Bunca beton kimin rüyası?
Fotoğraf: Envato
Memleketin birinde cami yaptırmak isteyen insanlar varmış. Sel evlerini yıkmış, onlar mağaraya benzeyen bir camide uyumuşlar. Caminin mimarı birbirinin aynısı camilerden olmayan bu yapı için çok uğraşmış. Rüyasında bu uyuyanları görmüş. Uyku merkezine her yattığında başka biri olarak uyanmış. Yıkılan evlerin, caminin engellenmesinin sorumlusu, inşaatlarda hile yapan patron amcasını bıçaklamış. Rüya böyle serbest bir Yedi Uyurlar uyarlaması, daha doğrusu iç içe geçen öykülerinde zaman zaman çağrışımları var.
Derviş Zaim’in ilk filmi Tabutta Rövaşata’nın üstünden geçen yirmi yılda çektiği onuncu filmi, Rüya. Geçen ay Adana Film Festivali’nde başrolündeki Gizem Erdem’in en iyi kadın oyuncu ödülünü aldığı film, vizyona girdiği bu hafta Antalya’da yarışmada. Yönetmen bu filminde mimariyle ilgili bir hikaye anlatmayı seçmiş. Tek odağı bu değil ama, yukarıda değinildiği gibi bir ucu Yedi Uyurlara uzanan biraz karışık bir konusu var.
Genç mimar Sine, farklı bir şeyler yapmak ve yararlı olmak isteyen bir mimardır ama yine de doğayı katleden çirkin binalar yapan amcasının şirketinde çalışır. Şirketin evlerini yaptığı insanlar içinden Sine’nin bir arkadaşı, ondan cami tasarlamasını ister. Sine de birbirinin aynısı kubbeli minareli camilerden farklı bir tane yapmayı kafasına koyar. Arazinin eğimine uygun, mağara göndermeli, minare yerine bir taş kulenin olduğu bir cami tasarlar. Cemaat istese de şirketten, bürokrasiden engeller çıkar, cami yapılamaz. Sel evleri yıkınca işler iyice sarpa sarar, rüyalar, başka biri olarak uyanmalar... Sonunda mimar çareyi İstanbul’un yüksek binalarının üstüne tek katlı mütevazı evlerin üç boyutlu projeksiyonlarını yansıtmakta bulur.
Bundan önceki filmlerinde odağını daraltan, derdini daha minimal tonlarla anlatmayı deneyen yönetmen, bir filme çok mesaj sığdırmaya çalışmış. Bu sebepten birbirini tutmayan ve neden aynı filmde yer aldığını anlaması güç unsurlar arasında bir uyum sorunu çıkmış. Filmin anafikri TOKİ eleştirisi ise, ister istemez politik bir eleştiri olmayı zorluyor ama filme ismini veren rüya ve Yedi Uyurlar temaları o bağlamda fazla eğreti duruyor. Meşhur ilaç, otomotiv, medya patronu, tek adam sevdalısı Sancaklar’ın mağara camisinin filmdeki rolü de, bazı sahnelerin mekanı olmanın çok ötesinde. Sanki film, o cami için çekilmiş.
Derviş Zaim, sinemasında ebru, hat, minyatür, gölge oyunu gibi geleneksel sanatlarla ilişki kurmayı seven bir yönetmen. Sadece içinde yer vererek değil, filmin kurgusuna da yedirerek, kendi ifadesiyle “geleneğin motiflerini sinemaya transfer ederek” bu sanatları kullanıyor. Sıra holograma gelmemiştir herhalde, mimaridir o. Bu “yerli ve milli” bir niyet sayılarak, malum muhafazakar, İslamcı, Osmanlıcı ideolojiye uyumlu görülebilir, yer yer sivri gelmezse. Zaim filmlerinde öne çıkan bir başka motifin de doğa olduğu ortada, hatta insan doğanın dengesini bozduğunda, sonunda doğanın dengesini bulması ve insanın zararlı çıkması. Bunu ise doğa düşmanı, inşaat bağımlısı politikalarla uzlaştırmak olacak iş değil, ya da en azından epey takla atmak ister. Rüya bu çelişkiyi es geçmeye çalışan ve o arada ezilen bir film. Tek adam-tek beton kimin rüyasıysa, hologramını ona doğrultsaydı, belki o zaman hayra çıkardı.
Bir yönetmenin filmleri böyle kaba bir iktidara politik-ideolojik uyumluluk ya da uyumsuzluk ekseninden daha çok yönlü değerlendirmeleri hak eder mutlaka. Ama yüzeysel taraftarlıklar ülkesinde bunun anlam ve önemi bize her an yeniden hatırlatılıyor. Şunlar da konuşuluyor; sarayın bir nevi taraftarlık yoklaması olan sarayın sanatçı-sporcu (ya da ünlü) davetlerinin sinemacı konuklarının pek kalabalık olmadığı ve bu birkaç kişiden, fotoğraf vermemeye çalışan birinin de Derviş Zaim olduğu. Bunun bir film yazısı ile ilgisi olmak zorunda değil. Dere yatağına yapılan evler, her sokağa birbirinin aynısı camiler yapma alışkanlığı, baskı gören kahramanların yüzyıllar sonra başka bir düzende uyandığı Yedi Uyurlar gibi temaları işlemesinin de yönetmeninin politik tabiyetiyle ilgisi olmayabilir. Hologramla sokaklarda dolaşmasının da herhalde yoktur, ama ne yapalım hepsi akla aynı tek adamı getiriyor. Utangaç eleştirisinin uçuculuğu ve nasıl oluyorsa yine dindarların mağduriyetine bağlanışı da mı ilgisiz? Rüyada belki.
- Androidler üç boyutta ne düşler? 06 Ekim 2017 01:00
- Yedi kişilik oyun 01 Eylül 2017 01:00
- Erkeklere gününü gösteren pehlivan 18 Ağustos 2017 01:02
- Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu 28 Temmuz 2017 00:15
- Zombilere karşı iki tutum 21 Temmuz 2017 01:00
- Maymun nasıl maymun oldu? 14 Temmuz 2017 00:15
- Sürüden ayrılanı kamera kapar 07 Temmuz 2017 01:33
- Ey ruh, sen kimsin? 30 Haziran 2017 00:52
- Karanlık Çağ’da vampirlere karşı 08 Haziran 2017 23:52
- Genç Karl Marx: Bir başlangıç 19 Mayıs 2017 01:00
- Kaygı'yla gerçeği hatırlamak 12 Mayıs 2017 00:30
- Beyazlar Afrika'da neler çekmiş 05 Mayıs 2017 00:59