31 Ağustos 2016 00:51

Uzun süreli savaş: Risk mi? plan mı?

Uzun süreli savaş: Risk mi? plan mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye,Cerablus seferi ile “resmen”Suriye’ye girdi…
Bi’bakıma -iddia edilegelen- örtülü varlığının örtüsünü kaldırdı...
Göstere göstere”operasyon” düzenledi, komşuya…
Kullanılan terim bu; “operasyon”.
Hadi “Fırat Kalkanı”nın şifresini çözdük; “operasyon”un esas hedefi olan Kürtlerin, Fırat’ın batısına geçişine kalkan olunacak…
“Kürt koridoru”na müsaade edilmeyecek… Filan.
Bunu anladık…
Fakat neden “Cerablus operasyonu” ibaresi kullanıldı da adlı adınca “savaş” ifadesinden imtina edildi?

‘SAVAŞ’ LİTERATÜRÜ
Askeri literatürde planlanmış ‘harekat’/lar silsilesi manasına gelebilir… 
Fakat mazur görülsün; savaş adap ve lisanını yeni öğrenmeye başladık, TV’lerden…
Bilgimiz kıt bu hususta…
Hoş, sağ olsunlar hafta sonu ekstrası yapsalar da kanallar, daha aldığımız kurs yetmez bize…
Bu bakımdan savaş çağrışımı yapmadı… Bende (Ve galiba ekseriyetimizde).
Zira Malum… “Operasyon” mefhumuna aşinayız…
Aksaray-Laleli hattında uyuşturucu operasyonu…
“Terör” meselesiyse, “ora”lara çekilen belirli sahalara süreli “dalma”lar… 
Arama tarama ve “etkisiz” hale getirmeler, gelir usumuza… Ahali, olarak.
Dikkat edilecek husus şu: 
“Operasyon”un zihnimizdeki yansıması kısa/belirli süreli silahlı kuvvetlerin indirme/bindirme işi olması…
Yani kritik olan ‘süre’ ve bi’de ‘dar kapsamlı’ olması..dır.

OPERASYON DAĞARCIĞIMIZ KAFİ DEĞİL
Dağarcığımızdaki operasyon: 
‘Savaş’ değil… Uzun süreli savaş, hiç değil…
Bu anlattıklarımın askeri külliyatta, savaş jargonunda yeri var mı? 
Muhtemelen yok ya da eksik ve hatalı kavrayış…denilebilir.
Olsun… Ben de zaten tam da bunu izah ediyorum…
Benim gibi savaş/asker cahillerinin… Sayın kamuoyunun “operasyon” idrakinden bahsediyorum…
Anlaştık?
Öyleyse etrafından döndüğümüz, sizi de peşine taktığım soru:
Neden “Cerablus operasyonu” ifadesi kullanılıyor?
Suriye Savaşı’na alenen… boylu boyunca daldık/dalıyoruz gerçeğinin ürkütücülüğünden olabilir mi?
Kuvvetle muhtemel…

ERDOĞAN ADINI KOYDU
Zira… 
Hani “Bi’arkadaşa bakıp çıkacağım” misali…
“Bi’operasyon çekip hemen döneceğiz” mesajı mı verilmek isteniyor?..
Galiba, değil… 
CB Erdoğan ‘30 Ağustos” açıklamasında haber veriyor:
“Operasyonlarımız, DAİŞ, PKK ve onun Suriye kolu YPG gibi terör örgütleri vatandaşlarımız için bir tehdit olmaktan çıkarılana kadar devam edecektir.(*)”
Yani?
Ucu açık bi’savaş ilanı olarak yorumlamak mübalağa mı olur?..
Sanmıyorum…
En azından beyan sahibinin niyeti bu… gibi. 
Tabii anılan örgütleri, bilhassa zikredilen Kürt savaş kuvvetlerini kısa sürede “tehdit” olmaktan çıkaracak sihirli formül bulunmamışsa…

FIRAT BURALARDAN DOĞAR
Farz edelim ki İktidarın niyet ve öngörüsünden bağımsız olarak uzun bi’savaşa tutuşmak mecburiyetinde kaldı TSK, Kürt örgütlerle…
Suriye topraklarında Kürt kuvvetlerinin sınırlarını tayin için doğusu-batısı şeklinde tartışması yapılan o Fırat’ın kaynağının Türkiye’de doğduğunu akılda tutmalı… 
Geleceğimizi ilgilendiren ilk kritik soru şu olmalı:
İçeride PKK’ye, Suriye’de PYD’ye savaş açmanın tedrici sonuçları ne olur?
Kanımca…
Kürt sorunu bölgesel ve giderek uluslararası mesele haline getirilir… 
Arzu etmese de, Ankara (da) Kürt meselesinin uluslararası hukukun mevzusu haline gelmesini tasdik etmiş olur…
Ve elbette…
Türkiye’yi,resmen uluslararasılaşan ve daha da yayılma potansiyeli taşıyacak büyük Kürt Savaşı’nın asli cephesi haline sokar…
Ankara’nın itiraz edegeldiği Kürt meselesine -emperyal kuvvetlerinki başta- “dış müdahale” aleni ve meşru zemin imkanı bulmaz mı?..
O hep tedirgin olunan BM’nin müdahalesi tartışmasına kapı açacağı aşikar değil mi?   
Ya içeride?
Fırat boyuna taşınan savaşın, Kürtlerin statü kazanmasına Türk devletinin itirazı olarak algılanması, ki böyle olacak, Kürt nüfusun hoşnutsuzluğunu büyütmez mi?
Bunun yol açacağı direkt-endirekt muhtemel komplikasyonları düşünmek bile ürkmemize yetmeli…
İktidarın kuşatma altındaki Kobane’ye sırtını döndüğü günlerde, Türkiye Kürtlerinde biriken öfke ve “duygusal” kopuş hissiyatını hatırlamakla, diğer ihtimalleri sıralamaya başlayabiliriz…
Keşke hiç başlatmayacak çözüm bulunabilse…
Henüz vakit varken…
Bad’ el harab’ül Basra olmadan…

(*) Türk askeriyesinin Suriye’de ucu açık bi’süre kalabileceğine dair izah etmeye çalıştığım öngörünün dayanağı, maziye dayalı niyetler, Türk İktidar çevrelerinden yapılan açıklama ve kimi dolaylı mesajlar… “AKP bayramı Cerablus’ta kutlayacak” haberleri de bu baptan sayılmalı… Fakat Ankara’da yapılan bu hesaplar bölgede söz sahibi olan, homurtuları gelen Rusya, ABD ve İran gibi kuvvetlerin itiraz kapısından dönebilir…Ve “Operasyon amacına ulaştı, çekiliyoruz” açıklaması gelirse iktidardan, şaşmamalı… Erdoğan’ın “Tehdit bitene kadar operasyona devam” ilamı mı?
Diplomasi yan gelip yatma yeri değil ya; bulunur bi’izah tarzı…
Zamanın hızla eskidiği ve eskittiği anlarda, mevzu bahis olan Ortadoğu ise mümkün olmayan pek az şey sayılabilir galiba… 

HÜSNÜ KURUNTU
Olan bitene bakınca…
Muhtemel olacak biteceklerigöremeyince… 
Mustafa Yalçıner’in Evrensel’deki yakınmasına hak vermemek mümkün mü?:
“Hani her şey Suriye yüzünden başımıza gelmişti?!” (29 Ağustos 2016)
Yalçıner, Numan Kurtulmuş’a daha mürekkebi kurumamış o itirafını hatırlatıyor…
“15 Temmuz”un hemen akabinde neyikabul etmişti, Kurtulmuş:
“Başımıza gelen birçok şey Suriye politikası sonucu” (17 Ağustos 2016)
Bilhassa ulusalcılar… ve Saray’la barışma telaşına kapılmış medya çevreleri dört elle sarılmıştı, Kurtulmuş’un itirafına…
“Saray/AKP politika değiştiriyor”cuların en büyük kanıtı buydu:
Suriye’de yanlıştan dönülüyor… 
Yeni Suriye politik hattı oluşuyor… du…
“… du” demem,kılçık atma maksatlı değil…
Zira İktidarın Reisi yaratılan havayı yalanlar gibi…
Halüsinasyona kapılmayın, “Ne dediysek o” noktasında sanki…
Şöyle ki… 
Beş yıl öncesine dönelim…

“SURİYE İÇ MESLEMİZ” OLMAYA DEVAM EDİYORSA...
7 Ağustos 2011… İstanbul…
Başbakan Tayyip Erdoğan, iftar yemeğinde konuşurken ilan eder:
“Biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir.”
 (http://www.amerikaninsesi.com/a/erdogan-suriye-ic-meselemiz-geregini-yapmak-durumundayiz-127078293/898713.html)
Bugünlere gelelim… Bir hafta önce…  
24 Ağustos 2016… Ankara, Beştepe’de, Saray’ında…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, engellilere seslenirken tekrar eder:
“Artık hiç kimse Suriye meselesini Türkiye’nin içişlerinin bağımsız göremez.” 
Değişen?
Tamam, kimi farklılaşma emarelerini ihmal etmeyelim, Numan Kurtulmuş’a biz de soralım:
Hani “Başımıza gelen birçok şey Suriye politikası sonucu”idi?
Şayet Numan Kurtulmuş’a inanacaksak…
Bu tespiti, Erdoğan’ın, “Artık hiç kimse Suriye meselesini Türkiye’nin içişlerinin bağımsız göremez.”ısrarının neresine koyalım?
Nasıl izah edersiniz bu iflah olmaz çelişkiyi, Numan Bey?
Bunu sorgulamaya devam edelim…
Ancak “Suriye politikası değişsin” temennisi ile Suriye cephesine dair farklılaşan ve baki kalan karar ve niyetleri karıştırmayalım…
Muradımız gerçeği maskelemesin…
Beklentilerimiz uğruna, Erdoğan’ın yukarıda anılan cümlesini yok saymayalım… 
Hak ettiği yeri verelim… 
Galiba en azından gazetecilerden ve haberlerindenbunu beklemeye hakkımız var…


Satır altından notlar...

‘CREEL’DE BALIK OLMAYIN

İLKİN kelime pasaport kontrolü…
“Ay em onlitörkiş” seviyesinde kendi yağıyla kavrulup giden…
Bir lisan bir insan, mertebesini aşıp çoğalamamış fukara olarak, izah etmem şart!
‘Creel’ üstünden züppelik tasladığım kanısına kapılmanızı istemem…
Aha bi’daha baktım; evet böyle yazılıyor: Creel.
‘Sepet’ demekmiş, Creel.
Karamürselliler alınmasın; ‘Creel’ dememin sebebini izah edeceğim…
Tamam, kafadan giriyorum…
Malum savaş rüzgarları, maruz kaldığımız süreğen propaganda tekniklerine de eşik atlatıyor…
Ruhumuz ve şuurumuz kararmasın…
Şakulümüz kaymasın, aklımıza mukayyet olalım diye ‘propaganda’dan korunma yollarına vakıf olamaya çalışıyorum son günlerde…
Hani okuduğum gazeteyi, izledim kanaldaki tartışmayı takip ederken, egemen siyasetin oltasına takılmayalım…
Propaganda, dezenformasyon, manipülasyon dolmalarını yutarak tezgaha gelmeyelim, diye propaganda teknikleri konusunda bilgimi görgümü artırmaya gayret ediyorum…
Propaganda aygıtı olarak medyanın üç harfli marifetlerine filan bakıyorum işte…
Yalanla gerçeği ayırt etmeme faydası dokunur mu acep, göreceğiz…
İşte bu minval üzere karıştırırken kitapları, rastladım, ‘Creel’e…
İngiltere’nin Enformasyon Bakanlığı muadili, vaktiyle ABD de Halkı Bilgilendirme Komitesi kurmuş… 
(Şimdilik şu kadarını söyleyeyim; bu nevi adlar taşıyan müesseselere özellikle dikkat!) 
Anglo Saksonlar pek mahirdir ya bu tür yakıştırmalarda… 
İşte bu “Bilgilendirme” komiteleri de meğer Creel Komisyonu olarak bilinirmiş.
Sebebi de tahmin ettiğiniz gibi:
Propagandaya tav ve av olmuş kişileri toplayan komisyon manasında... 
Naçizane ikazla bağlayalım:
Suriye meçhulüne açılmışken, doz aşımına uğramış propaganda furyasının sepete attığı balık olmayalım…
Gerçeğin özgür gündemine sahip çıkalım!

MECLİS BAŞKANI CHE’MKİRİRKEN GERÇEĞİ DE İTİRAF ETMİŞ
TBMM Başkanı sıfatlı zatın meşrebi bilinir:
6. Filo’yu protesto eden antiemperyalist  
devrimci gençlere gerici yobaz saldırının, Kanlı Pazar’ın tezgahçılarından…
Bu kafi... Şeceresini daha fazla döküp saymaya lüzum yok.
Geçen gün hudutlarına sığmamış taşmış; Che’ye dil uzatmış (28 Ağustos 2016)…
Sola karşı CIA ile iş tutmuş gericinin, CIA’nın katlettiği devrimci Che’ye kin gütmesine şaşmamalı…
Fakat başkan efendi orada durmamış…
Sokaktaki “nöbet”çilerine talimat verircesine…
“Che denen eşkıya benim gencimin yakasında, göğsünde olamaz!” buyurmuş…
Şüphe yok… “İnadına Che”lerle
cevabını alır…
Lakin hakkını teslim edelim… Mühim gerçeği de teslim etmiş:
(Che’nin) “Bağı yok benimle. Köküm bir değil. Tarihim bir değil.”
Demiş… Haddini bilmiş…
“Yeni insan”lık savaşının Comandante’sinin bi’sigara içimlik ömre sığdırdığı hasiyetli kişiliğini… 
Ernesto Che Guevera’nın Devrimci tarihini sahiplenerek lekelemeye yeltenme cüretini gösterememiş…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa