28 Eylül 2016 00:58

Diyarbakır notları

Diyarbakır notları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eğer dinlemeyi bilirseniz bir kent size konuşur. 1990’ların ortalarından itibaren çeşitli vesilelerle gittiğim Diyarbakır ile aramızda böyle bir dinleme, anlama ilişkisi var.

1990’ların ilk yarısından ortalarına kadar geçen dönemde Diyarbakır, faili meçhul cinayetleri çok ağır yaşayan bir kent oldu. Özgür Gündem gazetesi Diyarbakır Bürosu muhabirlerinin OHAL koşullarında gazetecilik yaparken yaşadıklarına odaklanan “Press” filmi o dönemi anlatır. Evrensel’in de, uzun süre Diyarbakır’a girişi yasaklanmıştı. O dönemler Diyarbakır’ın bir ilçesinden başka bir ilçesine giderken geçtiğimiz arama noktalarında gazateci olduğumuzu yer yer gizlediğimiz yıllardı.

Ardından Diyarbakır tüm bu yaşadıklarından çıkış arayışlarını miting alanlarında yansıttı. 2001 yılına gelindiğinde Diyarbakır’da Newroz alanını dolduran 500 binin üzerindeki kişi “Ne inkâr ne ayrılık, Demokratik Cumhuriyet” pankartları ile kendisini ifade etti.
25 Kasım 2007’de Diyarbakır’da gerçekleştirilen ve yüz binlerin katıldığı‘Edi Bese’ mitingi ise Diyarbakır’ın ‘Artık Yeter’ çığlığıydı.
Bu bir anlamda 2005 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmasında ifade ettiği “Kürt sorunu benim de sorunumdur” ve “Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere yakışmaz” sözlerinin gereğinin yapılması talebinin haykırılmasıydı.

O yıllarda gittiğim Diyarbakır’da akan kanın durması için iktidarın ‘açılım’ söylemleri açısından zaman tanıma ve destek verme duygusu hissediliyordu.

2009 yılında düğmesine basılan KCK Ana Davası ise yasal alanda çözüm arama ve bir arada yaşama duygusunun tartışılmaya başlandığı bir dönemin yeniden kapısını açtı Diyarbakır için.

2013 Newrozu’nda Öcalan’ın yaptığı çağrı ise, Kürt sorununun silahların sustuğu bir zeminde çözümüne dair inancın yeniden filiz verdiği bir dönem oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl ifade ettiği “Bundan sonra çözüm süreci buzdolabına kaldırılmıştır” sözü ise, silahların en yıkıcı haliyle kentlerin içinde konuştuğu bir dönemin startını verdi.

Diyarbakır’a sonraki gidişlerimde operasyonların kentte yarattığı atmosfere tanıklık ettim.

Musa Anter Ödül töreni vesilesiyle son gidişim ise, bir süredir olağanüstü hal uygulamalarıyla yönetilen Diyarbakır’da 15 Temmuz’dan sonra artık sokak eylemlerinin bile yasaklandığı bir dönemde gerçekleşti. Cumartesi Annelerinin 600. hafta eylemi bu nedenle İHD binasında yapıldı. Bizim Diyarbakır’da olduğumuz geçtiğimiz Pazar günü 16 eğitim emekçisi yapılan ev baskınlarında gözaltına alındı.
İstanbul’dan gelen gazeteciler olarak Sur’a gittiğimizde polis barikatı ile karşılaştık ve girmemizin yasak olduğu söylendi. Sur esnafı ile yaptığımız sohbette ise, Sur’da yıkımların devam ettiğini, evleri yıkılanlara eşyaları için 3 bin lira, evleri için ise 25-30 bin lira gibi komik rakamlar teklif edildiğini öğrendik.

Kayyım atanan Sur belediyesinin önünde gördüğümüz polis yazılı demir bariyerler ise, birçok şeyi anlatıyordu. Halk, iradesi hiçe sayılarak kayyım atanan bu belediyeye o bariyerleri geçerek nasıl, hangi psikoloji ile gelir? Demir bariyerler ve kameralarla donatılmış olan bir belediye gerçekten yönetiliyor mudur?

Ve kentin bazı noktalarında yolları tek şeride indirerek yapılan aramalar... Cezaevi kulesi boyunda ve etrafına tel örgüler çekilerek korunmaya çalışılmış, dört bir tarafı gören dev mobesa kameraları. George Orwel’in ünlü romanı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Diyarbakır için bir kurguyu aşarak gerçek olmuş. Kent, son dönemlerde dört bir yanına konulan bu dev kameralarla ‘büyük gözaltı’ duygusuyla yaşamaya mahkum ediliyor.

Ve tüm bu atmosferin arasında Musa Anter Ödül törenine gelenler olarak gittiğimiz Amedspor-İstanbulspor maçında, İstanbulsporlu futbolcuların, sahanın ortasına gelip yan yana dizilerek, Diyarbakır taraftarlarının olduğu tribünlere dönüp ‘Önce Vatan’ yazılı pankart açmaları, o kameralar ile, Sur’un girişindeki o polis barikatı ile kayyım atanan Sur belediyesinin o hali ile verilen mesajı başka bir açıdan tamamlıyordu.

İstanbulspor böyle bir pankartı Bursa’da ya da Erzurum’da açmaz. Diyarbakır’da açar. Çünkü hakim siyasal atmosfer onları Diyarbakır’da böyle bir eyleme kışkırtıyor ve tribünlerde bu provokatif tutumlarına karşı oluşabilecek bir taşkınlığın yine onlara kazandıracağına dair bir güveni de, şu ana kadar Amedspor’a yapılanlar onlara veriyor.

Tüm bunları görüp yaşadığımız Diyarbakır’dan Amedspor’un galibiyetine tanıklık ederek dönmek hepimize iyi geldi.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa