21 Ağustos 2016 00:59

‘Söylem muhalefetini’ aşmak için...

‘Söylem muhalefetini’ aşmak için...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin sermaye muhalefeti için gelenek “söz yarışı” muhalefetidir. Kim ötekini mars edecek bir retorik geliştiriyorsa o başarılı sayılıyor. Bu muhalefet Mecliste “iç tüzük” imkanları çerçevesinde yürütülen bir “muhalefettir”; en ileri gittiğinde bile Mecliste kimi fiili durumlar yaratılarak “vekiller arasındaki bir mücadele” olarak yürütülüyor.

Öyle olunca da Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran iktidar, muhalefet ne derse desin bildiğini okuyor. Böylece çok partili görünümlü bir “tek parti diktatörlüğü” tablosu ortaya çıkıyor. Özellikle Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, “fiili başkanlık” için “fiili yetkiler” kullanmaya başlamasıyla birlikte bu durum çok daha açıkça ortaya çıktı ve “Tek parti tek adam diktatörlüğü” tartışmaları bu tablo üstünden gelişti.

‘SÖYLEM MUHALEFETİ’ NİN TİPİK ÖRNEĞİ CHP
Meclisteki partiler içinde HDP elbette bu “söylem muhalefeti” dışında ve yığınların mücadeleye çekildiği bir siyasi mücadele tarzının temsilcisi olarak bu “söylemle sınırlı muhalefetin” dışındadır.

MHP ise, uzunca bir zamandan beri AKP’nin açık koltuk değneği olduğu için söylemde bile muhalefeti bırakmış durumdadır. Ama muhalefet ettiğinde de “söylem muhalefeti” bile denmeyecek, tipik bir “laf muhalefeti” yürütmektedir. Dolayısıyla Meclisteki partiler arasında “söylem muhalefeti”nden söz edildiğinde CHP’nin muhalefet tarzı karşımıza çıkmaktadır. 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun önceki gün gazetelerin Ankara temsilcilerine  yaptığı açıklamalar “söylem muhalefetinin” nasıl etkisiz bir muhalefet olduğunu göstermesi bakımında da önemli olmuştur. 

GERÇEKLERİ SÖYLEMEK YETMİYOR
Çünkü Kılıçdaroğlu bu toplantıda Hükümetin uygulamalarına  ciddi eleştiriler yöneltmiştir ama pratikte bir karşılığı olmadığı için bu eleştiriler sadece söylenmiş sözler olarak kalmaktadır.  Örneğin Kılıçdaroğlu;

* Hükümetin Suriye’ye MİT TIR’larıyla silah göndermeye devam ettiğini öne sürerek Kurtulmuş’un “Başımıza ne geldiyse Suriye politikamız yüzünden geldi” demesiyle “Suriye’ye silah gönderilmeye devam edilmesi” arasındaki çelişkiye dikkat çekiyor. 

* Hükümetin Kürt sorununu askeri operasyonlarla çözme politikasını utangaçça da olsa eleştiriyor, bu politikayı “bataklığı kurutmak yerine sivri sineklerle  uğraşma” olarak eleştirip sorunun ekonomik, sosyolojik, psikolojik, etnik boyutunun olduğuna vurgu yapıyor.

* HDP’nin AKP ve MHP tarafından Meclis dışın itilmesi çabalarına karşı olduklarını söylüyor.

* “17-25 Aralık skandalında yolsuzluklar gerçektir” diyor ve Hükümetin konuyu “darbe girişimi” olarak görmesine karşı çıkıyor.

* KHK’lerin kullanılış biçimine karşı olduklarını söylüyor.
* ...

Elbette Kılıçdaroğlu’nun yaptığı tespitler önemli ölçüde doğru ve Hükümetin bu konuda yönelttiği eleştiriler de haklı. Ama bütün bu söylenenlerin CHP’nin tutumunda bir karşılığı yok. Sadece söylem düzeyinde bir muhalefet olarak kalıyor.

‘SÖYLEM MUHALEFETİ’ SADECE İKTİDARIN İŞİNE YARIYOR
Örneğin Hükümetin, “terörle mücadele konsepti”ne bağlanan CHP, “PKK terörü”nde “ekonomik, sosyolojik, etnik, psikolojik etkenler var” ve “Bu sorun operasyonlarla çözülemez” dese de pratikteki tutum “Ne isterseniz vereceğiz yeter ki terörü bitirin” dediğinde bütün öteki itirazlar anlamsız ve laf kalabalığına dönüşmektedir.

