12 Ekim 2016

Türkiye’de devletin emniyet kurumları ve savcıları size bir kez taktılar mı, kurtulmanız öyle kolay olmaz. Böyle bir duruma maruz kalmanız halinde, dünyada kini, nefreti en ağır yönetme geleneklerinden birinin içinde yaşadığınızı bilerek davranacaksınız.
Hem dik duracak, hem de inatla mücadele edeceksiniz. Asla kendinizi koyvermeyeceksiniz.
Türkiye’de devletin ve yargının, yakın tarihimizdeki bu tür inatları açısından en tipik örneklerinden birisi Sosyolog Pınar Selek’in yargılandığı Mısır Çarşısı davasıdır.
9 Temmuz 1998 günü Mısır Çarşısı’nda meydana gelen patlama ile ilgili açılan davada, suçlanabileceğine ilişkin hakkında hiçbir somut delil olmamasına rağmen Pınar Selek uzun yıllar yargılanır.
11 Temmuz 1998 günü gözaltına alınan Pınar Selek’e gözaltı boyunca Mısır Çarşısı ile ilgili tek soru sorulmaz. Kürt meselesi ile ilgili yaptığı araştırma için görüşme yaptığı kişiler sorulur, isim vermeyince ağır işkence görür, sahte tutanaklar düzenlenir. Filistin askısında sol kolu çıkar. Avukat yardımından faydalandırılmaz. Hakkında 13 Temmuz 1998 günü düzenlenen polis tutanağında, “Pınar Selek, nezarette sol kolunun üstüne düştü” denilmiştir.
Hakkında ağırlaştırılmış müebbet istenen Selek, uzun süren yargılamalar sonunda beraat eder. Ardından da yargı beraat kararına direnir. Son olarak da, 22 Aralık 2014 tarihinde savcı 15. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği beraat kararını temyiz eder.
Pınar Selek davası, güçlü bir demokratik kamuoyu baskısı nedeniyle devletin inat davası olduğu kadar, devletin inadı karşısında nasıl direnilebileceğini de gösteren bir davadır aynı zamanda.
İlhan Çomak davası da, Türkiye’de devletin, yargının insanların hayatına karartmak için nasıl büyük bir kararlılıkla harekete geçtiğinin bir başka örneğidir.
‘Bölücülük’ suçlamasıyla 22 yıl önce tutuklanan, ancak hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmamasına rağmen ömrünün yarısını cezaevinde geçiren Şair İlhan Çomak’ın 5 Ekim 2016 günü görülen duruşmasında mahkeme heyeti, Çomak hakkındaki müebbet hapis cezasını onadı.
AİHM, 2007 yılında Çomak’ın adil yargılanmadığına hükmetmiş olmasına rağmen dava ancak 2013’te yeniden görülmeye başlanır. Cezası kesinleşmeyen Çomak, ‘delilleri karartabileceği’ gerekçesiyle tutuklu yargılanıyordu.
Böyle bir devlet ve yargı geleneği karşısında, karşılaştığınız temelsiz hukuki suçlamaları elbette kanıksamamalısınız ama, çok da şaşırmamalısınız.
Gazetemizin Mersin Muhabirleri Cemil Uğur ve Halil İbrahim Polat’a karşı, emniyeti ve yargısıyla devletin tavrı da bizim için şaşırtıcı olmuyor.
Kısa bir hatırlatma yapalım. Muhabirlerimiz Uğur ve Polat, Mersin’de 23 Ağustos Salı akşamı Öcalan’ın tecridine karşı gerçekleştirilen ‘Özgürlük Nöbeti’ eylemine dair haberi izlerken polis tarafından gözaltına alınmışlardı. Uğur ve Polat, ‘Ne gazeteciliği, memlekette OHAL var’ denilerek darp ve hakaret edilerek gözaltına alındı. Gözaltında iken, 8 Ocak 1996 yılında yine polislerce gözaltına alınıp dövülerek öldürülen arkadaşımız Metin Göktepe’nin akıbeti kendilerine hatırlatılarak tehdit edildiler.
16 günlük gözaltı sürecinin ardından, Türkiye’deki basın meslek örgütleri ile uluslararası basın ve ifade kuruluşlarının açıklamaları, çağrıları, Mersin’de demokratik kurumların gerçekleştirdikleri eylem ve açıklamalar, devreye giren milletvekillerinin çabaları sonucu, savcı ikisini de tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk etmiş olmasına rağmen adli kontrol uygulaması ile serbest bırakıldılar.
Savcının karara itiraz ederek yeniden yakalama kararı çıkarmasının ardından önce Cemil Uğur gözaltına alındı ve ‘örgüt üyeliği’ ile ‘örgüt propagandası’ suçlamasıyla tutuklandı. Ardından da Halil İbrahim Polat gözaltına alındı. Halil İbrahim dün çıkarıldığı mahkemeden  yurt dışı yasağı ve adli kontrol uygulaması ile serbest bırakıldı.
Bu ülkede yaşayan ve devletin reflekslerinin nasıl işlediğinin farkında olan herkes, muhabirlerimizin devletin müzakere sürecini buzdolabına kaldırdığı bir dönemde Öcalan’ın tecridine karşı gerçekleştirilen bir eylemi izlemek yerine, örneğin pazarcı esnafının eylemini izlemiş olsalardı başlarına bunların gelmeyeceğini bilir. Ama muhabirlerimiz devletin bu dönemde izlenmesini istemedikleri bir haberi izledikleri için, gözaltına alındıktan sonra sosyal medya hesaplarının incelenmesi yoluyla yaratılan uydurma delillerle “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” ile suçlanabiliyorlar.
Bu kadar açık olan bu adaletsizliğe asla teslim olmayacağız.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Vergide sahte sefer

Vergide sahte sefer

Maliye Bakanı Şimşek’in servet sahiplerinin vergi ödememesine tepkiler üzerine ilan ettiği “vergi denetimi seferberliği”nden koca bir hiç çıktı. Müfettiş yetersizliği nedeniyle şirketlerin sadece yüzde 2’si denetlendi. Sınırlı denetimde bile kaçırıldığı tespit edilen vergi tüm şirketlerin ödediği kurumlar vergisinin yarısına erişti. Vergi yükü her zaman olduğu gibi bordro mahkumu emekçinin sırtında kaldı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Suriye’de Aleviler hem katledildiler hem de “Esed artığı”, “mezhepçi fitne”, “provokatör” gibi suçlamalara maruz kaldılar.

Evrensel'i Takip Et