Rusya ve Batı arasında -2
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu Rusya ve Batı arasındaki ilişki tarafından belirlenmektedir. Ancak meseleyi sadece jeopolitik boyutta ele almak hakim sınıfın iktidarına su taşımaktır. Avrasyacı ulusolcu çevrenin işçi sınıfına ihanetini gizleyen ve meşrulaştıran ideolojidir jeopolitik. Avrasyacı Dugin şöyle tanımlar jeopolitiği: “Jeopolitiğin başlıca postulalarından birisi, bir devletin jeopolitik durumunun siyasal yapısından daha önemli olmasıdır”. Bu yaklaşım Napolyon yenilgisi sonrası reform sürecindeki Prusya’nın resmi tarih görüşüyle örtüşür: “Dış politikanın önceliği”. Bir devlet açısından dış politikanın, yani uluslararası siyasette hayatta kalmanın, iç politikadan her zaman daha önemli olduğu varsayımı uluslararası ilişkiler disiplini için kurucu olmuştur. Bu varsayım devletin hakim sınıf ve hükmedilen sınıf arasındaki ilişki açısından gördüğü işlevi gizler. Devlet hakim sınıfın çıkarını ortak çıkar olarak tanımlar: “milli menfaat” ya da “ulusal çıkar.” Böylece dış politikanın iç politikada hayatta kalmak için nasıl bir önem arzettiği ortaya çıkar. Bir rejim için dış politika tüm sınıfları hakim sınıfın çıkarına tabi kılmak için en önemli araçtır. Yani: Jeopolitik rejim inşasının “dışa dönük” yüzüdür.
Bu açıdan, Osmanlı’dan Türkiye’ye bu ülkenin Batı ittifakına dahil olmasındaki sürekliliği coğrafi konumla açıklamak ancak bu coğrafi konumun kapitalizm tarafından nasıl şekillendirildiğini analiz etmekle mümkündür. Dış politika ve jeostratejideki süreklilik devletin hüküm sürdüğü ülkenin fiziksel mekanından ziyade bu mekanın hangi toplumsal ilişkiler tarafından ülkeselleştirildiğiyle açıklanmalıdır. Bu yaklaşım da Türkiye’deki sermaye birikiminin Batı’ya karşı Rusya’yla bir ittifaka girip giremeyeceğini sorgulamak anlamına gelir.
Yeni Türkiye’nin doğum sancıları ekonomide hissediliyor. Altyapı yatırımlarının sürdürülebilmesi için zorunlu işçi katkılarıyla Varlık Fonu yaratılması hükümetin dış piyasalarda fon sıkıntısı çektiğini gösteriyor. Bu ortamda Erdoğan 9 Ağustos’taki St. Petersburg ziyaretinden önce 2 Ağustos’ta Türkiye’ye 150 milyar doların üzerinde yatırım yapmış 200 dünya devi firmanın 300 temsilcisiyle buluştu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin (YASED) düzenlediği Uluslararası Yatırımcılarla Yüksek Düzeyli Ekonomi Diyaloğu toplantısına katılan şirket isimlerinden bir kısmı şöyle: Bosch, Boeing, Samsung, Huawei, Ford, Citibank, Renault, Socar, BP, Coca Cola, Pepsi, Pfizer, Philip Morris, Microsoft, Google, ING Bank, JTI, P&G, General Electric, Nestle, Cisco, Vodafone, Roche (Hürriyet, 03.08.2016). Yanlışım varsa düzeltin basında yer alan bu listede Rus şirketine rastlamıyorum. Erdoğan şunları söylemiş bu şirket temsilcilerine: “Ekonomik Reform Paketleri’nin ötelenmesi söz konusu değildir. Sizin desteğinizle bugünleri aşacağımıza inanıyorum. Yatırımcıları üzecek hiçbir işe kalkışmayız.” (Müjde paket varmış çalışanlar! Hadi yine iyiyiz.) Herhalde hiçbir söz Türkiye’nin Batı ittifakıyla ilişkisini şu söz kadar net anlatamaz: “14 yıldır bizimle yol yürüyen hiçbir uluslararası yatırımcı bu ülkede kaybetmemiştir. Sürekli kazanmış ve kazanacaktır” (Hürriyet, 03.08.2016). Sanırım geçen sene hükümetin metal grevlerini “milli güvenliğe aykırı” olarak tanımlayarak ertelerken nasıl bir milli güvenlik tanımı yaptığı açıklık kazandı.
Peki Rusya’yla ittifak uluslararası yatırımcılara alternatif olabilir mi? Türkiye’nin “orta gelir tuzağından” çıkabilmesi için katma değeri yüksek üretim yapması gerekiyor. Rusya’yla ittifak Batı’yı ikame edecek bir teknoloji transferi ve sermaye ithalatı yapmasını sağlayabilir mi? Madem başladık bari sonuna kadar gidelim: Günün birinde FED’in dolar faizi oranı kararları yerine, Rus Merkez Bankası’nın ruble faiz oranı kararlarını mı izleyeceğiz? Değeri düşmesin diye paramızı dolara değil de rubleye mi çevirip yastık altına koyacağız?
Okurum haklı olarak “Amma da uçtun” diye tepki gösterebilir: “Bizde yastık altına gömecek para ne gezer!”
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22