Bugün Evrensel’e yazı yazma günüm.
Ne yazabilirim?
Makbul ve muteber biri olmak istiyorsam, OHAL KHK’larında tanınan yetkiler kapsamında kalem oynatır, yetkim varmış da kullanıyormuşum gibi kimsenin aklına gelmeyecek uygulamaları uyduran, öneren, öven, az bulup yetinmeyen, OHAL’i 2023 yılına kadar uzatacak taktik ve stratejileri doğaçlayan konuları bir bir ele alıp, ilk yazı diye başlayan bir yazı dizisine girişebilirim.
Makbul ve muteber biri olmak istemiyorsam, OHAL KHK’larında tanınan yetkiler kapsamında yetkilerini kullananların hassasiyet alanlarına girmemeye çalışır, güncel bir yığın konudan biriyle ilgili, suya sabuna dokunur ancak suyun akışını engellemeyecek, sabunu elimden kaydırtmayacak bir yazıya başlayabilirim.
Olmaz! İkisi de olmaz; denedim ikisi de olmuyor! Birinci seçenek olmaz, çünkü buna karakterim elverişli değil.
İkinci seçenek olmaz, çünkü OHAL KHK’larında tanınan yetkilerin sınırlarının enginlerde kayboluyor olması bir yana, bu yetkileri kullananların hassasiyetleri de kendiliğinden yayılarak teraziyi sağlayan ‘akıllı tesviye şapı’ misali çukurlu zeminde şaşkın kalmış bizleri olduğumuz yere mıhlamaya yetiyor da artıyor bile…
Onun için yazamıyor… derken telefonuma bir mesaj düştü. Açtım okudum, iktidar partisi milletvekili ‘Dünya Yaşlılar Günü’nü kutluyor. Yüzüme gülücükler konuverdi.
Dünya Yaşlılar Günü.
Benim günüm… Bugün benim günüm.
Milletvekili der ki; “Rabbimiz,… ‘onlara ‘of’ bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle’ diyor.”
İstediğimi yazabilirim artık; gün benim günüm, yaşlıyım, şen ruhluyum, umut doluyum, içkili mekan kategorisi alt ayırımlarıyla terör üst kimliği arasında dahiyane ilişki kurabilen vali, şehir tiyatrosunu kapatarak terörle mücadelenin en zeki entelektüel örneğini sunan belediye başkanı yerine atanmış kayyum, bilgisayar virüs uzmanı komünist dijital teröristlerinin eylemlerindeki iğrençliği yapay zeka teknolojisi ışığında sergileyebilen söz konusu eylemlerin mağduru, hatta müstakbel mağdur ve mağdureleri, OHAL’in vaktiyle verilmiş olanları geri alabilme fırsatı olarak kullanıldığını açıklayanlar, bu kişilerin hayranları, pohpohlayıcıları, yazarları, çizerleri, konuşucuları, gaza getirenleri, yere göğe koyamayanları hakkında düşündüklerimi çekincesiz ve korkusuz, özgürce yazabilirim.
Böyle yazdığım için yazılarıma kayyum atanmaz, zihinsel faaliyetlerimle kazandıklarıma el konmaz, tiyatrolara gitmem yasaklanmaz, içki içmem engellenmez; “yaşlıyııııııım… lingo lingo yaşlılar, ‘of’ mu dedin sen bana, suçlamadan önce yaşıma baksanaaaaa, lingo lingo yaşlılaaaar” diye uyduruk melodili şarkıyı uydurukça söylüyor, bilgisayar tuşlarına piyano çalar gibi basıyor, dünyanın üç yüz altmış gününden birinin, bugünün, yaşlılar gününün, benim günüm olmasının keyfini çıkartıyorum.
Keyfime ancak FETÖ mensubu ya da sempatizanı, her ne ise bir tek o yetkili limon sıkabilir.
Hatta, hatta yıllar öncesi gençlik arifesi günlerime dönüyor, bir ilin valisinin aynı zamanda o ilin belediye başkanı olarak da atandığı anlı şanlı Kemalist demokrasi uygulamalarındaki üstün halk sevgisine sevecen selam gönderiyorum. Hatırlıyorum da, Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay İstanbul valisi ve belediye başkanı olarak atanmıştı; üç hareketle çok kolay karikatürü çizilirdi, ben bile çizerdim… Çok kısa boyluydu, kısa boylu olduğu için küçük şişe yeni rakıya ‘Fahrettin Kerim’ denirdi. Bir de, o günün stand up’çısı Celal Şahin akordeonu ile çalar, “Mini mini valimiz, ne olacak halimiz?” diye radyodan, Taksim Belediye Gazinosu sahnesinden seslenirdi. Herkes eline bir kadeh ‘Fahrettin Kerim’ alır, kaldırır, ‘Ne olacak halimiz?’ diye eşlik ederdi. Ben küçüktüm, içki içmediğimden keyiflerine takılamazdım. Şimdi büyüdüm, büyümek de ne ola ki, yaşlandım yahuu… Gün bugün, yaşlılar günü, benim günüm; kadehi mesaj gönderen milletvekilinin bizlere sunduğu günlük demokrasi soluğuna teşekkür için kaldırıyorum ve kulaklarımda çınlayan akordeon sesi, bağırıyorum: “Yaşlılaaaar, lingo lingo yaşlılar…” Tanrı bizi FETÖ’cülerin ‘Dünya Yaşlılar Günü’nü cehenneme çevirecek girişimlerinden korusun!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et