İhtisaslaşmış kölelik
Meslek liselerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir gelişme daha… Geçen hafta da bu konuda yazmıştım. Bazı açılardan tekrar gibi olacak… Milliyet gazetesinin web sayfasındaki bir bağlantıya göre, http://www.milliyet.com.tr/ihtisas-liseleri-geliyor-ekonomi-2310886/ Milli Eğitim Bakanlığı meslek liselerinin ayrı ayrı bölümleri bünyelerinde barındırması yerine tek bir alana odaklanması için çalışma başlatmış. Buna göre, liselerde bir alan belirlenecek ve o alanı tamamlayan en fazla üç dalda program uygulanacakmış. Habere göre, illerin özelliklerine göre uzmanlaşacak olan meslek liselerinin, sektörün o bölgedeki nitelikli iş gücünü karşılaması amaçlanıyor. Yine haberde kullanılan ifadelerle, “Zaman içinde markalaştırılması öngörülen bu meslek liselerinden mezun olanların iş bulma sıkıntısının ortadan kaldırılması amaçlanıyor.”
Geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim meslek liselerinin sektöre devri uygulamasının ne şekilde gerçekleştirileceğini, bir ölçüde, bu ihtisaslaşma hamlesinden anlayabiliyoruz. Sektörün nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılamak, mezun olanların iş bulma sıkıntısının ortadan kaldırılması, markalaşmak gibi süslü sözlerle üzeri örtülen bir uygulamayla karşı karşıyayız. İhtisaslaşma sözcüğünün kendisi de pek süslü zaten…
Burada sorulması gereken birkaç soru var: “Nitelikli iş gücünü nasıl tanımlıyorsunuz? Sektörün nitelikli iş gücü ihtiyacı başka ne şekilde karşılanır, tek yol meslek liseleri midir? İş bulma sıkıntısını nasıl tanımlıyorsunuz? İş bulma sıkıntısı, işsizlik gibi sorunların kaynağında neler yatmaktadır? Bir eğitim kurumunun markalaşması ne anlama gelir?
İş gücünün belirli bir niteliğe, özelliğe sahip olması önemli... Herhangi bir kurumda yapılması gereken işlerin üstesinden gelmek için o işlerden anlayan insanlara ihtiyaç var, tabii ki. Bundan dolayı bir kurumda emekçi istihdam edileceği zaman, kurum yöneticisi başvuru sahiplerinin belli özelliklere sahip olup olmadığını anlamak ister. Bundan daha kabul edilebilir bir durum olamaz. Bunun için de kendi ihtiyaç duyduğu konularda eğitilmiş kişilere ihtiyaç duyar. Bu noktada belirli meslek alanlarında insanların eğitimine olanak sağlayacak kurumlar kurmak gayet olağan. Ama bunun da ötesinde kurumların kendi bünyelerinde eğitim süreçlerini başlatmaları, iş başında eğitim, hizmet içi eğitim gibi olanakları elemanlarına sunmalarını da beklemek hatta kanun ve yönetmeliklerle sağlamak lazım. Meslek liselerinin varlığı ve staj uygulaması kurumların iş başında eğitim, hizmet içi eğitim gibi yükümlülüklerini daha ucuza getirmelerini sağlıyor. Dolayısıyla burada tam bir emek sömürüsü söz konusu... Ya da, ille de “Vur ağzına al lokmasını” çağındaki ve toplumsal sınıfındaki gençleri eğiterek mi karşılamak mümkün bu sektörün nitelikli iş gücü ihtiyacını?
Çocuğun, fakirin, işe ölesiye ihtiyacı olanın, ezilen sınıfların çocuklarının, anasız babasızların, güçsüzlerin, garibanların vur ağzına al lokmasını… Girsin işte bir meslek lisesine, hem zanaat öğrenir hem para kazanır. Öğrenir… Dövüle dövüle, sövüle sövüle öğrenir, buna öğrenmek denirse. Para da kazanır, ama kanunlara göre asgari ücretin çok daha altında… Sesini çıkaramaz. Başka bir liseye gitme şansı yok mu? Yok tabii, eskinin düz liselerini Anadolu lisesi yaptılar ama kontenjanları sınırlı. Artık mahallendeki düz (!) liseye gidemiyorsun öyle, kolay kolay. Mal mülk, arazi sahibi olmanın, zenginliğin, sermaye sahibi olmanın en yüksek değerler olarak kabul edildiği günümüz ileri(!) toplumları birilerinin işsizliğinden beslenir. Birileri işsiz kalacak ki, iş sahibi olmak önemli olsun da insanlar çocuk denecek kadar küçük yaşta bile mesleki eğitim almanın gerekli olduğunu düşünsün. Peki, insanlar nasıl hissederler işsizliği? İş bulma sıkıntısı nasıl ortaya çıkar? Çünkü patronlar maliyet-kâr dengesinde sermayelerini şişirmek ve başka sömürü alanları yaratmak için az sayıda eleman, yani örneğin iki kişinin mesai saatleri içinde onurunu ayaklar altına aldırmayacak şekilde yapacağı işte bir kişiyi çalıştırırlar da öyle yaşanır işsizlik ve iş bulma sıkıntısı.
Markalaşan yani özellikle belli bir alanda, belirli bir düzeyin üzerinde niteliğe sahip ürünleri üreten, ürettikleriyle tanınan ve adı anılan liseler oluşturmak peşinde olan bir eğitim sisteminin de, öğrencilerinin çok boyutlu gelişimine odaklanmaktan ziyade piyasanın vazgeçilmezi haline gelmeye çalışan, pazarda pay kapma yarışı uğruna, sözde öğrencilerini (aslında işçilerini), kıyasıya ve ucuza sömürerek çalıştıran bir sistem haline dönüşmeye çalıştığını söylemek herhalde yanlış olmaz.
Biraz daha eğitim meselelerine odaklanın! Bu toplumun çocuklarının çok yönlü gelişimini, onurlu ve bağımsız kişilikler geliştirmelerini nasıl sağlarız? Biraz bunlar üzerinde düşünün lütfen. Çocuklara kendi başına karar verme yetisi kazanmalarını, sorgulamayı ve bilgi üretmeyi öğrenmelerini sağlamak yerine, küfeleri doldurmak için onların sırtından nasıl para kazanılacağını düşünmeyi bırakın.
Evrensel'i Takip Et