Osmanlıdan günümüze bitmeyen darbeler
Önce Yeniçeri ayaklanmaları vardı, Sultanların başına bela.
Az hikaye yok, onların Sultanlar üzerinde yarattığı dehşetin. Az başbakan kellesi vermemişti, Alay Köşkü önünde toplanan öfkeli kalabalıklara Sultan.
Ama Genç Osman, onların eline düşmüş, Yedikule Zindanında az şey gelmemişti başına, tecavüz dahil! Ve katledilmişti.
Lanetlendi bu işi yapan Yeniçeri Ortası daha sonra ve kaldırıldı. Sayım sırasında bu Ortanın sayısı okunduğu zaman hep bir ağızdan, “yokola!” diye bağırıldı ama, bu fazla bir şey değiştirmedi. Reformist, aydınlanmacı Sultan 3. Selim onların elinde can verdi.
Reformist geleneği devralacak olan Sultan II. Mahmut, Yıldız Sarayının damına kaçarak paçayı zor kurtardı ama intikamı acı oldu.
Yeşil Bayrak açtı, Sultanahmet’te, ayaklanan yeniçeriye karşı, halkı kıyama çağırdı, minarelerden sela okutarak. Onlar da omuz verdi Sultan’a… Hani 15 Temmuz’da tüm camilerin alarma geçip minarelerden sela okunması gibi… Yada kışla kapılarının belediyenin iş araçları ile ablukaya alınması gibi.
II. Mahmut bir ferman yayınladı 1826 yılında , “Nerede bir yeniçeri görüle, boynu vurula!” diye. Sevgili Can Yücel’in Türkçe’ye kazandırdığı, o dönemin Birleşik Krallık sefiri Layard’ın anılarında okuyabilirsiniz, 15 Temmuz’u anımsatan tüm İstanbul’u saran dehşet havasını.
Bir Sultan kendi ordusunu kıyama uğrattı, artık savaşlarda bir işe yaramayan, tek bildiği iş kazan kaldırmak olan. Layard’ın koruması olan iki yeniçeri ayaklarına kapanmış, canlarını kurtarması için yalvarıyorlardı.
Layard, günlerce yelken bezlerine sarılı Sarayburnu’ndan denize atılan yeniçerilerin cesetlerinin nasıl kıyıya vurduğunu anlatır.
Belgrad Ormanlarına bir kısım Yeniçeri kaçınca, bütün orman onlarla birlikte ateşe verilir.
Bütün eyaletlere ferman gider, nerede görülürlerse katledilmeleri için.
Modern Osmanlı ordusu bu küllerin üzerinden yükselir. Şimdi Yenikapı sahnesinde Mehteran takımını görünce, hem II. Mahmut’u hatırladım, hem Yeniçerilerin alayıvala ile muhteşem geri dönüşünü…
Belki ayaklanmalar biter, ama 1876 tarihinde Sultan Abdülaziz’e karşı, modern ordunun ilk darbesi düzenlenir. Yeniçeri baskın geleneği ancak 50 yıl engellenmiştir.
Kısacası anayasal düzene, maalesef bir “darbe” ile geçilir. Ama ömrü bir yıl bile sürmez, Sultan Abdülhamit tarafından 40 yıl askıya alınır. Belki de zaafın temeli zaten bu. Hangi anayasa darbe bağlantısı olmadan yapılmış ki tarihimizde?
Anayasal düzen, 1908 Jön Türk ayaklanması ile sözde geri gelir.
Ama onun da ömrü uzun olmaz. Hiç olmazsa kısa süreliğine Osmanlı halkları biraz Hürriyeti solur, Ermenice/Türkçe/Rumca/Ladino dilinde “Hüriyet-Kardeşlik-Özgürlük-Eşitlik” sloganları ile sokaklara dökülürler. Ve 24 Temmuz, 1932 yılına kadar Hürriyet Bayramı olarak kutlanır. 1960’tan sonra 2 Mayıs Hürriyet Bayramı ilan edilir… Şimdi galiba 15 Temmuz ilan edilecek! Ya da ilan edildi bile!
Merkeziyetçilerle, Ademimerkeziyetçilerin / bugünki dille özerk yönetim yanlıların/ inişli çıkışlı kavgası Talat/Enver/Cemal Paşa cuntasının 1913 Babıali Baskını /bugünki dille/ Darbesi ile son bulur; kısa süre içinde soykırımcı politikalar başlatılır.
Türkiye Cumhuriyeti, Ankara’daki Millet Meclisi zemini üzerinde yükselir. 1924 Anayasası merkeziyetçi bir anayasadır.
14 Haziran 1926’da Mustafa Kemal’e yönelik, önceden saptanmış, darbeci suikast, ihbar sonucu engellenir, ama bu sadece sistemin iyice otoriterleşmesine olanak sağlar.
Zaten 1925 yılının ilk yarısında parlak veren Kürt Başkaldırısı, otoriterleşen sisteme, o dönemin OHAL Yasası / Takrir-i Sükun Kanunu ile Liberal, Muhafazakar ya da sol parti ve basını tasfiye etme ve tek parti sistemini oturtma fırsatı vermiştir. Bu yasa sözde 1929 yılında kaldırılır ama etkisi 1945 yılına kadar sürer.
Sıkı bir zapt-u rap altına alınan Türk Ordusunda, ilk cunta 1949 yılında kurulur. Gerginlik had safhadadır, baskı rejimi de. Cevdet Sunay öncülüğünde kurulan bu cunta, İsmet Paşa seçimle iktidarı devretmezse, devreye girmeyi düşünmektedir.
1957’nin siyasal kriz ve otoriterleşme ortamında ilk Cunta ortaya çıkarılır gibi olur ama üstü kapatılır. 1960 27 Mayıs darbesi sonucunda görece demokratik 1961 Anayasası Kurucu Meclis tarafından hazırlanır.
Ancak 1876 Anayasası’nın kendi katiline yani Sultan’a, Meclisi kapatma ve Anayasayı askıya alma hakkını vermesi gibi; 1961 Anayasası da kendi katilini, yani Milli Güvenlik Kurulunu, adeta bir gölge hükümet gibi sistemin içine monte eder.
Tarih sahnesine yeniden çıkan, Ordu kurumu, bundan böyle adeta ikinci hükümet rolünü üstlenir.
Bu arada da ordu içinde farklı grupların erk ve hegemonya kavgasının da ortamı oluşmuş olur.
1960 Kasım ayında bir darbe içi darbe yaşanır ve Alpaslan Türkeş öncülüğündeki 14’ler Grubu tasfiye edilir. Seçim yapılır, koalisyon hükümeti kurulur ama 27 Mayıs depreminin artçı sarsıntıları, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 başarısız darbe girişimleri ile gelir.
Lise yıllarımın sarsıcı olaylarıdır bunlar. 61 Nisan’ında Yassıada mahpuslarının mahallesi olan kaldığımız İsrail evlerinden çıkıp Cumhuriyet lisesine gittiğimi, orada öğretmenlerimiz başta olmak üzere, bütün okulla birlikte Tandoğan Meydanında hayatımın ilk mitingine katıldığımı ve 61 Anayasası’nı kutladığımızı hatırlıyorum.
60 Darbesinin çok heyecanlandırdığı, ilk Sunay Cuntası üyesi havacı, şair Zeki amcamın, bir hafta sonra 49 yaşında kalpten gittiğini anlatmıştım. 21 Mayıs darbe girişiminde ise, yine bir yakınımız havacı Albay Fehmi Erol, Hava Kuvvetleri Komutanlığında, ne oluyor yahu diye camdan bakarken, cuntacıların açtığı ateş ile alnının ortasından vurularak yaşamını yitirdi. Diğer yaşamını yitirenlerle birlikte, 15 Temmuz sonrası gibi büyük bir törenle, Anıtkabir’e gömüldü. Ama Evren cuntası, 27 Mayısta yaşamını yitirenlerle ve TC’nin 4. C. Başkanı General Gürsel ile birlikte, bizim Fehmi Albayı da Anıtkabir’den attı. Ailesi kemiklerini alelacele alıp, Karşıyaka’ya gömdü. Nihat Emeksiz’in büstünü de bir iki yıl önce MTTB’liler kaldırdı. Umarım çöpe atmamışlardır.
61 Anayasası’nın tam 10 yılında darbe içinde darbe olan Mart ve 12 Mart 1971 darbesi yaşanır. Parlamento kapatılmaz ama sivil bir cunta yönetimi iktidarı devralır. Generaller 61 Anayasası’nın Türkiye toplumuna çok bol geldiği düşüncesindedir. Solun yükselişi ile 61 Anayasası’nı bütünüyle tasfiye planı gecikir. Ama sonunda Türkiye toplumunu 82 Anayasası’nın cenderesi içine sokmayı başarırlar.
Devam edecek...
Evrensel'i Takip Et