Ya da Kılıçdaroğlu Hükümetin Suriye politikasını eleştirmekte, bütün olarak Suriye politikasının çöktüğünü söylemekte ama bu politikanın çöküşünün iki ayağından birisini oluşturan PYD-YPG’ye yönelik “kırmızı çizgi” siyasetini görmezden gelmeyi tercih ederek onaylıyor.

Yine CHP darbe girişimi sonrasındaki polisin ve savcıların uygulamalarını eleştiriyor ama OHAL’den yararlanılarak çıkarılan; TSK’yı, yargıyı, emniyeti,... “sıfırdan  yeniden yapılandıran” KHK’leri eleştiriyor ama darbe girişiminin yarattığı kaosta oluşturulan “birik-bütünlük”, “Yenikapı ruhu”  adına bu uygulamalara itirazlarını da söz düzeyinde tutmaya özen gösteriyor.

SİYASİ MÜCADELENİN DE ASIL GÜCÜ YIĞINLARDIR
Oysa siyasi mücadele sınıflar mücadelesinin bir alanıdır ve partiler arısında Mecliste süren boyutu bu mücadelenin sadece bir küçük alındır. Ve eğer geniş yığınlar kendi talepleriyle, özgürlükleri ve demokratik hakları savunmak için bir tutumla aldıkları çeşitli eylemlerle (irili ufaklı toplantılarla, mitingler, grevler, gösteriler) biçiminde ortay koydukları ölçüde mücadele anlamlanır. Ve böylece siyasi mücadele de Meclisteki partiler arısındaki laf yarışı olmaktan çıkıp, bizatihi talepleri etrafında birleşyen güçlerin bir mücadelesine dönüşür.

Onu içindir ki, böyle durumlarda asıl olan gerçeklerin yığınlar arasında tartışılması, darbe girişimlerinin, devlet-hükümet güdümlü çıkarılan toz dumana yarattığı puslu havanın dağıtılması belirleyici önemdedir. 

Bugün de bu gerçeklerin geniş emekçi yığınlar içinde tartışılması, sendikaların, emek örgütlerinin demokrasiyi özgürlükleri savunmasının önemi, darbe girişiminin halka karşı bir darbeye dönüştürülmesi adımlarının önünün kesilerek, laik ve demokratik Türkiye mücadelesinin nasıl olacağı, darbe girişimin arkasınadki güçler ve kimin işine yarayıp yaramadığına,...kadar gelişmeler her yönüyle tartışılması, işçi sınıfı ve emekçilerin bu mücadele içindeki görevleri ve sorumluluklarının açığa çıkarılması çok önem kazanmıştır. Bu konuda pratikte asıl sorumluluk da elbette sınıf partisine, sınıfın ileri unsurlarına ve mücadeleci sendikacılara düşmektedir.

SÖYLEM MUHALEFETİNİ AŞMAK İÇİN...
Elbette bunun lafta kalması, çalışmaların nasıl yapılacağı ve bu tartışmaların işçiler, emekçileri, gençlik ve kadın çevreleri içinde nasıl yürütülüp emekçilerin hangi talepler etrafında mevzilendirileceği konusunda somut adımlar atıldığı ölçüde söylem muhalefeti aşılacak, siyasi mücadele bir eylem olarak örgütlenebilecektir. Aksi halde, “Biz gerçekleri daha bilimsel, daha iyi daha anlaşılır ifade ediyoruz” demek, “söylem muhalefetini aşmaya yetmez. 

Mücadele sadece hükümeti eleştirmek ve gerçekleri yinelemekle sınırlı kalırsa, bu büyük alt üst oluştan sermaye güçleri kendi güçlerini yenileyerek ve mevzilerini güçlendirmiş yönetimlerin yeniden inşa ettikleri bir başarı elde edeceklerdir.

Bu yüzdendir ki, bugün hükümet-sermaye medyası-yandaş medya üsütnedn oluşturulan; MHP’nin büyük bir hevesle katıldığı, CHP’nin de iktidarın oluşturduğu “konseptlere” yedeklendiği ortamda işçi sınıfı ve emekçilerin ileri kesimlerinin, mücadeleci sendikacıların, onların çeşitli türden örgütlerinin mücadeleleri belirleyici olacaktır. Burada başarılı adımların atılması için, bu kesimlerin sayısının ne kadar olduğundan çok tutumlarındaki kararlılık, gerçekleri açıklamada ve emekçileri mücadeleye katmadaki gösterdikleri beceri olacaktır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa