Yazının suçları
Resimli Ay dergisinin kapısından içeri girdiğinde hayatının değişeceğini tahmin etmiyordu Emin Türk Eliçin. Sürgün edildiği Kayseri Zincidere Şehir Yatılı Okulu’ndan, Selim Sırrı Tarcan’ın açmış olduğu beden eğitimi kurslarına katılmak için İstanbul’a gelmişti. Kaldığı otelle okuru olduğu derginin yönetim bürosu yakın sayılırdı. Sabiha (Derviş) Sertel ile kısa sürede dostluk kurdular; memleketin ahvali, dünyanın gidişatı, edebiyatın dünü ve bugünü hakkında konuştular uzun uzun.
Genç ve zeki bir insandı Emin Bey. Sabiha Hanım, “yazınız varsa hemen getirin,” dedi kendisine. “Yok,” demeye utandı, yazının yanında olmadığını, ertesi sabah getireceğini söyleyerek ayrıldı dergi bürosundan Emin Bey.
O gece daktilosunun başına oturup “Köyümde neler gördüm?” başlıklı bir yazı yazdı otel odasında. Ertesi sabah getirip teslim etti. Yazı, Resimli Ay’ın Kânunevvel (Aralık) 1929 basımı olan 10. sayısında yayımlandı ve tabi olanlar oldu.
Devlete borçlanan köylülerin mahsul zamanı nasıl çaresiz kaldıklarını, toprak ağalarının bu cangıldaki sömürüsünü, “vakıtlı reçperlerden mahsulü yarı yarıya bölüşmek şartiyle tohum alan” insanların dramını konu alıyordu yazı. Doktorun uğramadığı yerde tifodan ölen köylüleri devlete müracaat etmeleri konusunda uyarıyor ve şunları ekliyordu yazısında Emin Bey: “Sizin hakkınızı isteyişinizi gücenerek değil, bilâkis mesut olarak dinleyeceklerdir. Çünkü kendi kurdukları inkılâbın, köylülerin kafasına varıncaya kadar yerleşmiş olduğunu görerek hayatlarının en yüksek zevkini duyacaklardır.”
Savcı bu yazıdan pek “mesut” olmadı, “en yüksek zevki” yazıya dava açmakta buldu. Yazıda “suç unsuru” vardı savcıya göre. Toplumun bir kısmını öteki bir kısmına kışkırttığı iddia ediliyordu Emin Bey’in. Yaptığı şey tam anlamıyla “solculuk” ve “suç”tu. Neticede 30 gün hapis yattı ilk yazısından dolayı Emin Türk Eliçin, 25 Lira da ağır para cezasına çarptırıldı.
Resimli Ay’da arkadaş oldukları Nâzım Hikmet, Sabiha ve Zekâriya Sertel ile ömür boyu sürdü dostlukları. Resimli Ay, Mart 1930 basımında “Mahkemede Kaybettik FAKAT Davamızı Kaybetmedik!” başlığıyla verdi haberi. Emin Bey, Resimli Ay’da yazmayı sürdürdü. Yazları Nâzım’ın Erenköy’deki evinde misafir olarak geçirdi bir zaman.
Yine okullar, sürgünler, takipler sürüp gitti Emin Bey’in hayatında. Bir ara işten güçten elini çekip köyüne döndü ve sözcük derlemeleri yaptı orada. Annesinden ve köy halkından, kayıtlara geçmemiş sözcükleri derledi. Bine yakın sözcük ve isim armağan etti Türkçeye. Başak, Demet, Ekin, Biriz, İlkiz,
Ardıl, Işık, Işın, Işıl, Uygar, Uğraş… Emin Bey’den kalan sözcüklerden sadece birkaçı olarak dolaşıp duruyor gündelik ünlemlerimizde.
...
1990 yılının Şubat ayında Jack London’un Demir Ökçe adlı romanını okuduğumda rastlamıştım adına Emin Türk Eliçin’in. Kitabın çevirmeniydi. Sonradan öğrendim ki, kitabın çevirisine başlayan Sabahattin Ali bir süre sonra yakın dostu Emin Türk’e devretmiş işi. Uzun ve bitmek bilmeyen şehirlerarası yolculukta, eşlik etmiştik Emin Türk ile birbirimize.
...
Aydın Çubukçu, Evrensel Kültür dergisinin Eylül 2016’da yayımlanacak olan 297. sayısındaki yazısında şu dipnotu düşmüş: “12 Mart döneminde işkenceli sorguların en önemli sorularından biri ‘hangi kitapları okudun, hangi yazarları seversin?’ idi. Sonra bu sorgulardan elde edilen listeler, sıkıyönetim komutanlıklarının yasaklarına ya da hangi yazarın tutuklanacağına dair kararlarına temel oluşturmuştu.”
...
12 Eylül’de toplatılan kitapların, süren yasaklama ve kovuşturmaların bir listesini burada tekrar etmenin anlamı olmasa gerek.
...
Aslı Erdoğan’ın bir yazar olarak tutuklanmış olması, devlet geleneğinin bir devamı olarak da okunmalıdır. Emin Türk Eliçin’in 1929’da yaşadıkları bugün tekrar ediyorsa devlet yazarlarından intikam almaya devam ediyor demektir kısaca. Bunun biçimi 12 Mart’ta ya da 12 Eylül’de farklılık göstermiş olsa da Nâzım’dan Emin Türk’e, Aziz Nesin’den Rıfat Ilgaz’a kadar bu memleketin yazar ve şairleri hapishanede her zaman devletin şiddetinden nasibini aldı.
...
Birçok telif eser ve çeviriye imza atan, sayısız dergide yazıları yayımlanan Emin Türk Eliçin, Kadıköy’de eşi Asiye Özdemir Eliçin tarafından 1994 yılında kurulan “Emin Türk Eliçin Kültür ve Sanat Vakfı”nda (ETEV) yaşamaya devam ediyor. İmza günleri, paneller, söyleşiler, atölyeler yapılıyor vakıfta.
...
Yazar suçluysa kitap da suç unsurudur. Devletin emin olmak ve bir süre elinin altında tutmak için 12 Eylül 1991 tarihinde yaptığı operasyonda, şehirlerarası yolculukta okuduğum Demir Ökçe de gözaltına alındı benimle birlikte. Polisteki teşhir masasında, nereden geldiğine dair en ufak bir fikrimin olmadığı “Nutuk”un yanında, Demir Ökçe de suç unsuru olarak duruyordu önümde.
Evrensel'i Takip Et