02 Eylül 2016 00:55

İnternet gazeteciliğinde işler karışık

İnternet gazeteciliğinde işler karışık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta Haberdar.com sitesine teklif edildiği iddia edilen 500 bin dolarlık destek hadisesini irdelemiş ve bu derece büyük paralarla çiçeği burnunda web sitelerine yatırım yapmak isteyenlerin motivasyonunu sorgulamıştım. 

O iddiada bahsi geçen kuruluşla ilgili bir araştırma yaptım. Haberdar.com’un kurucusu Sait Sefa’nın siteye mali destek sunmak için teklif getirdiklerini iddia ettiği ve merkezi Washington’da olan Broadcasting Board of Governers’ın (BBG) yetkilileriyle yazıştım. Haberdar.com adlı siteyle bağlantı kurduklarını, ancak asla mali yardım veya yatırım yapacaklarına dair bir söz vermediklerini, hatta böyle bir konunun hiç konuşulmadığını, zaten bu kadar büyük meblağlarda bağış veya destek veren bir kuruluş olmadıklarını belirttiler. Haberdar.com adlı siteyle sitenin bir yazarı vasıtasıyla bağlantı kurmuşlar, ama sadece habercilik konularında sohbet edilmiş, para mevzusu ise hiç konuşulmamış. 

Yazımın yayımlanmasından sonra Said Sefa da benimle bağlantı kurdu ve yüz binlerce dolarlık destek konusunun aslında BBG ile yapılan toplantı öncesi, bu toplantıya aracı olan Haberdar.com yazarı tarafından dile getirildiğini, ancak kendisinin bağımsız kalmak düşüncesiyle bu konuyu kapattığını dile getirdi. 

Yine de, internet gazeteciliği alanında işler karışık. Giderek büyüyen bu alanda kimin eli kimin cebinde belli değil. İktidar yanlısı ya da muhalif, bizim dönüp ciddiye almayacağımız kadar manasız gazetecilik yapan, magazinsel ve saçma sapan içeriklerle haber üreten pek çok sitenin, meşrebine göre, iktidar yanlısı ya da muhalif kanallardan mali destek aldığı söyleniyor. Ben bana anlatanların yalancısıyım, ama meğer yandaşlık veya muhalifliğin online gazetecilik dünyasında da “mükafatları” olmuş; pijama gazeteciliğini (Oturduğu yerden çalıntı haber yapanlar) haksız maddi kazanca çevirenlerin sayısı çokmuş. Ülke içinden ya da dışından fonlanan, büyük paralar alan web siteleri olduğu konuştuğum pek çok kişi tarafından ifade ediliyor. Detaylara girmeyeceğim, çünkü bu bir araştırma haber konusu ve online gazetecilik alanını domine eden aktörlerle siyasal güç odakları arasındaki kirli ilişkilerin ortaya çıkması açısından mutlaka araştırılması gerek. Bağımsız gazetecilik yapıyoruz derken oradan buradan fonlanan sitelerle ne derece özgür habercilik yapılabileceği de ayrıca irdelenmeli. Lakin Türkiye’de tüm değerler o derece hızla yitiriliyor ve kavramların içi boşaltılıyor ki, benim hayretler içinde öğrendiğim birçok benzer şey ülkemizde ilerleme olarak kabul edilebilir; edilirse de hiç şaşırmam. 

ŞİDDETE ÖVGÜ VE İLKELER
Dediğim gibi, tüm değerlerin içi hızla boşaltılıyor ve iyi-kötü, doğru-yanlış, etik-etik dışı gibi kavramlar da her geçen gün altüst edilerek bir gün biri, ertesi gün diğeri farklı anlamlarda kullanılıyor. Siyasi, sosyal ve kültürel hayatımız tam bir çamur deryası. Bugün bakıyoruz, iyi, güzel ve ahlaklı olanı savunduğu iddia edilenler, daha çok kısa bir süre evvel bizim benimsediğimiz ilke ve değerlerin üzerinde kimseye acımadan tepinmiş olanlar. 

Medya da içinde bulunduğumuz bu kirlilikten fazlasıyla nasibini almış durumda. 

Misal, yıllarca AKP ve Cemaate verdikleri destekle bugünkü çöküşe giden yolu açmış bir gazeteci kitlesi var. Bu gazetecilerden bazıları şimdi olağanüstü hal kılıfı altında sürdürülen vahşi cadı avının kurbanı olmuş durumda. Geçmişte benzer zorbalıklar yaşanırken iktidara ve onun yargısına alkış tutanlar, şimdi aynı iktidarın mağduru durumunda. Ama olan bitenden ders çıkartacaklarına, hâlâ zeytinyağı gibi yukarıya çıkmaya çalışıyorlar. “AKP’ye destek vererek bugüne giden yolu açanlar, sonuçlarına da katlanacak!” diye öfke kusuyorlar. Şiddete övgü getiriyorlar. Şiddeti meşrulaştırıyorlar. Şiddet mağduruyla empati kurmuyorlar. Bir yandan da kendi tarihsel sorumluluklarını, iktidarın kirli işlerine destek verme suçunu başkasına atıyorlar. Hafızasız toplumuz ya, nasıl olsa birileri bu laflara paye verecektir diye düşünüyorlar. Peki, hatırlayalım: Aslında kim açtı o yolu? Kim destek verdi AKP’ye yıllarca? Kim AKP’nin yandaş basınında yazarlık, editörlük yaptı? Kim AKP’yi Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük demokrat ilan etti? Kim ülke basınında ciddi bir sansür ve otosansür olduğunu yıllarca reddetti? Kim yabancı basın örgütlerine “mikkemmell” İngilizceleriyle AKP iktidarını ve onun vahşi medya politikalarını övdü? Kim yıllarca uluslararası basın örgütlerine hapisteki gazeteci sayılarını yanıltarak aktardı? Hapse atılan muhalif gazetecileri kim AKP-Cemaat evliliği bitene kadar terörist olarak gösterdi? Ben şahsen bu isimleri tek tek biliyorum. Şimdi bu isimlerin büyük basın kahramanı gibi iki kadeh atıp, arkasından iki doğru lafla Twitter şövalyeliği yapmalarını çok komik buluyorum. İlkeli gazetecilik, bana göre, bağımsız kalıp, sürekli ve bıkıp usanmadan adaleti, hakkı hukuku aramaktan başka bir şey değil; ve bu aslında hiç de zor bir iş değil. Bir dönem kişisel ve kurumsal çıkarlarımız öyle gerektirdi diye ilkelerden ödün vermek, ama sonra yine çıkarlarımız gereği daha önce savunduğumuzun tam tersini yapmak ise ilkesizlik. Çünkü ilke denilen şey güç savaşının gereklerine, zamana ve şartlara göre şekil değiştirmeyi değil, tam tersine adalete, hakikate absolut bir adanmışlığı ve buna uygun bir ahlaki duruşu gerektiriyor. Yine de, bugün içinde bulunduğumuz cadı avı ortamını şiddetle protesto ediyorum. Gazeteciler gazetecilikleriyle kamuoyu nezdinde yargılanmalı; kötü gazeteciler hapse atılmamalı, yaptıkları yanlışlarla teşhir edilmeli. İktidarın yaptığı gibi muhalifi hapse tıkarak ne demokrasi gelir, ne de gerçekler gizlenebilir. Ama sahte kahramanlara da asla prim vermek yanlısı değilim. 

Muhalif basın ve gazeteciler büyük gözaltı dönemini yaşarken, kapatılan gazeteler, suçsuz yere içeri tıkılan gazeteciler, delilsiz gözaltı kararlarıyla, korku politikalarına kurban edilen hakikat gözümüzün önünde çırpınıyor. Öte yandan, iktidar tarafından kontrol altına alınmış büyük basın savaş çığlıkları atıyor. Tüm medya diline korkunç bir militarizm ve şiddet yanlılığı sinmiş. İnsan hayatlarına ilişkin hakikatler ve “uzakta” yaşanan acılara ilişkin detaylar çarpıtılır veya görmezden gelinirken, ülkede barışın sağlanması artık çok uzak bir ihtimal gibi görünüyor. 

Ben şahsen bugün içinde bulunduğumuz medya ve iletişim ortamının her zamankinden daha tarif edilemez, eskisinden çok daha karmaşık, hukuksuzluğun ve faşizan baskıların tüm ilkeleri ayaklar altına aldığı vahşi bir süreçten geçtiğini düşünüyorum. Bu vahşi süreçte rol oynayan aktörleri tanımlamakta, yerli yerine oturtmakta güçlük çekiyorum. Bazen de benim tanımlamalarım beklentileri karşılamıyor. Ama ben beklentilerin yazarı değilim. Hayatımda hiçbir cemaatin veya grubun üyesi olmadım. Hiçbir partinin üyesi değilim. Solcu kimliğimle, bağımsız akademisyen kimliğimle düşüncelerimi paylaşan bir insanım. Zor zamanlarda dayanışmanın önemine inanırım, ama artık kimin kiminle, ne için ve neden dayanıştığını da anlamakta güçlük geçiyorum. Bunu samimiyetle söylüyorum. Bu nedenlerle, yarım kalan darbe eğer gerçekleşecek olsaydı, hepimizin, tüm muhaliflerin sansürlenmesine, hapse atılmasına, belki de öldürülmesine seyirci kalacağını geçmiş performanslarından ve güçle kurdukları ilişkilerden az çok tahmin ettiğim kişilerin “şiddet söyleminin” basın özgürlüğü ve ilkelilik çerçevesinde ele alınmasını çok vahim buluyorum. Bu konunun medya ve basın üzerine kelam edenlerce de tartışılmasından yanayım.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa