Hani ‘Başkalarının topraklarında gözümüz yok’tu!
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açtığı, “Lozan’ı bize zafer olarak yutturdular” diye başlattığı tartışma yeni bir tartışma değil. Türkiye’nin cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen en “kronik” tartışmalarından birisi. Belki de en istikrarlısı!
Bu tartışma Lozan Antlaşması’nın hemen arkasından başlamış, tek parti döneminde gerek ırkçı-milliyetçi gerekse şeriat ve hilafet davası güden en gerici odaklar tarafından bazen el altından bazen de açıkça yeniden gündeme getirilmiştir.
Bugün de Lozan Antlaşması bu ırkçı-Osmanlıcı-şeriatçı bir çizgiden gündeme getirilmişse de, aslında bu antlaşmaya birbirinden farklı iki taraftan eleştiri gelmiştir.
‘LOZAN ANTLAŞMASI’ MERKEZLİ ELEŞTİRİLER
Bu birbirinden farklı iki eleştiriyi şöyle özetleyebiliriz:
1) Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler ve Türkler birlikte savaşmışlar, Anadolu’daki emperyalist planı birlikte yırtmışlardır. 1920’de kurulan Mecliste her vesileyle Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının tanınacağı vadedilmiştir. Ancak, Lozan’da bu vaat unutulmuş, Müslüman olmayan azınlıklara inanç ve kültürel haklar tanımasına karşın “Müslüman halk” kategorisine sokulan Kürtlerin statüsü tanınmamış, Kürtler yok sayılmıştır! Ancak Kürtler bu yok saymayı kabul etmemiş, 1925’ten başlayarak süren Kürt isyanları ve bugün 30 yıldan beri PKK üstünden süren savaş da Lozan’ın Kürtlerin statüsünü tanımamasıyla bağlantılıdır. Dolayısıyla Kürtlerin Lozan’a yönelik itirazlarının tarihsel ve sosyal dayanağı vardır. (*)
2) Lozan Antlaşmasına ikinci itiraz ırkçı-milliyetçi ve hilafetçi-şeriatçı odaklardan gelmiş, ancak çok partili dönemle birlikte, milliyetçilik ve din istismarcılığının kışkırtılması ihtiyacı çıktıkça, bu kesimlerle yeni ittifak arayışları gündeme geldikçe DP, AP, MHP, MNP-MSP-RP geleneği, Lozan’ı yeniden yeniden keşfetmişlerdir. Burada bu en gerici odakların başlıca iddiaları, 12 ada ve Ege adalarının Lozan’la Yunanistan’a verildiği ve Musul ve Kerkük’ün Türkiye’nin sınırları içine alınamamış olmasıdır. Özellikle çok partili döneme geçilmesinden itibaren Lozan tartışması “İsmet Paşa ve CHP’nin Lozan’da Türkiye’yi satması”, “Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarının masada kaybedilmesi” üstünden dönemin partileri arasında ve “tamamen iç politika kaygılarıyla” süren bir mücadele olarak biçimlenmiştir.
ERDOĞAN EN GERİCİ ÇEVRELERİN TEZLERİNİ YİNELİYOR AMA...
Bugün de Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hilafetçi ve ırkçı çevrelerin tezi üstünden bir Lozan tartışmasını gündeme getirerek ırkçılığın ve gericiliğin bu paslı ama hâlâ kullanışlı olarak düşündükleri silahını yeniden sahneye çıkarmıştır.
Ancak asıl konuya gelmeden burada iki tarihsel gerçeğe de işaret etmek gerekir. Ki, bunlardan birincisi, 12 ada ve Ege adalarının Lozan’da değil 1911’de İtalyanlarla girilen Trablusgarp Savaşı ve 1912’deki Balkan Savaşı’nda kaybedildiği halde Lozan karşıtları, bu adaların Lozan’da İtalya ve Yunanistan’a verildiğini iddia etmektedirler. Yani, “Adaların Lozan’da kaybedildiği” tamamen yalandır.
Cumhurbaşkanı ilkokul tarih kitaplarında yazan bu gerçeği bilmiyor olamaz. Ama konunun bilip bilmemekle bir ilişkisi yoktur ama bunu bilmeyenlere hitap ederken bu yüz yıllık yalan prim yaptığı için kullanılmaktadır.
İkincisi ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Lozan tartışmasını” açarken en gerici, ırkçı-şeriatçı çevreleri yedeklemek için gündeme getirmektedir. Ama burada daha önemli yan; bugün bölgenin haritasının yeniden çizilmesinin gündeme geldiği bir zamanda Musul-Kerkük sorununu yeniden açarak, bunlara Ege adaları ve 12 adayı ekleyerek, bölgeye askeri müdahalelerin zeminini genişleterek, çöken dış politikayı ayağa kaldırmayı amaçladığını eklemek gerekir.
İÇERİDE VE DIŞARIDA DÜŞMANLARI ÇOĞALTACAK BİR TARTIŞMA AÇILDI
Bunun anlamı ise dünden farklı olarak, Lozan tartışmasının uluslararası bir tartışmaya da dönüşecek olmasıdır. Daha Cumhurbaşkanının söylediklerinin üstünden 24 saat geçmeden Yunanistan’dan önce muhalefet sonra da Başbakan Çipras’tan tepki gelmesi de bunun işaretidir.
Musul-Kerkük sorunu ise daha da netameli bir sorudur ve Lozan tartışması; Irak hükümetiyle, eğer el altından başka bir antlaşma yoksa Barzani ile, elbette bölgede çıkarları peşinde koşan Rusya, batılı emperyalistler ve İran’la da çok sıcak bir tartışma, hatta çatışma konusu olacaktır.
Böylece;
* CHP ile düşmanlaşma: Erdoğan-AKP Yönetimi, CHP ile yeni bir hesaplaşmayı, bunu da CHP’nin en hassas olduğu konu üstünden yapmaya yönelerek, en gerici çevrelerle ittifakını yenilerken CHP’yi bir kez daha “ufalamayı” amaçlamaktadır. Böylece “Yenikapı ruhu”ndan kopmaya yönelen CHP ya yeniden yedeklenecek ya da iyice hedefe konarak her yolla sindirilecektir.
* Yunanistan ve AB ile düşmanlaşma:Tartışmaya bugüne kadar resmiyette hiç olmadığı kadar Ege adalarını (Yunanistan’ı) katarak, AB ile tartışmaları büyüterek, batı ile hesaplaşmayı da daha ileri götürme isteği ortaya konmuş görünmektedir.
* Irak, İran, Rusya...ile düşmanlaşma: Böylece Musul harekatının beklendiği ve Türkiye’nin Irak merkezi hükümeti, İran ve Rusya’nın Türkiye’nin bu harekata hiçbir biçimde katılmasını istemediği (Bunu Irak Hükümeti açıkça söyledi) dikkate alındığında Lozan tartışması açarak Cumhurbaşkanının Lozan tartışmasıyla, bölgeye askeri müdahale için kendince tarihsel dayanaklar bulmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
* Başkalarının topraklarında gözü olan Türkiye imajı güçlenecek: Lozan tartışmasının 12 ada ve Ege adalarının da “Bizim olduğu ama Lozan’da verildiği” iddiasıyla açılmasından sonra artık “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok” tezi de artık kimsenin inanmadığı boş bir lafa dönüşmüştür.
“Evdeki hesaplar çarşıya uyar mı,” denirse bölgenin her gün değişen koşulları dikkate alındığında, masa başında yapılan hesapların tutması beklenemezdir. Ama şunu söyleyebiliriz ki, Binali Yıldırım Hükümetinin kurulduğu günden beri tekrarladığı, “Düşmanlarımızı azaltacağız dostlarımızı çoğaltacağız” iddiası Lozan tartışmasının böyle açılmasıyla hem içeride hem de dışarıda tamamen tersine dönüştür.
Böylece Türkiye artık komşularının topraklarında gözü olan bir ülke kategorisine itilmiştir. Bu sonuçları ağır olabilecek ve iç ve dış politikası yeni, çok ciddi zorluklarla karşılaşacak bir pozisyona geçmek demektir.
(*) Lozan tartışmasının öteki ucunu da Vatan Partisi sürdürüyor. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Em. Albay Atila Uğur, “İngilizler Kürt aşiretlerine para dağıttı. FETÖ ikinci ayaklanmayı Kürtleri ayaklandırarak yapacak” biçimindeki 1925’ten beri süren Kürtlerin İngilizlerin iş birlikçisi olduğunu iddia eden, komplocu “uğur”suz iddiaları yeniden gündeme getirdi. Böylece Vatan Partisi bir kez daha Erdoğan ve hükümetinin OHAL’i uzatmasına “ikinci kalkışma” bahanesini sunarken öte yandan da Kürt düşmanlığı üstünden kampanya yürütmede rakipsiz olduğunu da bir kez daha gözler önüne serdi.
- Yığınların siyasete müdahalesi için... 19 Ocak 2025 04:46
- 2025 yılı emek yılı olacağını gösteren önemli işaretlerle başladı 12 Ocak 2025 04:53
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47