25 Ağustos 2016 00:34

Güç dengeleri

Güç dengeleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Sular yükselince balıklar karıncaları, sular çekilince karıncalar balıkları yer. Kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir” (Kızılderili atasözü). Sadece içinde bulunulan dönemin özelliklerine, o andaki güç dengelerine bakılarak kimlerin kazanıp, kimlerin kaybedeceğine, kimin başarılı olup kimin yenileceğini belli bir tarihsel andaki güç dengeleri değil, karşıt güçler arasındaki mücadelenin gelişim seyri belirler. 
Patronlar ile emekçiler arasında, kesintisiz olarak süregelen mücadele içinde oluşan ve oluşmakta olan güç dengesi, askeri ya da sivil darbe dönemlerinde belirgin bir şekilde sermaye güçleri lehine değiştiği biliniyor. Bunun gerçekleşmesi için, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında görüldüğü gibi, darbelerin mutlaka başarılı olması da gerekmiyor. 
Genel olarak işçi ve emekçilerin mücadelesi açısından 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaratılan olağanüstü durum ve sonrasında oluşan koşullar, emekçilerin çalışma koşullarını doğrudan etkileyen düzenleme ve uygulamaların hayata geçirilmesini beraberinde getirdi. OHAL ilanı ve çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) sadece “darbecilerle mücadeleyi” değil, “suyun akışını değiştirme” hedefiyle hareket eden mücadeleci kesimleri ve onların örgülerinin de hedef alındığını gösterdi. 
Türkiye’de bugüne kadar “Bir dedikleri iki edilmeyen” ve “Ne istedilerse verilen” patronlar, tıpkı kendi sınıf çıkarlarının temsilcisi ve savunucusu olan hükümetleri gibi, darbe girişimi ve OHAL’i kendileri için fırsata çevirmek için gecikmediler. Fabrika ve işyerlerinde çalışma disiplinine ilişkin değişiklikler yaşanırken, işçi direnişlerinin OHAL gerekçesiyle engellendiğine tanık olduk. Bazı holdinglere kayyım atanması sonrasında bunların bünyesinde faaliyet gösteren fabrikalarda çalışan binlerce işçi kıdem tazminatı başta olmak üzere alacaklarının ne olacağı konusunda büyük bir endişe içinde bekliyorlar. 
Fabrika ve işyerlerinde çok sayıda emekçi birbirine “Bundan sonra ne olacak?” diye sorarken, geleceğe ilişkin olarak kafasında oluşan sorulara yanıt ararken, hükümetin yeni düzenlemeleri ile patronların eli bir kez daha ceplerine uzandı. Örneğin Anayasaya açıkça aykırı olmasına rağmen, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) düzenlemesiyle, 45 yaş altında çalışan herkesin gelirinden, kendi iradesi dışında, zorla “tasarruf kesintisi” yapılması, bu kesintilerin bir fonda toplanarak, hükümet yatırımlarına ve patronlara kaynak olarak aktarılmasının önü açıldı. 
Varlık Fonu düzenlemesiyle BES, İşsizlik Sigortası fonu ve özelleştirme gelirleri üzerinden yerli ve yabancı sermayeye yüklü miktarda kaynak transferi yapılması için adımlar atıldı. Hükümetin yıllardır benimsediği “yoksuldan alıp zengine verme” politikasının kapsamı genişletilerek sadece emekçinin alın teri değil, aynı zamanda ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri de yerli ve yabancı sermayenin talanına sunuldu. 
Patron örgütleri, Cumhurbaşkanı ve hükümetten, bir taraftan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında oluşan ekonomik ve siyasal atmosferi gerekçe göstererek çalışma yasalarının kendileri lehine yeniden gözden geçirilmesini isterken, diğer taraftan işçileri işten attıktan sonra mahkemelerle uğraşmak istemediklerini, bu konuda somut adımlar atılmasını talep ettiler. 
Ülkenin içinden geçmekte olduğu ekonomik ve siyasal koşullar, pek çok alanda çok yönlü ve sancılı dönüşümlerin yaşanacağını, bu süreçte kimler daha örgütlü, daha kararlı ve mücadeleci bir tutum takınırsa güç dengelerinin onun lehine değişebileceğini gösteriyor.  
Emek örgüleri, suyun akışını değiştirmek istiyorlarsa, ortak bir mücadele stratejisi etrafında en geniş kesimleri bir araya getirmek ve kendi sınıf çıkarları doğrultusunda harekete geçirmek gibi tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyalar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa