16 Ekim 2016

‘Tekleştirme’ siyasi gidişatın temel şiarı oluyor olmasına da, içimi kaplayan sızının bir ucu çaresizlikten besleniyor, bir başka ucu çarelerin en zavallısına sarılmış, gidişata ayak uydururken kendince şaşaalı bir yer tutmaya çalışan vakti zamanın dostları, şimdilerin dudak büktüklerim olmuş tekleştirme ideolojisinin gönüllü baş sallayan katkıcılarının görüntüsüne saplanıyor.

Doğa milyarlarca yıl önce başlayan tür tür çeşitlilik ve farklılıkların bir arada, birbirinden bağımsız, birbirini etkileyerek, kah biri diğerini üreterek, kader bu ya kah biri diğerini sonlandırarak yeşerip, gelişip, değişip değiştirip, yenilenip yenileyip, dönüşüp dönüştürüp  var oldukları, tür tür çeşitli ve farklı var oldukları için yaşamı mucizeye çevirebildikleri süreçte evrenleşir oldu.

Sapiens insanın en belirgin özelliği, doğadaki tür tür çeşitlilik ve farklılığı kendi varlığının en fazla on beş bin yıllık toplumsallaşma serüveninde, evrende bulunmayan ancak zihinsel faaliyetiyle ürettiği hayali, varlığı/yokluğu varsayımsal kalıplar içinde tanımlanan ‘tekleştirme-tekdüzeleştirme’ tasarımlarıyla yok etmeye çalışan yegane varlık olmasıdır, diye düşünürüm. Toplumsal düzeni tüm çeşitlilik ve faklılıkları tekleştirme siyasetiyle ahenkli hale getireceğini ilan etmiş despotizmin devlet kurgulayıcıları ile tüm çeşitlilik ve farklılaşmaların bir arada yeşerebileceği bir ‘bir arada yaşamak her yerde, her zaman asıldır ve olasıdır’ şiarının siyaset düşünürleri arasındaki uzlaşmaz çekişme ikincilerin işsiz/barksız, mülkiyetsiz/selamsız, ikinci bir emre kadar kadersiz, kalabalıklar içinde yalnızlaştırıldıkları, aile boyu kendilerine yabancılaştırıldıkları ya da  demir parmaklıklar arasında ‘tekleştirilmeye’ sunak olarak sunuldukları bir evreye ulaştı.

Tekleşme hayali yok eder. Tekleştirilmiş ahali topluluğunun hayali, kendisine sunulduğunu sandığı olanakların en uygununa eriştiğini ve o anın molekülleşmemiş tadını çıkarttığını düşündüğü bir avare iç geçirmekten öte geçmez. Tekleştirildiği için tekleşmiş kişi hiçbir anında kendi yalnızlığının her şeyin üstesinden gelebilen kahramanı olamaz; çocuk yaşlarında gökyüzünde kayan parlak ‘yıldızın’ yeryüzüne inen ‘bebek’ olduğunu düşleyip kendini getiren yıldızı arayıp bulabilmenin, büyüdüğünde gökyüzünün ışınlarıyla yeryüzünün kayaları arasındaki fısıltıyı dinleyerek özgürlüğün saklı tutulduğu yerin sırrına erişebilmenin hayalini kuramaz; tatlı lacivert gecede denize vuran ışık zerreciklerindeki parçacıkları bir hayal evreni yaratabilecek biçimde yeniden dizebilmeyi beceremez. Tekleştirildikleri için tekleşmişler düşleyemediklerinin felsefesinde girdaba kapılırlar; yazamaz, çizemez, besteleyemez, tasarlayamaz, üretemezler, sonunda kendi dillerini bile konuşamazlar çünkü tekleştirilmiş dillerinde tekleşmenin ötesine geçebilen sözcükler de yok olur gider.

Öylesine yazdım.

Öylesine yazdığımla tekleştirme siyasetinin zulmünde düşlerini kaybetmeyi reddeden, kendilerinin yanı sıra ve kendilerinden çok seslerini duyurdukları herkesin özgürlüğü için, çeşitliliğin ürettiği milyonlarca, belki milyarlarca hatta sonsuz sayıda farklılığı birlikte yaşamanın temel verisi kabul edip öyle bir toplum düşleyerek demir kapılar arkasında bile mücadelelerini sürdürenleri bir kez daha selamlıyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et