Rusya ve Batı arasında-3
Fotoğraf: Envato
Ünlü siyasi tarihçi A.J. Taylor 1850’lerde Rusya’nın Osmanlı politikasını şöyle açıklar: “Ruslar her ne kadar Türk İmparatorluğu’nun müstakbel çöküşünden ve bölüşümünden bahsetseler de, yirmi yıldan beri uygulamada politikaları Osmanlı İmparatorluğu’nun Karadeniz’in güvenliğini sağlayan bir tampon devlet olarak muhafaza edilmesiydi. Bu politikanın vazgeçilmez koşulu Türkiye’nin Rusya’dan diğer bütün büyük güçlerden daha fazla korkmasıydı”.
Bu yüzden Fransız imparatoru yeğen III. Napoleon “Yeniden Büyük Fransa” kampanyası için Osmanlı’dan Latin kilisesinin koruyuculuğu payesinin peşine düşünce ortalık karıştı. Napoleon, 1848 Devrimi sonrasındaki seçimlerde başkan seçilmiş ve dört sene sonra bir darbeyle cumhuriyet rejimini ilga edip imparatorluğunu ilan etmişti. Amcasının askeri zaferlerinden mahrum olan Napoleon için rejimi meşrulaştırmanın başlıca yolu silah kullanmadan diplomatik manevralarla elde edilecek sembolik zaferlerden geçmekteydi. Lakin Rus çarı Nicholas da kendini Osmanlı’daki Ortodoks kilisesinin koruyucusu olarak kabul ettirmişti. Taylor şöyle açıklıyor: “Her iki tarafın tehditleriyle tekliflerinin yarıştığı bir siyasi açık arttırma süreci başladı. Alışılageldik usluplarıyla Türkler her iki tarafı da dolandırmaya çalıştılar”.
1852 yılının sonuna doğru Fransa’nın Rus ve Osmanlı donanmalarının her ikisini de yenebileceğini hesaplayan Osmanlı, Kudüs’teki kutsal yerlerin kontrolünü Latin keşişlere verdiğini ilan etti. Osmanlı politikasının, yani Karadeniz’in güvenliğinin, tehlikeye düştüğünü anlayan Nicholas 1844’te Osmanlı’yı bölüşme planlarına sıcak baktığı işaretini veren ve İngiltere’de yeni kabineyi kuran Lord Aberdeen’e yanaştı. Böylece diplomatik yeteneklerine mesnetsiz bir güven duyan Nicholas Britanya elçisi Seymour’a Osmanlı’nın bölüşülmesiyle ilgili planlarını iletti. Elbette planlarındaki bazı ayrıntıları Britanyalılarla paylaşmamayı seçti. Ancak Londra planları “yetersiz” olduğu için değil “anlamsız” olduğu için reddetti.
Rus dışişleri bakanı Alman asıllı Nesselrode (Rusça bilmezdi!) ne Britanya ne de Avusturya’nın Rusya’yı Fransa’ya karşı desteklemeyeceğini Çar Nicholas’a anlatamamıştı. Nesselrode’ye göre Britanya’nın temel ilkesi hiçbir zaman belirsiz bir gelecek için tahahhütlere girmemek ve hangi siyasetin izleneceğini belirlemek için olayların gelişimini beklemekti (Bakınız: ABD’nin güncel Ortadoğu politikası). Taylor, Çar’ın da aslında Londra’dan somut bir beklentisi olmadığını, sadece güvenini kazanmaya çalıştığını iddia eder. Ne var ki bir sene sonra Kırım Savaşı patlak verdi ve Britanya Rusya’nın bu gizli teklifini 1844 teklifiyle beraber basına sızdırdı. Böylece Rusya’nın Osmanlı’yı bölme efsanesi tarihteki yerini aldı. Oysa Taylor’a göre gerçek durum çok farklıdır: “Çarın uzun vadeli planları ne olursa olsun, 1853 başında Rus siyasetinin pratik hedefi kutsal yerler konusunda Fransız başarısı tarafından gölgelenen İstanbul’daki üstünlüğünü tekrar kazanmaktı”.
Nicholas’ın siyaseti Kırım Savaşı’na giden yolları döşedi. Savaşta yaklaşık yarım milyon insan öldü ancak savaş sonrasındaki Paris Kongresi (1856) mevcut düzende büyük bir değişiklik yapmadı. Taylor’a göre “Rus gücü efsanesi” Kırım Savaşı’yla yerle bir oldu ve Rusya 1721 Büyük Kuzey Savaşı zaferinden beri en güçsüz dönemine girdi: “Rusya, 1854’ten önce Berlin ve Viyana’daki üstünlüğünü 1945’e kadar bir daha elde edemeyecekti”. Bu tarihten itibaren Rusya İstanbul ve Ankara’daki siyasetini bu tarihsel tecrübeye uygun şekillendirdi.
Bugün Rus dış politikasını değerlendirirken Moskova’nın hedefi Ankara’yı NATO’nun etki alanından çıkarıp kendi etki alanına dahil etmek değildir. Rusya’nın Batı’da en güçlü olduğu, Avusturya ve Prusya’yla Kutsal İttifak kurup İngiltere’yle yanaştığı dönemde bile İstanbul Çar’a kalmamıştır. Günümüzün Rus yöneticileri Türkiye’ye yönelik bir hamlenin Batı’da şu andakinden çok daha birleşik bir karşı blok oluşturacağının bilincindedirler. Rusya’yı büyük güç haline getiren Doğu Avrupa ve Baltıklar’daki etkinliği olmuştur ve bugün de Rus stratejisinin ana ekseni bu bölgedir. Dolayısıyla Rusya için Batı’yla esas pazarlık konuları Ukrayna, Kırım, silahlanma ve ekonomik ambargodur. Türkiye’yle yakınlaşma bu pazarlıklarda elde tutulan bir kozdur. Her koz gibi uygun bir zamanda oynanacaktır, ama mutlaka oynanacaktır. Muhtemelen Ankara da bunun farkındadır.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22