23 Ağustos 2016 00:55

IŞİD, Antep ve Suriye politikası

IŞİD, Antep ve Suriye politikası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12-14 yaşlarında bir çocuğu “canlı bomba” olarak kullanan IŞİD, çoğu çocuk 54 kişiyi katletti. Saldırıda 94 kişi de yaralandı. 

Saldırının sokakta yapılan bir “kına gecesi”ne yapılmış olması, IŞİD’in vahşette sınır tanımazlığını gösterirken, aynı zamanda “düğünlere saldırabileceği” savcılık iddianamelerinde ve gazetelerde de yer alan haberlere karşın emniyetin ortaya çıkan bu gerçekleri umursamadığı da bir kez daha ortaya çıktı.

Saldırıda bir çocuğun kullanılmış olması, çocukların ve kadınların katıldığı bir düğünün hedef alınması, saldırının trajik boyutunu daha açıkça gözler önüne sererken, IŞİD’e karşı öfke ve tepkilerin de daha yüksek perdeden ifade edilmesine yol açmıştır.

GERÇEKLERE ‘BİRLİK-BÜTÜNLÜK’ VE ‘ÜST AKIL’ PERDESİ
Bu saldırıdan sonra da Hükümet ve AKP propagandası, arkasına medyayı da alarak, önceden bildiğimiz iki şeyi, daha da belirgin olarak öne çıkardı:

* Saldırı Türkiye’nin birlik bütünlüğüne yapılmıştır; IŞİD, PKK, FETÖ üç koldan saldırıyorlar; birlik-bütünlük içinde olalım ve Hükümetin arkasında yer alalım!

* Saldırıyı IŞİD yapmış görünse bile saldırıyı PKK ve FETÖ örgütüyle iş birliği içinde, onların siparişiyle yapmış olabilir. Çünkü, FETÖ, PKK, IŞİD bunların hepsini aynı “üst akıl” yönetiyor!

Özellikle IŞİD saldırılarından sonra giderek artan biçimde öne çıkarılan bu iki iddia bu son saldırıda daha da öne çıkarıldı.

Öyle ki, AKP sözcüsü, “HDP’liler hemen Antep’e gittiğine göre onlar bu saldırıyı önceden biliyorlardı. Antep’e provokasyon için gidiyorlar” demeye kadar vardırdı.

Peki bugüne kadar yapılan bu tür gürültülü propaganda IŞİD’in saldırılarına karşı bir işe yaradı mı?

Sadece asıl gerçeğin, bu saldırılar arkasındaki örgütün niyetleri ve amaçlarının üstünün örtülmesi yanında bu saldırılara yol açan siyasi ortamın oluşturulması ve sürdürülmesinin birinci dereceden sorumlusu olan AKP Hükümetinin izlediği politikaların üstünün örtülmesine yaradı.

Bu yüzden bugün de bundan öte bir şey beklemek elbette ki abestir.

Hükümet tarafından, lafta “Başımıza ne geldiyse Suriye politikasından geldi” diye gerçeğin en azından yarısı için doğru teşhis konmasına karşın, bugün IŞİD terörü karşısında yeniden “birlik-bütünlük”, “kokteyl terör örgütleri” ve “üst akıl” teranesine dönülmüş olması da “havanda su dövülmeye” devam edileceğini göstermektedir.  

GERÇEĞİN BİR YÖNÜ: ANTEP’TEKİ DEĞİŞİM!
Bu saldırı vesilesiyle TV programına çıkan kimi kişiler ve TV’lerin spiker ve muhabirleri, “Neden Antep?” sorusuna yanıt verirken Antep’in nasıl hızla büyüyen bir önemli sanayi kenti, çok farklı inancın, etnik grubun barış içinde yaşadığı, seküler yaşamın hüküm sürdüğü bir kent olduğundan başlıyorlar konuşmalarına. Ama bu söylenenler belki beş yıl önce doğruydu. Bugün Antep’i en azından bazı semtleriyle böyle tarif etmek yanlıştır ve bu yüzden de böyle bir Antep tarifi üstünden “Neden Antep” sorusuna verilecek yanıt da yanlış olmaktadır. 

Çünkü Antep bugün; en azından bazı semtleriyle artık seküler yaşamın hüküm sürdüğü, insanların özgürce gezdikleri bir kent bile değil. 

İşte örneği: Son IŞİD saldırısından bir gün önce dört Güney Koreli turist Antep’te, bir grup tarafından, “Burada Hristiyanlık propagandası yapıyorlar (Güney Koreliler o mahallede hangi dilde Hıristiyanlık propagandası yapıyorsa!), “kafirler” diye tartaklanarak kovuldular. Bu olay Turizm Bakanı Avcı tarafından “münferit bir hadise” diye geçiştirildi. En fazla belki birkaç “sapık düşünceli kişinin eylemi” olarak görüldü. Ama bu bir grup kişi turistlere saldırırken hiç kimse bu kişilere tepki göstermiyor. Çünkü artık Antep’in kimi semtleri, IŞİD’in boy vermesi için toprağın hazırlandığı semtlerdir ve işte bu turistleri kovalayan ortam da IŞİD’in “serası”dır. Ve IŞİD Antep’te bu dini yaşam referanslarının egemen hale getirildiği sosyal ortamda boy vermekte; ayağını toprağa basıp kendisine yardım-yataklık edecek kişiler, çevreler, ve militanlar bulmaktadır! Ki, bu söylenenleri ve IŞİD’in eğitim yerlerini, toplanma mekanlarını, kullandığı evleri, kahve, çay ocağı gibi temas noktalarını bu semtlerde yaşayan  herkes bilmektedir. Sadece emniyet, yerel idareciler ve Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin bunları bilmezden, görmezden gelmektedirler. 

Bu gerçek dikkate alınmadan IŞİD’in Antep’te nasıl örgütlenebildiğini, nasıl zemin bulduğunu, Antep’i bir IŞİD kentine dönüştürmek için nelere dayandığını görmek de olanaksızdır. Öyle olunca da “Antep’e IŞİD nereden geliyor” sorusunun yanıtı “Üst akıl gönderiyor”a bağlanarak açıklanmaktadır.

ASIL NEDEN HÜKÜMETİN SURİYE POLİTİKASI
Yukarıda IŞİD’in yerleşip boy vermesi için “dini referanslı bir yaşamın” kimi semtlerde egemen hale gelmesi söz konusu olsa da gerek bu dini referanslı yaşam gerekse IŞİD’in bu ortamı kullanmasının ve kente ve bölgeye yerleşmesi ve rahatça eylem yapacağı bir alan bulmasındaki asıl neden AKP Hükümetinin Suriye politikasıdır.

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’un, “Başımıza ne geldiyse yanlış olan Suriye politikamızdan geldi” demesinden sonra bu tespit yersiz gibi görünse de Hükümetin IŞİD saldırıları söz konusu olduğunda; “Saldırının arkasında IŞİD var!” dememek için bin dereden su getirip IŞİD’in hemen arkasına PKK’yi, “FETÖ”yü... ekleyip “üst akıl” iddialarıyla gerçeği karartması dikkate alındığında, artık aklı başında herkesin kabul ettiği bu gerçeği yeniden yeniden yinelemeyi de gerekli kılmaktadır.

Dahası, şu sıralar Hükümetle arasından su sızmayan Kılıçdaroğlu da daha birkaç gün önce, Hükümetin Suriye’deki cihatist örgütlere silah göndermeye devam ettiğini yineledi. 

IŞİD’E SÖVÜP SAYARAK BİR YERE GİDİLEMEZ
Dolayısıyla Suriye’de cihatist örgütleri diplomasinin bir dayanağı olarak kullandığı sürece Hükümetin Suriye politikası, Türkiye’yi (elbette Antep’i de) IŞİD ve diğer cihatist örgütler için kullanışlı bir alan olmaktan çıkarmaz. Nitekim bu yüzden “Suriye politikamızı değiştiriyoruz”, “Esad’lı geçiş sürecini kabul ediyoruz” biçimdeki açıklamalar gerçekte bir karşılığı olmayan açıklamalar olarak kalmaya mahkumdur. 

Kısacası IŞİD’in Türkiye’de faaliyetlerine böyle geniş bir alan bulmasının arkasında Hükümetin gerek iç politikada dini referanslı bir toplumsal yaşam inşa etme girişimleriyle de desteklenen Suriye politikası vardır. Sınıra yakınlık vb. “diğer” nedenlerdendir ve belirleyici önemde değildir.

Bu yüzden de bu alanda bir değişim sağlanmadan IŞİD’e karşı ne kadar “hain”, “alçak”, “şerefsiz”, “çocuk katliamcısı”... denirse densin, IŞİD terörüne karşı mücadelede bir adım atılması olanaklı değildir.

Siyasi mücadeleler tarihi ve Türkiye’nin yakın geçmişinin deneyimleri bu gerçeği açıkça gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa