06 Ekim 2016 00:07

Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2)

Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kaldığım yerden devam edeyim izninizle. O zaman gözaltı süresi 45 gündü ve 90 güne kadar uzatılabiliyordu diye hatırlıyorum. Daracık hücrelerde bazen 10 kişinin kaldığı, kan ve ter kokusunun birbirine karıştığı bir binada işkenceli 21 gün süren sorgulama sonrasında birçok vakaya ev sahipliği yapan ve müze yapılması için hâlâ uğraşılan e-tipi cezaevinin gözaltı kısmına nakledildik. Sevinmiştik fakat birkaç kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan “hoş geldin dayağı” sevincimizi boğmuştu.
O dönemde yaşanan çok sayıda acı olay ve dış baskılar sonucu işkence ve kötü muamelenin “minimize” edildiğini belirtmeliyim. Yani görece şanslıydım. Darbeden hemen sonra gözaltına alınanlar çok ağır işkenceler altında uzunca bir süre cezaevinde tutulmuşlardı çünkü. 
24 gün sonra askeri mahkemede yapılan duruşmada beraat ettim. Daha sonra gerekçeli kararı alarak işime geri dönmek için başvurdum ve göreve başladım yeniden. Açığa alındığım 11 ay boyunca yapılan kesintileri aldım fakat mahkeme kararına rağmen kitaplarım iade edilmedi. Vahim olan şuydu: Evdeki tüm kitap ve kasetlerim ev halkı tarafından banyo sobasında yakılmıştı. 
Tekrar görevlendirme alarak lisansüstü eğitimimi sürdürmeye çalıştım. İstanbul’da kaldığım sürenin büyük bir diliminde Yenikapı/Langa’da bulunan Diyarbakır Özel Öğrenci Yurdunda kaldım. Orada güzel insanlarla tanıştım ve unutulmaz anılarım oldu. Yıllarca hizmet sunan bu güzel yurt daha sonra kapatıldı ve mühürlendi. Daha sonra da hazineye devredildi.
Merak eden okuyucularıma sorgulama ve yargılama sebebini yazayım: “Yasadışı, bölücü ve yıkıcı bir örgüt” diye nitelenen ve TKP’nin (Türkiye Komünist Partisi) yan kuruluşu ilan edilen İGD (İlerici Gençler Derneği) üyesi olmak ve “Yasa dışı faaliyetlerde bulunmakla” suçlanıyordum: Meşhur 142. madde! Oysa 12 Eylül 1980 tarihine dek diğer dernekler gibi İGD de yasal bir kuruluş olarak faaliyette idi.
Beraat etmiş ve gerekçeli kararı almış olsam da artık “fişlenmiş” durumdaydım. 1987’de bilimsel amaçlarla ilk kez yurt dışına gitmek için pasaport almaya çalışırken sorun yaşadım. Geç de olsa pasaportumu aldım fakat Kapıkule’yi geçinceye kadar çok endişeliydim hâlâ. Milli Eğitim Bakanlığının 1416 sayılı Yasa uyarınca yurt dışı lisansüstü eğitim için düzenlediği sınavlarda 3 kez başarılı olmama rağmen “sakıncalı” olduğum gerekçesiyle gönderilmedim. Açtığım davayı 1.5 yıl sonra kazandıysam da doktora tezimi neredeyse bitirmek üzere olduğumdan ve kısa sürede kabul bulmak zor olacağından gidemedim.
Ayrıca birkaç kez sudan bahanelerle evimiz basıldı: Özellikle yurt dışına çıkış sonrası dönüşe yakın tarihlerde yapılan bu ev baskınları can sıkıcıydı. Şunu anlatmak istiyorlardı: Gözümüz üzerinde, takiptesin ona göre! 12 Eylül askeri darbe silindirinin etkileri ve sonuçları korkunçtu aslında. Her anlamda ve alanda kötüye ve geriye gidişat söz konusuydu. Bir ülkeye ve ülkede yaşayan halklara ve topluluklara akla gelen ve gelmeyen her çeşit işkence ve acı yaşatma, işsiz ve evsiz bırakma, yurt dışına gitmeye zorlama yaşanıyordu. Travma çok boyutluydu, korkunçtu ve telafisi olanaksızdı.
Bugün hâlâ 12 Eylül dönemine ait 1982 Anayasası’yla yönetiliyoruz ve o dönemin etkileri sürüyor hâlâ. Devleti kutsayan fakat vatandaşı değersiz gören zihniyet değişmedi. Temel sorunlarımız çözülmediği gibi daha da katmerleşti. Bilimi dışlayan yaklaşım sonucu analitik düşünme yeteneğine sahip olmayan “makbul vatandaş” tercihi sebebiyle toplumsal yozlaşma tavan yapmış durumdadır. 
Çözüm insancıl yaklaşıma sahip bilime saygılı bireylerin başlıca aktör olacağı toplumcu demokraside hâlâ! Demokratik Türkiye Cumhuriyetine giden yolu açmak en iyi çare olarak duruyor. Barış içinde yan yana yaşamanın garantisi demokratik cumhuriyeti tesis etmek ve yaşatmaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa