16 Eylül 2016 01:00

Faşizmin ana bileşeni

Faşizmin ana bileşeni

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Oklahoma City saldırısı olarak bilinen, 1995’te 168 kişiyi öldüren bomba, 11 Eylül’e kadar Amerikan tarihinin en kanlı terör eylemiydi. Saldırıyı gerçekleştiren terörist Timothy McVeigh, eski bir askerdi. Irak’ta savaşmıştı, ırkçı ve silahlanmacı örgütlerle içli dışlıydı. Kısa sürede yakalanıp yargılandı ve idam edildi. Köstebek’te Oklahoma bombacısı sıkça anılıyor ve özellikle belirtiliyor: devletin ve medyanın propagandasının aksine McVeigh zevk için bomba patlatan aptal bir ruh hastası değil, okuyan, düşünen, siyasi hedefleri olan, ne yaptığının farkında bir katildi.
Bu ayrım filmin çıkış noktasını da açıklıyor. FBI İslamcı teröre odaklanmış, her kuşkuyu büyüterek üstüne giderken, “Beyazsan övün, değilsen itaat et” diyen silahlı Nazi hayranlarını bir tehdit olarak görmez. Genel eğilimin aksine ırkçı beyazların izlenmesi gerektiğini düşünen Angela Zamparo, genç ve yetenekli ajan Nate’i ikna etmeyi başarır. Nate yeni bir kimlik edinip ırkçıların arasına sızar. Önce çok konuşan coşkulu genç serserilerden oluşan bir gruba girer. Giderek diğer ırkçı grupları tanır, Aryan-Hıristiyan sentezi savunucusu daha büyükçe yapılar, meşhur ırkçı katil örgütü Ku Klux Klan gibi. Sadece dövmeler yaptırıp silah talimleri düzenleyen it kopuk yoktur camiada, plaktan klasik müzik dinleyip kibar sohbetler ettiği arkadaşlar da edinir. Radyoda “çeşitlilik beyaz soykırımıdır” gibi ırkçı zırvalarla dolu heyecanlı programlar yapan Dallas Wolf’a ulaşmayı amaçlamaktadır. Aralarına girer, kaynaşır, ırk savaşını başlatma teorilerini dinler, muhtemel terör eylemlerini öğrenmeye çalışır. Bir yandan bundan kuşkulananlar olur, bir şey çıkmayacağını düşünen FBI içi muhalefet baskılar vs. Başarılı sivil operasyonundan çıkan sonuç, filmin sonunda şöyle özetlenir: “Aslında faşizmin tek ana bileşeni vardır. Mağduriyet.” Bu son kelime kurban olma hali, kurbanlık diye çevrilirse daha günün anlam ve önemine denk görünür belki, ama böylesi daha doğru.
FBI ajanı Michael German’ın tecrübesine dayanan Köstebek’in senaryosunu German ile birlikte yönetmen Daniel Ragussis yazmış. Bir yanı, gerilimi süresi boyunca ayakta tutan bir suç draması. Çok büyük sürprizler olmasa da düğümleri ustaca çözüp bağlayan bir film. Diğer yandan basitçe ırkçılığın kötü olduğunu söyleyen bir film değil sadece, o düşmanca, saldırganca kültürün nasıl inşa edildiğine dair sorular soran bir yapıt. Ama film türünün özellikleri daha ağır basmasa, sorular pekala daha da açılabilirmiş. Olaylar terör eylemini önleme amacına doğru ilerlerken, film sonunda eylem yapmayacağı, sadece konuştuğu anlaşılan serseri takımına dönmüyor, bağlamadan bırakıyor.
Yine de, bu manidar yanı kalacak filmden geriye. “Hepimiz görmek istediğimizi görürüz, ama bir şeyi görmemen olmadığı anlamına gelmez” gibisinden, başka bağlamlarda lüzumsuz ya da manasız olacak cümleler, buralı seyirciye de sesleniyor. Sadece İslamcılar mı teröristtir, İslamofobi insanı kör mü eder gibi tartışmalara da girilebilir. Ama biraz daha kafayı kaldırıp şöyle düşünelim: azınlığı olağan şüpheli olarak görüp stratejiyi onunla mücadele üstüne kurmak (Amerika’da Ortadoğulular, siyahlar ama başka yerlerde başkaları), iktidarların kolayına gelen bir tercih. Ama ya katiller, iç savaşı başlatacaklar, çoğunluğun, iktidarın dayandığı, desteklediği, ses çıkarmadığı, terörist değil “öfkeli çocuklar” olarak gördüğü cenahtan çıkınca? O mağdur ruh hali nasıl olur da faşizme çıkar?

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa