Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları
Fotoğraf: Envato
İnsan zihni, dilbilimdeki gramer ve anlam yapılarına benzeyen ve evrensel kurallarla işleyen bir mekanizmadır. Bilinç dünyayı, biri diğerini doğrudan dışlayan birbirine karşıt anlamlar üzerinden, yani ikili karşıtlıklarla algılar. Örneğin zihin, “kadın” ve “erkek” kavramlarından birini diğeri olmadan, “aşağı” denince “yukarıyı” düşünmeden, “dost” denince “düşman” akla gelmeden anlayamaz. Sağ-sol, iyi-kötü, güzel-çirkin, gece-gündüz hep birlikte var olur, karşıtlıklar birbirine örülerek anlam kurulur. Fransız Antropolog Claude Levi- Strauss (1) , ortaya attığı bu kuramla, ilkel-modern (bir ikili karşıtlık daha!) tüm toplumları ve farklı insan kültürlerini incelerken evrensel bir sisteme ulaşmayı hedeflemiş, yapısalcı antropolojinin de temelini oluşturmuştur. Çokça eleştirilen, bir dönem etkili olsa da geçerliğini çoktan kaybetmiş bu kuramdan sizi sıkma pahasına bahsetme nedenim ise Levi-Strauss’un mitlerle ilgili yazdıkları. Ona göre, toplumların kuşaktan kuşağa aktardığı masallar, hikayeler ve mitler semboller aracılığıyla ikili karşıtlıkların, dolayısıyla kültürel anlamın ve en önemlisi evrensel zihnin rahatlıkla gözlenebildiği yerlerdir. Levi- Strauss mitik düşüncenin hayatın içindeki çelişkilerin üstesinden gelmenin mantıksal bir modelini oluşturduğunu, ikili karşıtlıkların arasındaki çatışmanın arabuluculukla çözüme vardırıldığını iddia etmiştir. (2) Fakat burada gözden kaçan, gücün ikili karşıtlıklar üzerine inşa olmuş bir hikayeye yaslanmasıyla hayatın içinde ortaya çıkan çelişkiler ve şiddettir. Esas olan masallar ve mitler değil, sokaklarda yaşananlardır.
Bugünlerde var olanı yeniden üreten ve buna rağmen kendi yeniliğini sürekli vurgulayan kolektif bir hikayenin, bir mitin içindeyiz; oradan oraya savrulup duruyoruz. Medyadan meydanlara, sokaklardan gündelik sohbetlere ve siyasal retoriğe her anımızda bu yeni mitin izleri var. Levi-Strauss’un yapısalcı modelinden bakacak olursak, bu mit de her mit gibi anlamı kurmak için ikili karşıtlıklar üzerine inşa oluyor. İyi-kötü, güzel-çirkin, dost-düşman derken en çok işletilen karşıtlıklardan biri farklı türleriyle karşımıza çıkıyor: Darbeci- demokrasi aşığı, terörist-kahraman vatandaş, milli irade-diğerleri... Karşıtlıkların sembolik yansımalarını görmek için önümüzde çok sayıda fırsat oluyor. Mesela, Başbakan Binali Yıldırım’ın AKP grup toplantısı konuşmasına kısa bir bakışla Çanakkale ve İstiklal ruhu karşısında tüm dünyayı, FETÖ karşısında milletin gücünü, karanlık gecenin içinden çıkıp meydana koşan aydınlık halkı, Yenikapı’daki herkesin düşman karşısında hep birlikte Türkiye oluşunu, “Demokrasi, istiklal ve hukuk için muhalefet, hükümet ve millet olarak Yenikapı’da olan herkes” ve karşısında orada olmayanları görebiliyoruz.
Örnekler çoğaltılabilir ama özünde her konuşmada aynı temalar, benzer bir semboloji ve üstü üste binen ikili karşıtlıkları görebiliyoruz. Bu arada olanlar sokakta oluyor. Mesela, çok güçlü inşa edilen bu yeni mitte “milli iradenin” karşıtı olarak tanımlananlar, aynı zamanda Yenikapı’da olmayanlar, aynı zamanda darbeci, aynı zamanda terörist ve aynı zamanda düşman oluyor. Sonra, Bayburt’a Bayburt Üniversitesi’nin Spor Yüksek Okulu yetenek sınavına girmek için gelen Kürt öğrencilere “PKK propagandası yaptılar” denerek linç girişiminde bulunuluyor. “Yenikapı’ya gitmeyeceğim” diyen kadın şarkıcının konserleri iptal ediliyor, sosyal medyada denmeyen kalmıyor. Soma Katliamı zanlısı “Ben yapmadım FETÖ yaptı” deyip suçundan sıyıracağını hesap ediyor. Osmanlı Ocakları başkanının daha önce sarf ettiği sözlere ciddi ciddi yazılmış “FETÖ Ermeni” haberleri eklenebiliyor. Ve bunların hiç biri, tabii ki neden sonuç ilişkisiyle değil, ama yukarıda verdiğimiz örneği takip edecek olursak, tekbir sesleri arasında yapılan konuşmanın ördüğü anlamlar dünyasından ayrı bir dünyada olmuyor; hepsi aynı yerde, aynı mitik dünyada birbirine işlenerek kurulan karşıtlıkların birer yansıması olarak karşımızda. Mitlerin yaşamdaki çelişkileri çözmeye bir model olduğu kuramı ne kadar da boş, bugünün üzerimize boca miti, parlayan kolektif hikayesi sokaktaki şiddeti nasıl da tetikliyor diye düşününce.
1 Levi-Strauss, Claude, 1962 Yaban Düşünce,
çev. Tahsin Yücel. YKY.
2 Dundes, Alan, 1997 “Mitte İkili Karşıtlık: Geçmişe Bakışta Propp Levi-Strauss Tartışması,” çev. Selcan Gülçayır.
Milli Folklor, Yıl 18, Sayı 69.
- Her gün biraz daha karanlık 05 Kasım 2016 00:30
- Gazeteciliğin karşısındaki iktidar Kuzey Dakota'da da aynı 22 Ekim 2016 00:13
- Gazeteciler neden oturma eylemindeydi? 15 Ekim 2016 00:29
- Bundan sonrası anlatım bozukluğu 08 Ekim 2016 04:40
- Etkisiz hale getirilen barış umudu ve habercilik 01 Ekim 2016 00:52
- Çıkışımız var mı? 24 Eylül 2016 00:51
- Zamanın ruhu dayanışmada saklı 17 Eylül 2016 00:06
- En büyük, en ezen ve suçu görülmeyen... 10 Eylül 2016 00:51
- Net, yürekli, çalışkan bir muhabir 20 Ağustos 2016 00:51
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Ne zaman, ne için gazetecilik? 06 Ağustos 2016 00:54
- Hangi kıstasla bir torbada? 30 Temmuz 2016 01:00