Turizm politikamız
Ortaokul yıllarından bu yana, arkeolojik kazılara merakım vardır. Bugün bile yaşadığım Ankara’nın yakınında, ya da tatile çıktığım yörede bir arkeolojik kazı varsa ne yapıp edip oraya giderim. Garip bir meraktır bu: Antik uygarlıklardan günümüze kalan sanki çekici bir koku vardır ve ben yakınına gittiğim zaman bu kokuyu iyi duyacağımı umarım.
1950’li yılların ilk yarısında İstanbul Erkek Lisesi’nde Gani Bey adlı bir biyoloji öğretmenimiz vardı; bu dünya tatlısı öğretmenimiz, binlerce yıl önce yaşamış insanların sahip olduğu iki önemli bilgiyi şöyle sayardı: Birincisi, güneşi ve yıldızları gözlemleyerek takvimin esaslarını belirlemek; ikincisi, doğanın en büyük güç olduğunu keşfetmiş olmak!
Bana kalırsa üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının altında binlerce yıldan bu yana bekleyip duran kültür varlıkları, değeri altın madeniyle falan karşılaştırılamayacak kadar emsalsiz definelerdir. Bu defineleri bize bırakanlar, günümüzden dört bin yıl öncesindeki “eski tunç çağı”ndan başlayarak birbirini izleyen şu uygarlıklardır: Hattiler, Asurlular, Hititler, Frigler, Galatlar, Romalılar, Bizanslılar.
Cumhuriyetin kurulduğu yıldan başlayarak biz, toprağımızdaki kültür mirasının değerini bildik. Çünkü, bir vatana sahip olmanın temel ölçütlerinden biri de o topraklarda yaşamış uygarlıkların bıraktığı mirasa sahip çıkmaktı. Sadece cumhuriyetin kuruluş dönemindeki 1923-37 yılları arasında, yurt yüzeyine yayılan 30 müze kurduk; bunların 25’i arkeoloji müzesidir. Açtığımız üniversitelerde arkeologlar yetiştirdik. Günümüzde ise genç arkeologlar aç geziyor!
Bugün ekonomik sıkıntıları gidermenin bir çaresi olarak turizm sektöründen medet umuyoruz. Peki, Türkiye’ye gelecek turist, kumlara yatıp güneşlenmek, sonra da denize girmek için mi gelmeli? Kum, güneş ve deniz, Akdeniz kuşağı üzerindeki bütün ülkelerde var! Ama bütün o ülkelerde Anadolu’muzun görmeye değer zengin kültür mirası yok!
İktidar partisinin akıl hocaları, uyguladığı turizm politikasıyla uygar insanlığa neler sunduğunu düşünmeli, sonra da eline bir ayna alıp kendine bir bakmalı!
UZUNCA BİR NOT: Değerli bulduğum yeni çıkan kitaplar üzerine yazmaya çekiniyorum. Nedeni, yayıncısını övmek zorunluluğu. Bir yayınevini överek reklam edecek olsam kendi yayıncımı öne alırım. Ama artık kim ne derse desin, bugün değerli bir yeni kitabı, yayıncısını da belirterek açıklayacağım: Rousseau’nun ölümünden sonra yayımlanan “özyaşamöyküsü” türündeki İTİRAFLAR adlı o müthiş kitap, Kenan Somer’in çevirisiyle Islık Yayınları’ndan çıktı: Tam bir tuğla: 800 sayfa! Çevirmenini ve yayıncısını kutluyorum. Bu tür kitaplara özendiğim için, ben de çekip gittikten sonra yayımlanmak üzere, bir kitap hazırlamak isterim: Adı SONSÖZ olmalı!
Evrensel'i Takip Et