'Tek'e karşı kulluğa dönüş: Yeni despotizm
Fotoğraf: Envato
Mısır’da 2013 darbesi ve Sisi iktidarını destekleyen halk hareketleri sırasında çekilmiş bir fotoğraf var. Bu fotoğrafta, Miki Fare kostümü giymiş bir genç elinde Arapça yazılmış bir pankart taşıyor. Pankartta, “Artık daha fazla seçime ihtiyacımız yok, çünkü biz liderimizi seviyoruz” yazıyor.
Pek çok sosyal bilimcinin göstergebilimsel açıdan analiz edebileceği bu fotoğraf, siyaset bilimleri açısından 21. yüzyılın yeni despotizmlerine göndermeyle okunabilir. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ilk dönemlerinden beri yükselen bir siyasal eğilim olan yeni despotizm, bizim ülkemizi de içine alan bir coğrafyada yeşeriyor. Rusya, Belarus, Ukrayna, İran, Çin, Katar, Türkiye gibi ülkelerde gözlenen bu yeni rejim türüne ilişkin detaylı bir analizi Avustralyalı siyaset bilimci John Keane’nin bir konferansında dinlemiştim. Keane’nin yeni despotizm olarak tanımladığı rejimlerin ortak dinamiklerine bakmak, bugün içinden geçtiğimiz tanımlanamaz ve farklı çatışmalar içeren karanlık süreci anlamakta faydalı olabilir.
Keane, Avrasya olarak tanımlanan bölgede yoğunlaşan bir “yeni despotik” eğilimden söz ediyor. Bu rejimler ekonomik olarak neoliberal sisteme bağlı olmakla birlikte, hepsi bölgesel bir güç modeli. Bir yandan merkez Avrupa ve ABD ile ticari ilişkiler kurarken, aynı zamanda batının uyguladığı ticari ambargoları delecek özel yöntemler bularak kaynaklarını kendi içlerinde paylaşıyor ve birbirlerini siyasi-askeri olarak koruyorlar.
Otoriter, liberal veya demokratik gibi kavramlar, yeni despotik rejimleri tanımlamaya yeterli gelmiyor. Çünkü bir yandan bu ülkelerde yapılan siyasi seçimler adil değil, hukukun üstünlüğü rafa kalkmış, hukukla yönetme, yani hukuku kendi çıkarlarına uygun taciz ederek gücü devam ettirme hali var. Ayrıca, bu ülkelerin hepsinde çok uzun süredir sözde halkın oylarıyla seçilen tek parti rejimleri iktidarda. Keane’nin “garip bir politik form” olarak tanımladığı yeni despotizmler, eski despotik rejimler gibi pervasız ve korkutucu olmakla birlikte, günümüz tek lider despotizmlerinin farkı, halkın büyük bir çoğunluğunun desteğini alıyor olması. Yeni despotlar eski despotlar gibi muhalifleri bertaraf etmek için ülkenin yarısını öldürmüyor. Öğrenme kapasiteleri yüksek ve ülkelerinde gerçekten çok korkunç ve delice şeyler oluyor olmasına karşın, halkta sanki ülke Alice’in Harikalar Diyarıymış gibi bir algı yaratabiliyorlar.
Mısır’da Sisi’ye, Rusya’da Putin’e bakın mesela. Aynı gün yüzlerce insanı tutuklayıp, ömür boyu hapse mahkûm edebilen, bir gün içinde askeri üniformayı çıkartıp başkanlığa aday olabilen bu insanlar sanki demokratik bir siyasi eylem gerçekleştirmişler gibi kutsanabiliyor ve halk tarafından sevilebiliyorlar.
Yeni despotizmin hüküm sürdüğü ülkelerde liderler bir sabah uyanıp ülkede baleyi yasaklayabiliyor, tüm sokak köpeklerinin belli bir kentten yok edilmesi emrini verebiliyor, ülkedeki tüm üniversitelerin dekanlarının istifa etmesini emredebiliyor veya ülkenin aydınlarını, gazetecilerini, bilim insanlarını terörist olmakla suçlayarak hapse atabiliyorlar. Demokrasi adına yapıldığı söylenen tüm bu absürtlüklere rağmen, liderler halk arasında popülarite kazanmaya devam ediyor.
Bu nasıl oluyor?
Despotlar halkın rızasını nasıl kazanıyor?
John Keane bu süreci birkaç ana başlıkta açıklıyor:
* Halk egemenliği aldatmacası: 21. yüzyıl despotları devletin polisini, askerini, gizli servislerini ve diğer baskıcı aygıtlarını halk adına mobilize ettiğini ve ülkedeki muhalifleri temizleyerek halkın huzurunu sağladığını iddia ediyor. Bunu yaparken, büyük halk gösterileri, şaşalı törenler ve hiç bitmeyen televizyon programlarıyla halkın egemenliğine vurgu yapıyor. Bir yandan insanların gücüne ve toplumu değiştirme kapasitesine vurgu yaparken, diğer yandan o insanlardan haksızlıklara karşı sessiz kalmasını istiyor. Yani bu rejimlerde halk egemen (gibi), ama despotun yaptığı işlere destek verdiği müddetçe. Aslında insanları siyasal alanda değersiz ve önemsiz kılarken, onlara kendilerini çok değerliymişler gibi hissettiriyor.
* Patron-Müşteri ilişkisi: Sistemin her döneminde işler karşılıklı “kıyaklarla” yürüyor. Sen bana şunu ver, ben de sana bunu vereyim. Ben senin için bir şey yapacağım, sen de bana bunu yapacaksın… Müşterici ilişkinin dibine vurulan bu rejimlerde, bazen milliyetçilik, bazen de dindarlık neoliberal sömürü düzenine yedeklenerek, ülkedeki sosyal yapının meşrebine göre bazen tarikatlar, bazen cemaatler, bazen de sivil toplumun farklı dinamikleri kullanılarak yandaşlıklar kuruluyor ve devlet daireleriyle bürokraside sen, ben, bizim yengen ortaklığı yaygınlaşıyor. Bu şekilde kurulan ilişkilerde, sisteme karşı muhalefet edenler ülke kaynaklarından hak ettikleri payı alamıyor. Direnmeyenler ise ödüllendiriliyor.
* Zenginerki: Toplumda yeni zenginler yaratılıyor. Bu zenginler yaratılırken devletin ve özel sektörün dinamikleri, iş yasaları ve diğer hukuki düzenlemeler alt üst ediliyor, çiğneniyor. Bu ülkelerde devlet kurumlarının en az yüzde 50’si özelleştirilerek belli bir zümrenin zenginleşmesi için yem olarak kullanılıyor. Milliyetçilik, din kardeşliği, dayanışma, iç ve dış düşmanlara karşı mücadele söylemleriyle haksız servetlere konarak zenginleşen bu yeni zengin zümrenin kirli işleri meşrulaştırılıyor. Bu yeni zenginler çeşitli sivil toplum örgütlerine maddi destek sağlayarak yeni despotizme rıza üretiyorlar. Üniversitelerde yapılan araştırmalara ve akademisyenlere maddi destek sağlayarak kültürel ve bilimsel destek yaratıyorlar. Medya kurumlarını da ele geçiren zenginerki, ülke gerçekliğini değişen ve dönüşen çıkar ilişkilerine göre liderin istediği şekilde kurgulayabiliyor.
* Büyük medya anlatısı: Yeni despotluklar da eski despotluklar kadar tekinsiz ve korku politikalarıyla iktidarlarını pekiştiriyor, ancak bu yeninin farkı, özgürlük ve demokrasi söylemlerinin esasen yalan olduğunun halkın büyük çoğunluğu tarafından biliniyor olması. Yalanlar,insanlar tarafından açık seçik şekilde biliniyor olmasına rağmen, despotlar yine de halk desteği alıyor. Bunu büyük oranda medya organları üzerinde kurdukları hâkimiyet ve özellikle televizyon kanallarından sistematik olarak boca edilen propagandaya borçlular. Bir de elbette karşılıklı gözetilen cemaatsel ve zümresel çıkarlara.
* Şiddetin verimliliği: Şiddet, insan hakları ihlalleri, ölüm ve işkenceler hep muhaliflere yönelik, ama bu direkt suç öyle ustalıkla kamufle ediliyor ki, despot her zaman sorumluluktan kurtuluyor. Şiddeti verimli ve ekonomik kullanmak, gücün şiddet kullanma yetkisini taşeronlara devretmesi demek. Yeni despotizmlerde lider adına insan öldüren, özelleşmiş bir şiddet olgusu var. Özelleştirilerek ihale edilen şiddet, gazetecileri öldürüyor, muhalif parti liderlerini zehirliyor veya ülkede bir şey dediklerinde ses getiren akademisyenleri korkutup ülkeden kaçırtıyor. Bir yandan muhalifler arasında korku düzeyini dramatik şekilde yükseltirken, öte yandan halkın gözünde gücün tacizini normalleştiriyor.
* Keyfi güç: Açık olmayan, şeffaf olmayan, adil olmayan bir rejim yeni despotluk. Ama insanlar gönüllü bir şekilde bu despotluğa boyun eğiyor. İnsanlar despotlarını seviyor ve “Tek” olana karşı kulluk etmeye hazır görünüyor. Çoğunluk onun ömür boyu sürecek iktidarına razı. Bunun için demokratik seçimleri iptal ediyor, hukuku askıya alan olağan üstü hallere destek veriyor, gerekirse muhaliflerin acımasızca tasfiye edildiği cadı avlarına komşusunu ihbar ederek destek veriyor. Yeter ki lider “tek” olsun. Sonuçta, Mısır’daki üniversite öğrencisinin pankartındaki gibi “daha fazla seçime neden gerek olsun ki?” noktasına geliniyor.
Korkunç olan tabii bu rejimlerin daha uzunca bir süre bizim coğrafyamızda destek görecek olma ihtimali. Burada, çok yakınımızda bile Miki Fare kostümlü demokrasi şölenleri devam ediyor.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55