İnsanlığın kültür mirasını imhaya yönelik suçlar
Bu haftaki yazımın konusu insanlığın kültür mirasını savunmaktı. Ancak, her cuma, cihatist bir taktikle, akıllarınca bir “kale” düşürüyorlar. Geçen cuma da, bir dizi haber kanalı ve site kapatıldı. İlgiyle izlediğim, soluk aldığımı hissettiren Hayatın Sesi TV , imc TV, Kürtçe çocuk kanalı Zarok TV ve Alevi demokratlığının simgesi yılların YÖN radyosu, diğerleriyle birlikte kapatıldı. Avrupa Gazeteciler Federasyonu, Ankara hükümetinin yine soluk aldıran kanallardan biri olan MED-Nuçe’nin yayınını kesmesi için Euro-Satallite’e yaptığı baskıyı kınayan bir açıklama yaptı. Bütün bunlar sadece ne kadar korkak olduklarını gösteriyor sadece, özgür basın susturulamaz, kendini iletecek kanallar bulur. Ve korkunun ecele faydası yok! Şimdi yeniden konumuza dönecek olursak:
Cihatistlerin önemli hedeflerinden biri insanlığın kültür mirası. Bu saldırılar Afganistan’da Taliban’ın devasa Buda heykelini tahrip etmesi ile başladı. Sonra, Musul’da IŞİD’in müzelerdeki Mezopotamya kültür mirasını imhasını izledik. Der Zor’daki anıtsal Ermeni kilisesi Türkiye üzerinden sağlanan mühimmat ile havaya uçuruldu. IŞİD’in “Yıldırım Savaşı” taktiği ile Musul’da ve Suriye içlerinde yayılması sırasında Şii camii ve türbelerinin, Süryani kiliselerinin havaya uçurulması vakayı adiyeden oldu. Daha IŞİD ortaya çıkmadan, Türkiye destekli “özgürlük savaşçılarının” kaçırdığı ve sözde Türkiye’nin kurtulması için arabuluculuk yaptığı 3 Hristiyan dini liderden hâlâ haber yok. Ermeni Soykırımı’nı bile atlatmayı başarmış Türkiye, sınırı yakınlarındaki Kessab kasabasındaki Ermenileri tehcir etme onuru da, Rus uçağını düşürmekle övünen bu “özgürlük savaşçılarına” aitti. Hz. İsa’nın dili modern Aramiceyi konuşan kadim Süryani yerleşimi Malula’yı fethetmek de…
Daha IŞİD 2014 yazında halifelik kurumunu yeniden ihya etmeden, on yıldır devam eden Irak’taki Sünni-Şii boğazlaşmasında, en önemli bombalama hedeflerinden biri Şii camileriydi. Bunlardan biri Şii dünyasının kabesi sayılan Kufe kentindeki altın kaplı kubbesi ile bilinen 12 İmam’ın mezarlarının yer aldığı el-Askeriye Camii idi. Burası insanlığın önemli kültür miraslarından biri idi, son derece özgün kubbesi, minareleri ve saat kulesi ile… Körfez savaşı sırasında ve sonrasında da Necef’teki Hz. Ali Türbesi, saldırılardan masun kalmadı, Necef’teki kadar ağır hasar görmese de… Ve bu türbede ve cami külliyesinde Adem’in ve Nuh Peygambere ait olduğuna inanılan mezarlar da bulunmaktadır. Nuh Peygamberin bir mezarı da yine kadim bir yerleşim olan Cizre’dedir; burayı ve yine kadim sur içi Amed/Dikranikert kentini tahrip etme onuru da, “özgürlük savaşçılarının” dostu, Bay Erdoğan’a ait oldu.
Herhalde, IŞİD’in hedefi olan Osmanlı tarih mirası Süleyman Şah türbesini Türk ordusunun kurtarmasına yardımcı olan, PYD gerillalarına teşekkür olarak!
Sanki bu cihatistler Fukayama’nın ilk yayımladığında herkesin abartılı bulduğu “uygarlıklar çatışması” tezini doğrulamak için çalışıyor.
Cihatizmin fikir babası Abdülhamit Han’ın bugün övgülere mazhar olması, cihatizmin uygulamasını ise sözde ona karşı “Hürriyet”i getiren modernist, pozitivist ve de laisist İttihatçıların yapmış olması bugünkü, İslamist-Ergekon ittifakını da açıklıyor.
Cihatistlerin en önemli hedeflerinden biri, insanlığın en önemli kültür miraslarından biri olan Ayasofya Müzesi’ni yeniden camii yapmak, modernizmin ve batıcılığın merkezi saydıkları Taksim Alanı’nı bir camii ile taçlandırmaktır. Bunun ilk adımları zaten İznik’teki ve Trabzon’daki, yine bize insanlığın önemli bir emaneti olan Ayasofya Müzeleri, onarıma alındıktan sonra cami yapılarak açılmıştır.
Abdülhamit’e eski gücünü iade etmeyi amaçlayan 31 Mart ayaklanmasının merkezi olan Taksim Kışlası’nın da yeniden inşası ve Ayasofya’nın yeniden cami olması ile, MTTB gençliğinin ’60’lı yıllardan beri beslediği rüyalar gerçekleşmiş olacaktır.
Nazi Almanyası, Fransa’yı “uygar” kabul ettiği için Paris yıkılmaktan kurtuldu. Ama Naziler Slavları “uygar” kabul etmediği için, Rusya’da kültür mirasına yönelik saldırıları inanılmaz boyutta idi.
Modern sanat Hitler şürekasına göre “dejenere” sanattı. Kars’taki Ermenistan sınırı yakınlarındaki barış ve insanlığa adanmış anıt da “ucube” diye tanımlanarak yıkıldı. Zaten cihatist ideolojiye göre, sanat eserleri, bir çeşit idoldür ve Tanrının gücüne “şirk” koşmaktır. Benzeri akım bir dönem Bizans’da gelişmiş ve ikonaklastlar, her kutsal idolü tahrip etmişlerdi. İslam’daki resim ve heykel yasağı da bu akımdan etkilenmiştir. Ancak Şia İslam’ı bu konuda daha liberaldir. Avrupa’da Kalvinistler ve Protestanlar da bu eğilime kapılmışlardır.
Cihatizmdeki idol düşmanlığı Suudi Arabistan’da Vahabizmin yükselişi ile canlanmış hatta bu 19. yy’da Medine’de Muhammed’in mezarına saldırı boyutuna kadar varmıştır. Türkiye’deki siyasal İslam’ın gelişmesinde de, Selefizmin Avrupa’da gelişmesinde de Suudiliğin son derece önemli katkısı vardır.
Geçen hafta bu gelişmelere karşı, uluslararası hukuk açısından iki önemli hukuki yasal adım atıldı.
La Haye’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi, 27 Eylül 2016 tarihinde, cihatist Ahmad al-Faqi al-Mahdi’yi Mali’nin kadim kenti Timbuktu’da, tarihi binalara zarar vermek, 9 Türbe ve bir camiyi tahrip ederek, insanlığın kültür mirasına zarar vermekten dolayı 9 yıl hapse mahkum etti. Dolayısıyla, ilk kez bir uluslararası mahkeme insanlığın kültür mirasına saldırıyı suç ilan etti.
İkinci önemli hukuk adımı ise; Başkan Obama’nın karşı çıkmasına karşın, 11 Eylül saldırısında zarar gören ve yakınlarını kaybedenlerin Amerika’da Suudi devletine karşı dava açmaları mümkün hale geldi.
Bunlar, Kars anıtını, cumhuriyet döneminin kültür mirası Dolmabahçe Stadyumu’nu yıktıran, AKM’yi yıkıma terk eden, Yenikapı’da bulunan İstanbul’un ilk limanındaki arkeolojik buluntular için “çanak, çömlek yüzünden metro inşaatı gecikti” diyen, antik Hasankeyf’in sular altında kalmasını, tarihi Cizre, Diyarbakır, Nusaybin kentlerinin imhasını onaylayan “Başkan” Erdoğan açısından pek hayırlı haberler değil, kısacası.
Evrensel'i Takip Et