Vicdan, adalet vs…
Siyasi tarihimize gerçekçi bir bakışla yaklaştığınızda Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişiminin darbelerden, darbe girişimlerinden, sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamalarından oluşan bir sisteme sıkıştırıldığını görürsünüz. “Demokrasi bu sistemin neresinde” derseniz ona da yanıtım; ülkede bütün kurum ve kuralları ile işleyen bir demokrasinin hiç kurulamadığını söylemek olur. Kendi iç bünyelerinde demokrasiyi özümseyememiş, hayata geçirmesini becerememiş siyasi partiler için, bugün bile çağdaş demokrasi ulaşılamayacak kadar uzakta. Türkiye toplumu lider hayranlığından, lider amigoluğundan kurtulamıyorsa kusuru halktan çok siyasetçilerde, iktidar yalakalığına alışkın bir kısım medyada aramak gerekiyor. Bir ulusun siyasi serüveni düşünüldüğünde Türkiye halklarının acıları hiç bitmemiştir. Sürgünler, ölümler, idamlar, işkenceler, faili meçhullerle dolu bir yaşantı. Devlet ve Tanrı korkusu açmazında bırakılan, yaratıcı aklı, düşünme yetisi elinden alınmış toplumun bireylerini “neden suskun” diye suçlayabilir misiniz? Yurt çapında ilan edilen ilk olağanüstü hal birinci ayını tamamladı. İktidarın birbiri ardına çıkardığı kanun hükmünde kararnamelere göz attığınızda sanki totaliter bir devletin alt yapısı oluşturuluyor izlenimine kapılıyorsunuz. Cemaatle, iktidarın eski ortağı Fethullah örgütü ile mücadeleye elbette evet de muhalif gazetecilere, akademisyenlere, yazar çizerlere gösterilen sert, acımasız tutumu anlamakta zorlanıyoruz. Bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin hiçe sayıldığı, düşünmenin, düşündüğünü ifade etmenin suç kapsamına sokulduğu, gazetecilerin, yazarların, kitapların, sanatın potansiyel tehlike olarak görüldüğü acıklı, öte yandan trajikomik bir dönem yaşıyoruz. Aslı Erdoğan’ın kitabını okuyordum yazıya oturmadan önce. Uluslararası yazın alanında değer verilen, ülkenin gururu bir yazar. Onlarca kitaba yazıya imza atmış bir yazara ne kadar da kolay yapıştırıldı terörist sıfatı. Dil Bilimci, Yazar Necmiye Alpay’a ne demeli? Zaten var olan korku iklimini daha da koyulaştırma ülkeyi karanlığa mı boğmak istiyor birileri. Sahi, ‘Yenikapı Ruhu’ nereye kayboldu?
Tarihçiler, gelecekte Türkiye’nin siyasi durumuna not düşerken belki de şöyle bir yorumda bulunacaklar : “21. yüzyılın ilk çeyreğine varmadan Türkiye halkları din ve mezhep çatışmaları içinde bir Orta Çağ karanlığını yaşıyordu.” Belki de bu dönemi hukukun, vicdanın unutulduğu, hak ihlallerinin görmezden gelindiği, ölümün kutsandığı bir dönem olarak tarif edecekler.
Montaigne’nin insanlık için her çağda geçerliliğini koruyan sözlerinden biri etkilemiştir beni. Şöyle der düşünür ve deneme ustası:
“Her onurlu insan vicdanını yitirmektense onurunu yitirmeyi yeğ görür” (Çev. Sabahattin Eyüboğlu)
Evrensel'i Takip Et