13 Ekim 2016

Ölümü satıyorlar

15 Temmuz
Cami imamı
Ev kadını
Torna tesviyeci
Lise öğrencisi
Boşta gezer 
Önce mücahit, sonra şehit...
10 Ekim
Üniversite hocası
Akademisyen
Gazeteci
Lise öğrencisi
Okur yazar 
Önce barış sevdalısı, sonra barış sevdalısı...
Barış istedikleri için bir ekim sabahı kıydılar onlara.
Bu ekim sabahı da kardeşlerini gaza dumana boğdular.
Yaslarını tutmasınlar, ağıtlarını yakmasınlar dediler.
Kendi ölüleri, dirileri değil çünkü onlar.
Onların ölüleri, “demokrasi şehitleri”, “vatan kahramanları”...
15 Temmuz gecesi buyrukla ölüme sürülenler, vatan için öldüler.
10 Ekim sabahı barış için gidenler, “Allah için” öldürüldüler.
15 Temmuz ölüleri şehit, 10 Ekim ölüleri vatan haini...
Yüzde kırk dokuzun başkanı da böyle diyor.
Bunun için “kahraman ölüler”in fotoğraflarıyla  ve onların hazin öyküleriyle sarıldı her yer.
Metrolar, istasyonlar, sokaklar, bulvarlar, köprüler...   
Ölüleri bile ayırıyorlar.
Yaz gecesi ölüleri...
Güz sabahı ölüleri...
“Bir insanı öldürürseniz katil, yüz insanı öldürürseniz kahraman, bütün insanları öldürürseniz Tanrı olursunuz.” demişti Chaplin.
Katiller ve kahramanlar sokaklarda.
Cinayetlerse Tanrı için işleniyor.
15 Temmuz kalkışması, yeni bir dinsel düzen kurma, 10 Ekim Katliamı ise Allah adına...
İkisi de din için...
Darbe ve katliam...
Kahraman ve hain...
Birinin ölüleri kutsal, birinin ölüleri lanetli...
Birine olağanüstü hal, ötekine olağanüstü umursamazlık...
Gitmeselerdi diyorlar, barış istemeselerdi diyorlar.
Demokrasiyi de özgürlüğü de biz biliriz, diyorlar.
“Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirmeyiz.” diyorlar.
Yenecekse biz yeriz diyorlar.
Bunun için olağanüstü hal değil, sıkıyönetim yasaları işliyor ülkede.
45 gün, 90 gün...
“Darbe Allah’ın bir lütfu!” nasılsa. Tepe tepe kullanıyorlar.
“Yeni Türkiye” de bu darbeden doğacak.
Tüm ibreler, 15 Temmuz’a ayarlı.
Patlayan bombalar, yıkılan kasabalar, ölen askerler, siviller...
Onlar şehit değil. Ölü. Birer “sayı”.
Gazetelerinde, kanallarında artık yalnızca bir görüntü...
Yalan söylüyorlar.
Barış diyen herkesin boğazını sıkıyorlar.
Yalan söylüyorlar.
Oysa tek gerçek barıştır.
Temmuzda da öyleydi, ekimde de öyle...
Ne demişti Nâzım Hikmet?
“Annelerin ninnilerinden
Spikerin okuduğu habere kadar
Yürekte, sokakta ve kitapta yenebilmek yalanı,
Anlamak sevgilim, o, müthiş bir bahtiyarlık,
Anlamak gideni ve gelmekte olanı...” 
“Gideni ve gelmekte olanı” ancak yüreğinde barışın ateşini harlayanlar anlayabilir. Ölüleri meydanlara yığıp üzerine basarak yükselenler değil.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et