Tehlikeli proje
Bir süredir ülkemizin önde gelen okulları velilerin ve öğrencilerin proje okul isyanı ile gündeme taşınıyor. Geçtiğimiz günlerde Nilgün Ongan (Evrensel, 10.10.2016) uygulama hakkında kapsamlı bir yazı yazmıştı. Dolayısıyla tekrar detayına girmeyeceğim. İşin özü, içinde en kökü okullarımızın da bulunduğu 155 okulda 8 yılın üzerinde bir süredir görev yapan öğretmenler başka okullara tayin edilirken yerlerine doğrudan bakanlık tarafından atama yapılacak. Anlaşılan o ki süreç büyük ölçüde siyasi iktidara uzak dünya görüşüne sahip öğretmenlerin ayıklanması şeklinde işletilecek. Hükümete yakın Eğitim Bir Sen üyeleri çeşitli ara formüllerle (diğer proje okullara atanarak, diğer bir okula kısa süreli atama yapılıp geri döndürülerek, idareci yapılarak) proje okul sistemi içinde tutulacak (Orhan Bursalı, Cumhuriyet,03.10.2016). Dolayısıyla, kısa sürede siyasi iktidarın nüfuz etmekte zorlandığı köklü okullarımız hükümetin arka bahçesine dönüştürülecek.
İş öğretmenlerle de sınırlı değil. İktidar okullardaki öğrenci profilini de yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor. Merkezi sınav (TEOG) proje okullarda devreden çıkartılarak okullar tarafından yapılacak yazılı veya “yazılı ve sözlü” sınavlarla öğrenci alımı geçekleştirilecek. Bugüne değin merkezi sınavlarda sınav sorularının güvenliğini sağlamakta zorlanan bakanlığın okul idarecileri tarafından gerçekleştirilecek sınavları şaibeden nasıl koruyacağı büyük soru işareti elbet. Ama esas mesele, sözlü sınavlar. Sözleşmeli öğretmenlere yapılan, liyakatten ziyade iktidara yakınlığı ölçmeye dönük mülakatlardan farklı olması için hiçbir sebep yok.
Lafın kısası “proje” ile ne amaçlandığı aşikar. Ardında eğitimde niteliği arttırmak vs. gibi bir kaygı, düşünce yok ki işin eğrisini, doğrusunu tartışalım. Yapılmak istenen eğitimde topyekûn bir siyasi dönüşüm. Bakan da açıklamış zaten, “15 Temmuz olduğunda, vatan senden hizmet bekliyor dendiğinde sağına soluna bakmadan sokağa bayrakla çıkabilecek, yeni bir nesli yetiştirmek istiyoruz.” Hal böyle iken, aslında şöyle yapsak eğitimde daha çok yol alırız gibi öneriler sunmak saflık oluyor, zira herkes neyin ne olduğunu biliyor.
Anadolu liselerine ilk büyük darbeyi 28 Şubat sonrasında vurdular. 8 yıllık eğitim uygulaması ile ortaokuldan itibaren öğrenci alan bu okullarımızın eğitim süresini kısaltıldı, giriş yaşı üç yıl ötelendi. Bu uygulama özellikle Anadolu liselerindeki dil eğitimine büyük zarar verdi. Aynı dönemde mantar gibi bitmeye başlayan ve ilkokuldan itibaren dil eğitimi sunan özel okullara zemin hazırladı. AKP iktidarı sonrasında ise atanan idari kadrolar eliyle eğitimin niteliği peyderpey düşürüldü. Her şeye rağmen güçlü geleneğe sahip bu okulların köhnemiş eğitim sistemindeki aykırı duruşlarını engelleyemediler. Bu son hamle ile bitirici darbe vurulmak isteniyor.
Siyasi iktidar ülkenin en prestijli üniversitelerini, Boğaziçi’ni, ODTÜ’yü neden istemiyorsa bu köklü okulları da ondan istemiyor. Onları boyunduruğu altına almakta zorlanıyor. Tepeden atamalara, üstten müdahalelere rağmen okulların güçlü geleneği, veli, öğrenci profili iktidarın hegemonyasını tesis etmesine müsaade etmiyor. Diğer okullara benzetilemiyor.
Proje okullardan birisi de Kadıköy Anadolu Lisesi. Eski adıyla Maarif Koleji. Benimde içinde bulunduğum on binlerce gencin kamu olanaklarıyla bugünün üniversitelerini kıskandıracak, değme profesörlere taş çıkartacak hocalardan ders almasını mümkün kılan, Anadolu yakasının en köklü okullarından biri. Herkes bağıldır lisesine ama KAL mezunlarında ayrıdır okullarının yeri. Hani derler ya okul sadece eğitim değil aynı zamanda kültür verir. KAL gerçekten öyledir. Sizden 20 dönem sonraki bir mezunla karşılaştığınızda kullanılan dilin, deyimlerin, esprilerin ortaklığına şaşırır kalırsınız.
Bizim öğrenciliğimizde hocanın ne kadar iyi olduğu kaç yıldır okulda görev yaptığı ile ifade edilirdi. Uzun yıllardır görev yapan adı artık okulla özdeşleşmiş hocalardan ders almak ayrıcalık sayılırdı. Şimdi görev süresi 8 yılı aşan hocaları görevden alarak okulu köklerinden koparmak, geçmişine yabancılaştırmak, siyasi iktidarın dayattığı değerler sistemine aykırı duran kültürel yapısı ortadan kaldırılmak isteniyor. An itibariyle hocalarımızın 52’si (yüzde 65’i) başka okullara gönderildi. Yerlerine bakanlık eliyle yeni atamalar yapıldı. Durumu protesto etmek isteyen öğrenciler “ikna odalarına” alındı. Okuluna sahip çıkmak isteyen mezunlar, veliler TOMA’yla, çevik kuvvetle karşılandı. Ve son olarak hafta başında öğrenciler polis ablukası altında derslere girdiler.
Koca bir ülke tüm kurumlarıyla hızla karanlığa sürüklenirken KAL’da ve diğer okullarımızda yaşananlar size ufak detaylar gibi gözükebilir. Ama bugün bu okullara sahip çıkamazsak kamuda eğitimin son kaleleri de yıkılacak. Sadece okullarımızı değil, geleceğimizi de yitireceğiz.
Evrensel'i Takip Et