Uygarlığın ölçütü: Kadın
Fotoğraf: Envato
Sanıyorum Cumhuriyetimizin başlarında bir doktor, Sincan’ da görevlendirilmiş.
Bu doktor özellikle kız çocuklar üzerine eğilmiş. İzlencesini buna göre saptamış.
” Çünkü” diyormuş ( nerede okudum şimdi usuma gelmiyor; belki de kendi yazdığı bir bildirgeyi okudum,) “kız çocuğunu eğittiğinizde bütün aileyi, geleceğin analarını eğitiyorsunuz. Uzun sözün kısası tüm toplumu eğitmiş oluyorsunuz.”
Nedenli haklı olduğunu bu günlerde çok iyi anlıyoruz. Öyle değil mi?
Türkan Saylan da böyle düşünüyordu.
Doğuda, kimi saçmanın saçması ayrımcılıklara düşmeden, kız çocukların okuyabilmeleri için onlara olanak yaratmağa çalıştı. Bunun için elinden geleni yaptı… Biliyordu ki eğitilmişlerle anlaşmak elbette daha kolaydır. Elin (sözüm meclisten dışarı) odunuyla nasıl anlaşacaksınız?
Erzurum’ da, 1955 de, tabanı toprak olan eski bir medresede, yeterince beslenemeyen, sapsarı benizli, elcek erkek çocuklarına, anlamaları olanaksız Kuran okumayı öğretmeğe çalıştıklarına tanık olmuştum. Bir üniversite öğrencisi olarak…
Sanırım yıllar önceki bir yazımda da değinmiştim buna. Üstelik bizi oraya götüren de ilin ”Maarif Müdürü” idi. Bizi uyarmak için de göstermiş olabilir. “Benim elimden bir şey gelmiyor.” Demek istemiş de olabilir…
Ancak sonra toplumu bilisizleştirme çabalarının buradan, ya da buralardan başladığına da şaşmamamız gerekiyor.
Türkan’ ı sayrı eden nedenler ayrımsanabilsin diye yazıyorum bunları.
Gün günden kahroldu gitti, gözlerimizin önünde eridi gitti. Kardelenlerini düşünerekten, daha doğrusu Türkiye’mizi düşünerekten…
Haftada iki günüm Muğla’da geçiyor son aylarda, yazılarımdan anlaşıldı sanıyorum.
Büyükkent Belediye Başkanının danışmanıyım orada.
Birçok yerde yapmak istediklerimi, yaptıklarımı orada da yapmam için olanak sağlanıyor. Çevremde de gencecik, çiçeği burnunda mimarlar…
Asıl işim de, izlencesini kendim kurguladığım bir Bölge Müzesi tasarlamak.
Ama uzmanlıklarıma denk düşen kimi şeyleri de istiyorlar benden.
Muğla’ da öğle yemeklerimi Muğla yemekleri veren bir aşevinde yiyorum. Daha doğrusu aşevlerinde… Neredeyse her gün bir başkasında… Daha ne bulgur pilavını, ne süzme yoğurdu, ne kabak çiçeği dolmasını (daha neleri neleri) unutmamışlar.
Herkesle tanış biliş olmanın en kısa yollarından biri bu…
Bir oyluma girerken orada bulunanları “selamlamak” da unutulmamış. Bizim uygarlığımızın en güzel yanlarından biri değil mi bu? Bunu bizden öğrenip sürdüren başka ülkeler gördüm.
Biz bunu gençlerimize aktaramadık ne yazık ki…
Oysa kuşaktan kuşağa sürmeli böylesi güzel huylarımız.
Bir oyluma girince “MERHABA !” demeli oradakilere. Bu benden size “zarar” gelmez demektir. Sözcük anlamı budur. (Daha önce yazmıştım anımsayacaksınız.)
Neden unutalım, küçümseyelim böylesi insanca güzel alışkanlığımızı?
(sürecek)
- Vedat Günyol/İnsancılık -4- 22 Mart 2020 20:40
- Vedat Günyol/İnsancılık -5- 22 Mart 2020 20:39
- Vedat Günyol/ İnsancılık-3- 15 Mart 2020 19:30
- Vedat Günyol / İnsancılık -2- 09 Mart 2020 00:00
- Vedat Günyol / İnsancılık 02 Mart 2020 00:01
- İçin aydınlığı 24 Şubat 2020 00:00
- Süreklilik 16 Şubat 2020 23:30
- Yetmiş beş yıl sonra soykırım 09 Şubat 2020 22:35
- Yine deprem 02 Şubat 2020 22:30
- 25 Ocak 2020 (Bir gün sonra) 27 Ocak 2020 00:05
- Eğitim eğitim eğitim 19 Ocak 2020 22:47
- 24 Aralık 2019/Bruno Taut'un ölüm yıldönümü 13 Ocak 2020 00:08