Bilim kazanacak
1 Eylül gecesi, Türkiye tarihindeki eşsiz hukuk uygulamalarına bir yenisi daha eklendi. “Darbe ve darbecilerle etkili mücadele” gerekçesiyle ilan edilen OHAL kapsamında, farklı üniversitelerden barış bildirisine imza atan birçok akademisyen de kamu görevinden çıkartıldı. Yani halka kurşun sıkıp, TBMM’yi bombalayanlarla ‘çocuklar ölmesin’ diye imza verenler aynı kefeye koyuldu. Darbe karşıtı öğretim üyelerinin adları darbecilerle beraber anıldı.
Onlar bu durumu, sonucundan bağımsız olarak, zul sayıyorlar. Sonuçta kamu görevinden çıkartılmış olmalarıysa, kendilerinden ziyade kamunun kaybı.
Akademik çalışmaları farklı alanlarda olan bu öğretim üyeleri, kamuoyunda ‘barış imzacıları’ diye bilinse de, ortaklaştıkları tek şey barış mücadelesi değil. Bunun yanı sıra emekten, çevreden, eşitlikten, kadın ve çocuk haklarından, sermayenin çıkarlarına karşı halkın sağlığından yana takındıkları tutum ve bu çerçevedeki bilimsel çalışmalarıyla tanınıyorlar.
“Tarafsızlık” kisvesi altında egemen tarafın çıkarlarını savunmayı, bu çıkarlara “bilimsel veri” payesi kazandırmayı reddeden akademisyenler onlar. En önemli ortak tarafları ise alanlarındaki en üretken isimler arasında yer almaları.
Buna karşılık altın tepside sunulan olanaklarla değil, hak ve bilim mücadelesiyle bugünlere geldiler. Ana akıma özgü akademik konforun hep dışında tutuldular. Üniversiteden beklentileri ikbal ya da statü olmayınca bunu hiçte umursamadılar.
Aralarında doğrudan tanıyıp, beraber çalıştıklarım olduğu gibi sadece akademik çalışmalarından bildiklerim de var. Öğrencisi olmaktan ve akademik yaşamımın her aşamasına tanıklık etmesinden onur duyduğum Kuvvet Lordoğlu, aynı gazetede yazı yazmaktan mutluluk duyduğum Nilay Etiler var. Alanımızın yüz aklarından Hakan Koçak, çalışmalarına sıkça atıf yaptığım Mehmet Rauf Kesici var.
Toplum için bilim üretmeyi sürdüreceklerini vurguluyor ve “İşimizi yapmaya devam edeceğiz” diyorlar. “Ne öğrencilerimizi terk ediyoruz ne de kentimizi”…
Kamu yararını bireysel çıkarlarının önünde tutan akademisyenleri kamudan “ihraç” etmeye çalışmanın da böyle bir zorluğu var işte! Maaşlarını kesip, pek çok haktan mahrum bırakıyorsunuz ama gitmiyorlar!
“Odalarımız olduğu için, maaş aldığımız için akademisyenlik yapmadık” diyerek devam ediyorlar çalışmaya. Sermaye tahakkümüne karşı emeği, savaşa karşı barışı, patronun kârına karşı halkın sağlığını savunmaktan vazgeçmiyorlar.
Onlara ve yaptıkları çalışmalara kefil olanlar ise sadece meslektaşları ve öğrencileri de değil. Akademinin farklı bileşenleri ve toplumun pek çok kesimiyle dayanışma içinde sürdürüyorlar mücadelelerini.
İnanmazsanız Ford işçilerine sorun: “Bizler hocalarımızı tanıyoruz” diyorlar.
Evrensel'i Takip Et