Tehlikeli gelişmeler!
Hükümetin, basının yardımıyla sürdürdüğü, Suriyelileri Türkiye’ye yığınsal olarak ilticaya teşvik eden kampanyası amacına ulaşmış görünüyor. Ve nihayet dün sabah itibariyle Türkiye’ye geçen Suriyelilerin sayısının beş bine yaklaştığı belirtiliyor.
Hükümetin bu tutumu, herhalde dünyada bir ilktir!
Çünkü böyle ülkeden ülkeye mülteci akını olma ihtimali durumunda, mülteci akınına uğrayacak ülke mültecilerin mümkün olduğu kadar az sayıda gelmesi için uğraşır, bunun için çaba harcar. Ancak Türkiye tam tersini yapmakta, daha ilk olaylardan başlayarak, mülteciler için gereken kolaylığın sağlanacağından kamplarındaki çocuk bahçelerinin güzelliği, yemeklerin ve “konforun” propagandasını yapmaktadır. Bakan ve yetkililer, her vesileyle mültecilerin gelişinin kısıtlanmayacağı, onlara her yardımın sağlanacağından söz etmektedirler.
Evet, iki ayı aşkın bir zamandan beri Suriye’de “trajik” olaylar cereyan ediyor. Belirli kasabalar da “başkaldırılar” oluyor; bu başkaldırılar hükümet güçleri tarafından kanlı bir biçimde bastırılıyor! Tunus, Mısır, hatta Libya’daki halk isyanlarından bile farklı olarak, Suriye’deki başkaldırıların ne ölçüde halk başkaldırıları, ne ölçüde hakla ilişkisi belirsiz bazı odakların marifeti olduğu belirsizdir. Daha doğrusu Suriye’de olanlar, belli belirsiz olsa da batı basınında bu olaylar, “Esad rejiminin muhaliflere yönelik katliamları” olarak yansıyor. Batı basınına bakılarsa net olan tek şey bu!
Suriye ile son 10 yılda çok yakın ilişkiler kuran Türkiye de Suriye’de olup bitenler konusunda hiçbir gerçek bilgiye sahip değil gibi konuşuyor. Ve hükümet, daha iki-üç ay önce “en yakın dostumuz” dediği, karşılıklı vizelerin kaldırıldığı, “Halep, Şam artık Türkiye kenti gibi” propagandası yaptığını unutmuş, Suriye rejimini ABD ve AB ile aynı argümanlarla suçlamaya koyulmuştur.
Sorunun çözümü için girişimler de aynı belirsizliği taşıyor.
Türkiye’de Suriye’ye karşı ABD ve AB’nin Suriye politikasının sözcüsü olarak hareket ediyor.
Beyaz Saray ne diyorsa Erdoğan ve Davutoğlu onu yineliyor. Tabi onlar, “Türkiye’nin politikası bu, hatta ABD’nin politikasının da biz belirliyoruz” havası verilerek!
Bütün bu, sayısı şimdiden bini geçmiş cinayetlerle, tanklar ve toplarla kendi halkına karşı katliamlar yapan, yakıp yıkan Esad yönetimine, Türkiye ve arkasındaki batılı emperyalistler; “Ya reformları yap ya da çekil” diyorlar. Bunun diğer anlamı ise; “Ya bizim isteğimizi yap ya da çekil!” demektir. Ki, böyle “katliamların sorumlusu” bir rejime böyle bir teklif yapmak elbette anlaşılır değildir. Ya da taraf emperyalistler olunca anlaşılırdır. Çünkü onlar için ölçüt kendilerinden yana olmaktır!
Emperyalistler (ve İsrail) için Suriye, bölgeye müdahale için çok önemli bir ülkedir ve burada kendilerinden yana yönetim için yapmayacakları yoktur.
Türkiye için ise tablo çok karmaşıktır:
Giderek bir Sünni Alevi (Nuseyri) çatışmasına doğru giden Suriye’deki olayların giderek Türkiye’deki Sünni ve Nuseyri Araplar arasında bir etkisinin olacağını, Mardin’den Mersin’e kadar bölgede bu etkinin tepkilerinin de olacağını söylemek bir kehanet olmaz. Hele Türkiye’deki mülteci kapılarını (Kamplara çocuklarını ve kadınları yerleştiren muhaliflerin tekrar Suriye’ye döndüğü söylenmektedir.) Şimdiden “Suriye muhalefetinin lojistik üssü” haline gelmeye başladığı dikkate alındığında sorunun Türkiye’nin içine taşınması daha da hızlanacaktır.
Ve elbette Türkiye açısından bu batı emperyalizmi yanlısı politika, İran’la Hizbullah ve Hamas gibi bölgedeki etkin siyasi odaklarla da karşı karşıya gelmektir.
Elbette Esad rejiminin savunulacak bir yanı yoktur. Ancak Suriye’de batılı emperyalist güçlerin yandaşı bir yönetim, Orta Doğu’ya sokulmuş yeni bir kama olacaktır.
Bu yüzden Suriye’deki sorunu, batılıları işin içine sokmadan, bölge ülkelerinin aralarında çözmesi belirleyici önemdedir. Ancak burada Türkiye, batılılardan yana tercih koyarak bu çözümü engelleyen güç rolü oynamaktadır. Ve bunun bölge için ne büyük tehlike olduğu, Türkiye’nin çok tehlikeli bir oyuna girdiği yakın gelecekte daha çok anlaşılacaktır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası
AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!
Evrensel'i Takip Et