'Gücü gücüne yetene kanunları' meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Şu kavanoz dipli dünyada teknolojik yenilikler bir taraftan başını almış giderken, diğer yandan da “şeytan” icadı kahrolası nükleer bombaların sebilullah bolluğu yüzünden günün birinde iki “aklı evvel”in, tıpkı daracık bir köprüde karşılaşan iki inatçı keçi misali “geçiş hakkı”nın öncelikle sadece kendisine ait olduğundan yola çıkıp, akabinde de kafa kafaya giriştikleri toslar sonucunda ikisinin de köprüden aşağı yuvarlanıp, sellere kapılıp, ardından da cehenneme doğru sürüklendiklerini anlatan bu bildik hikayeye mi dönüşecek acaba şu bizim insanlık aleminin “kader”i!
Kim bilir hangi zelil, hangi rezil hesapların karmaşasında dünyanın bir köşesinde keçilere dahi taş çıkartacak anlamsız bir “inat” ya da “Dediğim dedik çaldığım düdük” derebeyliğiyle, tıpkı bir zamanlar Hiroşima ve Nagazaki’de patlatılan bombalar misali ne zaman kopacağı belli olmayan o “kıyamet” gününe kadar, hani kazara da olsa “bakiye” kalacak insan “kırıntı”ları; acaba divitle, kalemle, mürekkeple sil baştan dertlerini papirüslere veya saman kağıtlarına döküp, dolayısıyla atalarının, ecdatlarının andavallığını açık yüreklilikle tekraren hiyeroglif, çivi veya bilmem hangi harflerle anlatmaya mı başlarlar, hatta başlayabilirler mi, ehh bunu da bittabii ki sadece ve sadece yüce Rabbimiz bilir!
İnsanlık aleminin utançtan yana bolca nasiplendiği bu “hal”lerinin, yani “İnsan, insanın kurdudur” veya gavurcasıyla “homo homini lupus” ilkelliğinin sonsuza dek sürüp gitmesini işkembelerine uygun bulup, dahası da bunun inceden inceden süfli hesaplarıyla yatıp kalkanların dünyası, acaba eninde sonunda dönüp dolaşıp hep “bilek gücü”ne, kılıcın keskinliğine dayandığı için mi bugün bu saat bacasından güya “medeniyet” dumanları tüten bu bizim yamuk eksenli dünyanın dört yanı harman yeri?
“Gücü Gücüne Yetene Kanunları”nın dünya ahvalinde giderek yaygınlaşıp kök saldığı şu zaman diliminde; yetkili koltuklarda, divanlarda oturan bilumum “iktidar” mensuplarının, başkalarının, çevresindeki insanların düşünceleri ne olursa olsun illa da kendi “doğru”larını onlara direkt veya dolaylı yollarla dayatıp, böylece dünya ahvaline sadece kendi fikirleri doğrultusunda “ayar” vermeye kalkışırken, diğer taraftan da aksini düşünenlerin ocağına incir dikmelerine ne buyrulur!
Aslında sözde değil, gerçek anlamıyla demokratik yönetimlerin hüküm sürdüğü diyarlarda, kimse kimsenin tavuğuna durduk yere kışt dememesi gerekirken, buna rağmen şu veya bu şekilde yetkili koltuklarda oturduktan sonra bu makamların cazibesine kapılıp, dolayısıyla demokrasi çarkının kendi çizdikleri rotada dönmesini bir bakıma empoze eden “demokrasi havarileri”nin bolluğu yüzünden dünyanın zıvanası ha çıktı ha çıkacak mı ne!
Evrendeki yeri “nohut oda, bakla sofa” dan öteye gitmeyen şu bizim “gariban” dünyamıza ayak bastıktan sonra gelip geçen, “meçhul” e doğru yelken açan “homo homini lupus” ailesinin, zaman tüneli boyunca az-çok “rektifiye” edilmesine rağmen yine de özünde insan “fıtrat”ının asla değişmeyen “egoizm”iyle harmanlanıp, günümüzde de keza “Gücü Gücüne Yetene Kanunları”nın hüküm sürdüğü bu minik gezegende bundan kellim gidişatımız, ahvalimiz inşallah düzelir mi, kim bilir Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30