya tarafından duyuruldu. Herkesin kim olduklarını tahmin ettiği ama isimlerini açıklamadığı bu ziyaretçilerin kimlikleri hala medyada “herkesin bildiği sırlardan” biri.
Cemaatin o yıllardaki sözcüsü ve Zaman gazetesinde 3 Temmuz sürecini aklayan yazıları kaleme alan Hüseyin Gülerce’nin, geçen hafta, CNN ekranlarında, Fenerbahçe’ye neden böyle bir kumpas düzenlediğinin itiraf etmesinin de altını çizelim.
Buraya kadar yazılanlardan,“cemaatin futbolla ne işi olur” diyenlerin aslında “cemaat operasyonlarının” ört bas edilmesine katkı sundukları açık olarak ortaya çıkıyor.
Öte yandan, TFF’deki cemaat unsurlarının tasfiyesi tek başına futbolu temizlemeyecektir.
Bakılması gereken daha çok yer var.
Başarılı bir çok teknik direktör iş bulamazken kimler zaman zaman bir sezonda iki takım çalıştırıyorlardı?
9 üyesinden 5’inin cemaat bağlantısı tespit edilen MHK “liyakat” dışında kriterlerle hangi hakemleri koruyup kolluyordu?
Soruları çalınan menajerlik sınavlarının cevapları hangi menajerlere servis ediliyordu?
Cemaat üyesi yöneticilerin olduğu hangi takımlar kollanıyor, cemaatin sızamadığı hangi takımlara engeller çıkartılıyordu?
Cemaatin medyadaki spor yorumcusu kılıklı unsurları “hangi operasyonları” manipüle etmişti?
Sorular uzar gider. Ama çok daha önemli bir nokta var. Sadece bu unsurların temizlenmesi yeter mi? Bu unsurlar marifetiyle “itibarsızlaştırılan”, futbolcuların, teknik adamların, hakemlerin, yöneticilerin, kulüplerin de itibarlarının iadesi gerekmiyor mu?
Futbolun en azından son 16 yılını şeffaf biçimde araştıracak bağımsız bir komisyon kurulmadan basit bir temizlikten söz etmek, göz boyamaktan başka bir anlam taşımayacak.
- Rasim Ozan gitti futbol medyası temize mi çıktı? 30 Kasım 2017 00:15
- Fenerbahçeli medyayı deşifre edelim 16 Kasım 2017 00:26
- Cüneyt Çakır, Mete Kalkavan gerisi yalan… 25 Ekim 2017 23:01
- 'Yıldırım Demirören yeter' 05 Ekim 2017 01:21
- Ne etti la bu Aykut Kocaman size? 21 Eylül 2017 01:00
- Aykut Kocaman'a niye saldırıyorlar? 14 Eylül 2017 00:15
- Federasyon, Tribün Mühendisliği: Beleştepe, Göztepe, Konya... 24 Ağustos 2017 00:15
- Terim kovuldu sıra Demirören’de mi? 04 Ağustos 2017 01:01
- Terim ve Demirören'e sonsuz teşekkürler! 20 Temmuz 2017 01:00
- Futbola da adalet lazım 13 Temmuz 2017 00:15
- Arda Turan'a neden kızıyorsunuz ki? 15 Haziran 2017 00:30
- Şampiyonluklara seviniyor musunuz? 01 Haziran 2017 01:00