Maşallah demokrasimiz pek 'bayan' özgürlükçü!
Fotoğraf: Envato
Tam da İslamcı yazarların polislere başörtüsü serbestisini meşrulaştırmak için batı ülkelerinden fotoğraflar göstererek “Bakın, bütün gelişmiş ülkelerde bu özgürlük var” dediği günlerde, Fransa’da 4 silahlı polisin burkinili bir kadının başına dikilip kıyafetlerini çıkarmasını istediği, üstüne de kadına ceza kestiği görüntüler girdi dolaşıma. Demek ki başörtüsü serbestisi de yasağı da “demokrasinin, özgürlüğün” kıstası olmaya yetmiyordu. Yanlış örnek Fransa’dan döndü!
Ama zaten bir tarafta yasakla, diğer tarafta serbestiyle gündeme gelen bu meselede her şey yanlıştı! Kadınlara reva görülen muamele yanlıştı, bu meseleyi anlatmak için kullanılan kavramlar yanlıştı, bizdeki serbestiyle oradaki yasağı rövanşa dönüştürmek yanlıştı, bu meselede tartışılanın “kadınların özgürlüğü” olduğunu söylemek yanlıştı...
Daha önce eğitim kurumlarında ve yargıda getirilen serbestide olduğu gibi polislere başörtüsü serbestisi de “Kadınların fırsat eşitliği, kadınların ayrımcılığa uğramaması, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü” ile açıklanır oldu. Serbestiyi getiren yönetmelikte bile “kadın” kelimesini kullanmaktan imtina ederek “bayan polisler” diyen (Kadın mıdır kız mıdır bilemezler!) zihniyet, böylece “kadınların özgürleştirilmesi” mücadelesinde yeni bir mevzi daha kazanmıştı! Demokrasimize hayırlı olsundu!
Bu “özgürleştirme mücadelesi” için koparılan yaygara altında kadınların kamusal alandan nasıl da sürüldüğünü, kadınların hayatına dair her türden yasal düzenlemenin kadınları nasıl da korkunç bir eşitsizlik sarmalına sürüklediğini görmezden gelmemiz bekleniyor.
İnancın yaşanmasında “devlet zorunun” yarattığı eşitsizlikten bahsedenler, din eğitimi ilkokul sıralarında zorunlu hale getirildiğinde, neredeyse tüm okullar imam hatip haline getirildiğinde, neredeyse tüm ders kitapları bir inancın tahayyülüne uygun insan ilişkileri öngören kalıplarla doldurulduğunda, bu kitaplarda “erkeğin kadın üzerindeki hakları, kadınların erkeğe karşı görevleri” anlatıldığında, “Hani nerede eşitlik?” diye soranlara demedikleri lafı bırakmıyorlar.
Başörtüsü serbestisiyle çalışma hayatında ve eğitimde “kadın-erkek eşitliği sağlandığından” bahsedenler, son 10 yıldır kadınların çalışma hayatına, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimlerine ilişkin yapılan her bir düzenlemenin altından korkunç eşitsizlikler çıktığında, kadınlar erkeklere giderek daha bağımlı hale getirildiğinde “Zaten eşitlik diye bir şey yok, çok istiyorsanız adalet verelim” diyorlar. Kadınlara düşen adaletin ise “erkeğin kulu kölesi, devletin ailedeki bekçisi” olması gerektiğini her fırsatta dile getiriyorlar.
İnanç meselesinde kadınların ne giyip giymeyeceklerine devletin karar vermesini “Özgürlük ve demokrasi düşmanlığı” olarak imleyenler, tam da başörtüsü serbestisinin inanç özgürlüğünün kıstası olarak sunulduğu günlerde Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izinden giderek “Müslüman ülkede nüfus planlaması, doğum kontrolü olmaz” deyip doğum kontrolünü “tarihin çöplüğüne attığında” özgürlüklerden, eşitlikten bahsedemedi.
Bir ülkede başörtüsü serbestisini “özgürlük” kıstası olarak alabilmek için önemli olan, özgürlüklerin “bazıları” için değil, herkes için geçerli olup olmadığı sorusuna olumlu yanıt vermektir.
Alın size bir örnek:
15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlayan demokrasi nöbetlerine katıldığı için “demokrasi kahramanı” ilan edilen bir TEDİ işçisi, şimdi kendi ekmeği için
direnirken “vatan haini, terörist” ilan ediliverdiğini anlatıyor. Fabrika önünde nöbet tutan işçilere polisler “Burada eylem yapamazsınız, OHAL var, burada nöbet tutmak suçtur” diyor, “Şirket sahibinin özel mülkü burası” cümlesiyle “Adaletin mülkün temeli olduğunu” bir kere daha gösteriyor. Evet, direnen işçilerin arasında başörtülü kadınlar da var. Ve eğer bu kadınların karşılaştıkları polisler başörtülü olsaydı da aynı muameleye maruz kalacaklardı. Başörtülü polisler demokrasinin nimetlerinden yararlanırken, başörtülü işçilerin “örgütlenme özgürlüğü” teferruatı pek de mühim mesele sayılmazdı zaten!
Özgürlükler tartışmasına, başörtülü polisin, yargıcın, öğretmenin ne kadar “tarafsız” olacağına dair tartışmaya bir de başörtülü TEDİ işçisinin karşı karşıya kaldığı çelişkiden bakalım.
Bu çelişki, başörtülü polisin, yargıcın, öğretmenin “inançlar”ı nedeniyle yaratacağı “tarafgirliğin” ötesinde, sistem toplumu şekillendirirken polislerin, yargıçların, öğretmenlerin ne iş gördüğüyle ilgili bir çelişki aslında. İşçi hakkını alamasın, kadın hakkını aramasın üzerine kurulu bu düzeneğe “örtü” serince çelişki başkalaşıyor evet. Biz esas çelişkimize dönelim...
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52