11 Eylül 2016 00:02

'Papağan ve hindi' meselesi

'Papağan ve hindi' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Şu sıralar Nasrettin Hoca’nın “papağan ve hindi” fıkrasını anımsamanın galiba tam da zamanı! Hani, Hoca efendi pazarda hayli yüksek bir fiyatla satılan papağanı görünce hemen eve koşuşturup kümesten kapıp getirdiği hindisine çok daha büyük bir bedel ister, bir hindi için bu kadar uçuk kaçık bir fiyatın olamayacağını söyleyip kendisiyle alay eden insanlara dönüp az önce satılan papağanın fiyatını hatırlatınca,  “Ama o bir kuş değil, tıpkı bizler gibi konuşuyor” diyenlere, “İyi ya, işte bu da düşünüyor” deyip verdiği cevap, sanki ülke sathındaki ahvalimizin fıkraya dönüşmüş hali...
Kirvem, İngilizce fan fin fon eden “gavur”ların deyimiyle “Made in Turkey” menşeli bir vatandaş olarak, ülkemizde arada bir de olsa papağan misali laflamanın mı, yoksa tam aksine hindi gibi kös kös düşününmenin mi “hayırlara vesile” olacağını kendi payıma henüz çözemedim.
Ancak atalarımızın kulaklarımızdan incili küpe niyetine astıkları “Söz gümüşse, sükut altındır” deyimine bakılırsa; anlaşılan o ki, şu bizim cennet vatanımızda papağan misali konuşmaktansa bir kenara çekilip hindi gibi düşünmek evladır!
Ecdadımızın bizlere armağan edip, bir bakıma nesiller boyunca “rehber”lik mahiyetinde çizdikleri bu “rota”dan, bu “miras”tan sanki bihabermişçesine, bu atasözümüzü sanki hiç duymamışçasına, şu ya da bu bahanelerle zırt pırt “susma, sustukça sıra sana gelecek” diyerek orada burada durduk yere maraza çıkaranların yanı sıra, keza hesapça mektep medrese görmüş, fazlasıyla mürekkep yaladıkları için kendi kendilerine “akademisyen” adı altında affedersiniz don biçmiş kimi “gafil”ler de, hindi gibi bir köşede pinekleyip, sonra da kendi paşa gönüllerince ömür boyu sessiz, sakin düşünmektense, bunun yerine papağanlığa soyunup kem küm babındaki gulu gulular eşliğinde fikir beyan edip, bir bakıma ötmeye kalkışmaları gerçekten de hazin!
Oysa?
Oysa demokratik ülkelerde şu veya bu konu hakkında fikir beyan edip, bunu diğer insanlarla paylaşmanın adabı, yolu, yordamı, “kriter”leri üç aşağı beş yukarı malum!
Yani?
Yani mesela Tanrı’nın hindi diye yaratıp, ardından da belki de bir Noel akşamında boyunlarını keskin bir bıçakla buluşturuncaya kadar biçtiği ömür boyunca; tüm hindiler istedikleri gibi düşünebilirler ama iş gelip de papağanlığa dayandığında nedense bu “ilahi” kural bozulur, demokrasi çarkı tersine döner!
Aslında kimileri ağızlarında pabuç kadar,  kimileri de tıpkı serçe misali mini minnacık bir dil taşıyan hayvanlar aleminde laflamanın esamesi okunmazken, diğer taraftan yüce Allah’ın lütfedip insanlara bahşettiği konuşma yeteneğimiz sayesinde düşüncelerimizi birbirlerimize eski meski, kırık dökük, gelmiş geçmiş veya hâlâ yaşayan çeşitli dillerle ulaştırabiliyorsak, demek ki Tanrı’nın tüm canlıların dışında sadece ve sadece “insan” diye bizlere “ihsan” ettiği bu konuşma melekemizin kıymetini bilip nankörlük etmeyelim!
Öyleyse?
Öyleyse hayvanların koklaşa koklaşa anlaştığı şu cavalacoz alemde, bizler konuşa konuşa birbirlerimizin dertlerini, düşüncelerini anlamaya çalışırken, durduk yere kendi aramızda “makul şüphe”ler icat edip, akabinde de zaten zıvadan çıkmaya namzet olan şu “gariban” dünyamızı peşinen cehenneme çevirmeyelim Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa