18 Eylül 2016 00:12

Hükümetler cephesinde yeni bir şey yok

Hükümetler cephesinde yeni bir şey yok

Fotoğraf: Envato

Paylaş

O sabah ellerinde Türk bayraklarıyla İstanbul Üniversitesinin bahçesinde toplandılar. Kiminin elinde Mustafa Kemal’in, kiminin elinde İnönü’nün çerçeveli fotoğrafları vardı. Homurtuyla çoğalıyordu kalabalık. Yaklaşık on bin kişi olduklarında saat 09:30 civarındaydı. Oluşturulan kalabalık 4 Aralık 1945 sabahı Tan gazetesini basmak için yola koyuldu. Beyazıt Meydanı’ndan Çarşıkapı istikametine yürüyüşe başladılar. Cağaloğlu yokuşuna doğru giderlerken irili ufaklı hedefleri de aradan çıkarmayı ihmal etmediler elbette. 
“Kahrolsun komünizm, yaşasın Türkiye!” sloganları eşliğinde yürürlerken ABC Kitabevini yıktılar hemen. “Zararlı kitaplar” satan kitabevini yok etmeleri birkaç dakikalarını aldı. Hayır, olay Kırşehir’de geçmiyor ve kitabevinin adı “Gül” değil. 
Asıl hedef Tan gazetesiydi ve güruh oraya doğru ilerliyordu. 
***
Zekeriya Sertel gazeteciliğin suç olmadığını biliyordu elbette. Yakın zamanda çıkan “Görüşler” adlı derginin tamamı aynı gün tükendi. “Zincirli Hürriyet” başlıklı yazı tek parti ve tek şef diktasının demokrasiyi ve özgürlükleri nasıl zincire vurduğuna dairdi; İnönü ve Saraçoğlu bu işten pek memnun değildi. 
Gazeteye Zekeriya Bey’in bir tanıdığı uğradı o gün ve üniversiteli öğrencilerin toplanıp gazete önünde gösteri yapacaklarını söyledi kendisine.
Zekeriya Bey telefonla İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ı aradı. Olaydan haberdar olduğunu, gereken tedbirleri aldığını, merak etmesine gerek olmadığını söyledi vali.
Ertesi sabahki Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit Yalçın “Kalkın Ey Ehli Vatan!” başlıklı bir yazı yazdı. Namık Kemal “Kalkın ey ehli vatan” dediğinde memleketi Abdülhamit’in saltanatına son vermek için harekete çağırmıştı. Hüseyin Cahit ise özgürlük ve demokrasi için hareket edenleri hedef gösteriyor, kıyıma çağırıyordu: 
“Görüşler dergisini açıp da Bayan Sertel’in ‘Zincirli Hürriyet’ makalesini okuduğum zaman, sayfayı süsleyen bu kıpkızıl demirlerle, bize nasıl bir hürriyet hazırlamak istediklerini hemen anlayamadım. Bayan Sertel şöyle diyor: ‘Hür insanlar cemiyetinin en büyük şiarı, geniş halk kitlelerinin menfaati için icap ederse, şahsi menfaatlerini feda etmektir.’ Komünist edebiyatıyla meşgul olmamış olanlar bu satırların altında gizlenen manayı gözden kaçırabilirler. Geniş halk kitlelerinin menfaati namına hürriyetlerin feda edildiği yer Rusya’dır. (...)
Bunları susturmak için, cevap vermek hükümete düşmez. Söz, eli kalem tutan gazetecilerin ve hür vatandaşlarındır.”
Eli kalem tutan gazeteciler, eli sopa tutan vatandaşları “ehli vatan” için sokaklara çağırıyor. Halk Partisi ve Saraçoğlu hükümetinin teşkilatlandırdığı gençler, Tan gazetesini tahrip etmek için, Hüseyin Cahit’in yazısından bir gün sonra işe koyuldular. Hayır, Hüseyin Cahit’in yazdığı gazetenin adı Akit, hedef gösterdiği gazete de Evrensel değildi.
Aynı gün çıkan Tan gazetesindeki yazısının sonunda Zekeriya Bey şunları yazdı: “Mevcut muhalefet gazetelerine karşı partili gazetecilerin kopardığı, koparacağı gürültüler ve kıyamet, halkı ne aldatmaya, ne de şaşırtmaya yeter. Gazetelerden değil, halktan korkunuz.”
***
Ortam karışınca valiyi aradı tekrar, “Matbaanın etrafını polis kuvvetleriyle kuşattım,” diye yanıt aldı Zekeriya Bey. Önceden hazırlanan balyoz, sopa ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya saldırdılar. Etrafı kuşatan polis seyirci kalmakla yetindi sadece. Ağır balyozlarla makineleri bir bir kırdılar. Faşist gençler kapı, cam, çerçeve bırakmadı matbaada. Sertelleri yakalasalar soyundurup kırmızı mürekkeple boyayacak, İstanbul sokaklarında ibret olsun diye dolaştıracak, kızıllara dersini vereceklerdi. Tan gazetesi bütün katları tahrip edildikten sonra terk edildi. Ne gazete kalmıştı geride ne matbaa. 3 Aralık 1994’ten bahsetmiyoruz; vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü adına Özgür Ülke gazetesinin bombalanması değil kastımız. 
Hızını alamayan kalabalık durur mu? Beyoğlu’na çıktılar hemen. Yeni Dünya gazetesini ve matbaasını da kullanılmaz hale getirdiler. Sabahattin Ali ve Cami Baykurt’un çıkarttığı “La Turquie” adlı gazete de tamamen tahrip edildi. Tünel’e kadar gelinmiş madem yetinmek olmaz, Berrak Kitabevi de talan ve tahrip listesine eklendi...
Hikâye bu kadar değil elbet. O gün akşam saatlerine kadar sürdü yıkım ve yağma. Sertelleri linç etmek üzere Kadıköy yakasına geçmek için bindikleri vapur neden sonra adalar istikametine yönlendirildi. 
Sonra ne mi oldu? Zekeriya Sertel’e verelim sözü: 
“Hükümet, olaydan önce olduğu gibi, olaydan sonra da bu cinayeti işleyenlere karşı hiçbir harekette bulunmadı. Güpegündüz bir matbaayı yıkan bu faşist gençlerden hiç kimse tutuklanıp mahkemeye verilmedi...
Kanun adına, hükümet adına, memleket adına yüz kızartıcı bir rezalet sayılabilecek olan bu 4 Aralık olayından ötürü sonunda kim tutuklandı, bilir misiniz? Biz. Yani, ben, eşim Sabiha Sertel ve Cami Baykurt. Bu olayın sorumlusu ve suçlusu olarak biz hapse atıldık ve biz mahkemeye verildik.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa