Karşıtlığın sınırları
Bu ülkede Antiamerikancılık genellikle güçlü olmuştur. Öncesini bir yana bırakırsak, ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesinin arttığı dönemlerde, özellikle Irak müdahalesi ve işgali döneminden başlayarak bu Antiamerikancılık tırmanışa geçmiştir. Son olarak başarısız darbe girişiminin ardında ABD’nin olduğu söylentileri iktidar ve onun medyası tarafından pompalandıkça ABD karşıtlığı daha da artmıştır. Son günlerde özellikle Saray ve onun hükümeti tarafından biraz frene basıldığını görüyoruz.
Erdoğan Obamaya’ya “Darbe girişimi sonrasında verdikleri destekten dolayı teşekkür” ediyor, Başbakan yardımcısı Kurtulmuş, CNN’de “ABD yönetiminin darbe ile bağlantısının olduğunu düşünmüyoruz” açıklamasını yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki, iktidar sahipleri halk arasında Antiamerikancılığın yaygınlaşması ve güçlenmesinin ciddi sorunları gündeme getirebileceğini görmüş durumdalar ve bunu kendi kontrolleri altına almak için ipleri ele almaya çalışıyorlar.
Antiamerikancılık, yine benzer anlamda kullanılan “Batı” karşıtlığı elbette doğrudan antiemperyalizm anlamına gelmiyor. Ama buradan antiemperyalizme bir kapı açılıyor ve halkın bilinci biraz ilerlediğinde, bu ilerlemeye yardım edildiğinde antiemperyalizme ulaşılması o kadar zor değil. Bu bilince doğru ilerleyen bir halkın askeri anlaşmalara, üslere, emperyalist şirketlerin ve bankaların yani tekellerin soygunlarına karşı çıkacağı, tüm bu ilişkileri sorgulayacağı açıktır. Oysa iktidarın istediği kendi kontrolünde, kendisine iç ve dış politikada “yardımcı olacak”, demokrasi ve Kürt düşmanlığını canlı tutacak kadar bir ABD ve Batı karşıtlığıdır, kitleler daha ötesine karışmamalıdır. Durum böyle olunca iktidarın amerikan karşıtlığının bir yalan ve demagojiden ibaret olduğu rahatça görülebilir ve gösterilebilir.
Diğer taraftan antiemperyalizmi antikapitalizmle eşitleyen bir anlayış da bulunuyor. Bunlar bu anlayışı savunmakla antiemperyalist tutuma sadece sosyalistlerin sahip olabileceğini ileri sürmüş oluyorlar. Şu söylense anlaşılır ve doğru olur: emperyalizme karşı en tutarlı tavır kapitalizmi ortadan kaldırmaya kadar genişletilirse alınmış olur. Bunun tartışılacak bir yani yoktur. Ama antiemperyalist bir tutum tekellerin sömürüsüne, emperyalist işgal ve savaşlara karşı alınabilir ve emperyalizme karşı mücadeleyi daha geniş bir cepheden yürütmeye kapıyı açar. Burada da kapitalizme karşı bir tutum vardır ama bu tutum tekellerin sömürüsünün sonlandırılması, emperyalist soygun ve savaş politikaları ile sınırlanmış durumdadır. Muhtemelen işçi ve emekçi hareketi de böyle bir yol izleyerek, yani emperyalist ilişkileri ve tekelleri tasfiye ederek kapitalizmi ortadan kaldırmaya yönelecektir, tarihsel tecrübe ve sınıf mücadeleleri buna işaret ediyor.
Tüm bunlardan genel bir sonuç çıkıyor: Mevcut iktidar işbaşına geldiğinden beri gerek özelleştirmeler ile, gerekse emperyalist ülkelerle girdiği ilişkilerle ülkeyi ucuz iş gücü cennetine ve emperyalist ülke tekellerinin ve yerli tekellerin soygun ve yağma için cirit attığı bir av alanına dönüştürmüştür. Onların sözlerinde ABD ve Batı karşıtlığı kitlelerin bütün bu olup bitenlere karşı birikmiş öfkelerini, yedeklemenin, onları kontrol altına almanın ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Bu nedenle de büyük bir ikiyüzlülük ve demagojiyi içinde barındırmaktadır. Bu gerçekleri halk görebilmeli, iktidar sahiplerinin Antiamerikacılığının da, antibatıcılığının da sahte ve gerici olduğunu anlayabilmelidir. Gerçekler kitlelerin bağrında antiemperyalist bir bilincin mayalanmakta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu bilincin tozlardan, bulanıklıklardan arındırılması, içindeki temizliğin açığa çıkarılması gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et