11 Ağustos 2016 01:00

Varlık Fonu bağımsızlık mı?

Varlık Fonu bağımsızlık mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hükümetin yeni kararlarından biri de ‘Varlık Fonu’ kurmak.
İddia odur ki... Bu Fon Türkiye’nin ekonomisini güvenceye alacak. Türkiye’nin iktisadi olarak dizlerinin üzerine çökmesini isteyenlere (emperyalistlere) barikat olacak.
Öyle ya bu ülkede parası olanlar bir anda paralarını çekse...
Borsa alt üst olsa...
Döviz kıtlığı yaşansa...
Maazallah, ülke ekonomisi büyük sıkıntıya girmez mi?
Küresel finanssal saldırılar ve operasyonlar olmadık şey mi?
“Gelişmekte olan ülkeler” diye adlandırılan bu tür saldırılardan çok çekmediler mi?
Merkez bankalarının rezervlerinin ve para politikalarının yetersiz kaldığı durumlar yaşanmadı mı? Meksika, Arjantin, Türkiye geçmişte bu yüzden kriz yaşamadı mı? Finansal terörizme kurban gitmediler mi?
Fon’un savunucularına göre emperyalist devletler kendi ülkelerinde varlık (Refah) fonu kuruyorlar. Ancak gelişmekte olan ülkeler kurmaya kalktıklarında şartlar öne sürüyorlar: Dış fazla vermek gerekir. Yatırım-tasarruf açığı sorununuz olmaması gerekir. Petrol, doğalgaz gibi sürekli döviz getirecek bir doğal kaynak ihracatçısı olmanız gerekir.  
Bu yaklaşımı mandacılık olarak mahkum eden Fon savunucularına göre...
* Fon, Türkiye’nin tasarruflarına katkı yapacak.
* Milli kaynakların daha etkin değerlendirilmesini sağlayacak.
* Kamusal altyapı yatırımları için bütçe dışında kaynak oluşturarak bütçeye katkıda bulanacak.
* Ekonomik dışsallık oluşturacağı için ihracatı yukarı çekerek dış açığı iyileştirecek.
* Türkiye, büyük altyapı yatırımları için yap işlet devret modeli dışında da çok güçlü bir finansman modeli bulacak.
* Bu model menkul kıymetleştirilerek (Fon hisseleri satılarak) sürekli gelir getirecek.
Bu iddialara bakılınca savunmamak elde değil!

ABD NİYE KRİZDE?

Petrol yok, doğalgaz yok, tasarruf yok, ihracat geliri yok.
E öyleyse fon kaynağı neresi?
İşsizlik Fonu yağmalanacak örneğin.
Resmi verilerle 3 milyon kişinin işsiz olduğu Türkiye’de işsizlik fonunda biriken 100 milyar lira işsizlere verilmezken, varlık fonuna kaynak aktarılacak.  
Özelleştirme gelirleri fona gidecek.
Bütçeye gitmek yerine fona gidecek. Yani kamunun malı satılacak geliri kamuya değil özel sektöre aktarmak üzere fona devredilecek.
Savunucuları diyor ki... “Kaynak bulunur. Türkiye şartlarında böyle bir fonun başarılı ve faydalı olabileceğinin en iyi örneği TOKİ’dir. Bunca konut yaptı, kamusal inşaatları üstlendi, stat bile yaptı, konutlar elinde mi kaldı? Kaynak sıkıntısı çekti ve battı mı, hayır. Varlık Fonu da, TOKİ gibi olsun yeter”.
O TOKİ en değerli kamu binalarına, en değerli kent arazilerine (Mecidiyeköy’deki Ali Samiyen Stadı arazisi gibi) el koyarak zenginleşti.
Kaynak vatandaşın cebi, işsizin fonu, kentin rantı olacaksa... Bu da bir yere kadar! Böyle işleyen ekonominin sıkıntılarını derinden yaşıyoruz şimdilerde.
Yeri gelmişken söyleyelim bu inşaat ve rant politikası bağımlılığı azaltmadı, artırdı.
2008 ekonomik krizinde, otomotiv devi GM’yi batmaktan kurtarmak için ABD Hazinesi 50 milyar dolar aktarmıştı.
Türkiye’de, örneğin üçüncü havaalanını yapan şirketler grubu riske girerse kurtaracak.
İyi de şirketler kurtulurken ekonomi kurtulmuyor ki! Bunun en iyi örneği 2007 yılından beri derin bir kriz yaşayan ABD değil mi?

KAPİTALİZMİ SORGULASAK?

Tartışmayı, “bağımlılıktan kurtulmak için fon şart”ı getirenlere, “kapitalizmi tartışsak mı?” diye sormak lazım.
Ekonomik krizleri yaratanın kapitalizmin işleyiş yasaları olduğunu artık ülkenin en önemli burjuva temsilcisi Ali Koç bile kabul ediyor.
Türkiye’nin bağımlılığını artıran ise hükümetin ta kendisi.
Bol ve ucuz diye yabancı sermayenin ülkeye akmasını sağladı... Özel sektörün borçla yatırım yapmasını, bankaların yurt dışına borçlanarak, ihtiyaç, otomobil, konut kredisi dağıtmasını kim teşvik etti.
Kamu ihalelerini bile döviz cinsinden kim yaptı?
Özel sektörün borcu 300 milyar dolara durup dururken mi yükseldi?
2 yıl önce 300 milyar doların karşılığı 600 milyar civarındayken şimdi 900 milyar TL seviyesine yükselmiş. Aslında özel sektör borç içinde!
İhracatın artırabildiği tek yer Avrupa. Borçlanılan yer Avrupa. Batı’ya bağımlılık bu derece yüksek düzeyde.
“Kamu borcu sorunsuz. IMF’den kurtulduk. Bağımlılığı azalttık” demek manasız. Bağımlılık da var bankalar kanalıyla özel sektörün borcunun kamunun üzerine yıkılma tehlikesi de!

EMEKÇİNİN DERİSİNİ YÜZMEKTEN BAŞKA...

Hep aynı kaynak...
Ülkenin tasarrufu yok. Yüzde 25’lik devlet teşvikine rağmen vatandaş bireysel emeklilik fonlarına (BES) itibar etmiyor. E o zaman zorla tasarruf ettirelim. Çalışanlardan zorla para kesip BES’e aktaralım.
Patron kıdem tazminatlarını ödemiyor. Zorla fonda biriktirtelim.
Esnek, geçici çalışma zaten var, engelleyemiyoruz o zaman İstihdam Bürosu adı altında işçileri köle gibi pazarlayıp esnek, geçici çalışmayı yasal hale getirelim.  
Suç işleyen memuru görevden uzaklaştırmak yasal olarak mevcutken, “teröristleri nasıl temizleyeceğiz” yalanıyla memurların iş güvencesini kaldıralım.
Otomotiv sektörüne destek için ÖTV’yi kaldıralım. İşçiler kölece çalışmaya itiraz etmeye kalkarsa tüm devlet olanağı ile karşı duralım. Üç yıllık toplu sözleşmelere mahkum edilmelerine seyirci kalmalarını sağlayalım.
“Alavere dalavere Kürt Memet nöbete” misali her sıkışıklığı aşmakta emekçinin derisini yüzmekten başka çare düşünmeyelim!
Sorun da burada. Gelir uçurumunu büyüten, işsizliği artıran kapitalist işleyişte. Bunu değiştirmek lazım. İşte o zaman bağımlılık da kapitalist işleyişte değişebilir.  (BİTTİ)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa