Kandırma ve kandırılma siyaseti
Fotoğraf: Envato
Kürt sorunu, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Kürtlerin sorunu, Cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa bu ülkede bir sorun olarak hep var olmuş.
Kürtleri bir sorun olarak görenler ile Kürtlerin yaşadıklarını yani Kürtlere yaşatılanları bir sorun olarak görenler olarak da meseleyi iki farklı bakış açısıyla ele alabiliriz.
Osmanlı yıkılırken Müslüman Türkler ve Kürtler, İstilacı Gavurlara karşı (!) topraklarını savunmak için birlikte kurtuluş savaşını vermişler ve ülkeyi gavurlardan(!) kurtararak Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlar.
O dönemlerde Müslümanlık adına kendi soydaşı olan Ezidileri bile gözlerini kırpmadan katletmekten çekinmeyen Kürtleri, Mustafa Kemal’in “Müslümanlık sevdasıyla” kandırması pardon ikna etmesi hiçte zor olmamış.
Sonrasında bugünlerde tartışılan Lozan barış anlaşmasına İsmet İnönü, heyetlerin itirazları sonucunda masaya Kürt ve Türk halklarını temsilen oturmuş. Lozan anlaşması yapılıp sınırlar sağlama alındıktan sonra, yani iktidar sağlamlaştırıldıktan sonra gerçek gündemi uygulamaya başlamıştır.
Şimdi geriye dönüp baktığımızda AKP’nin iktidara gelmek ve iktidarını pekiştirmek için gerçek gündemini gizli tutup, sonra işini sağlama alıp, iktidarını pekiştirip, gerçek gündemini hayata geçirişi tarihimizde ilk kez yaşanan bir olay olmadığını hatta tarihimizin böyle takiyeli siyaset ve siyasetçilerle dolu olduğunu görüyoruz.
Tayyip Erdoğan’ın takiyesi başındaki takkesini ve sırtındaki mili görüş gömleğini çıkartıp bir kenara saklamasıyla olmuştur. Cumhuriyet döneminin siyasetçileri yani Mustafa Kemal ve arkadaşlarının takiyesi ise “Ülkeyi gavurlardan kurtarıyoruz” adı altında Kürtleri Müslümanlık sevdasıyla kandırmaları olmuştur.
Kürtlerin yurtseverlerini ikna etmek için “otonom” sözünü verirken, Müslümanlık duygularına hitap etmek için de “şeriat” yanlısı konuşmalar yaptığını Said-i Nursi’nin mektuplarından teyit ediyoruz.
Kandırma ve kandırılma üzerine kurulu siyaset her dönemde kan ve gözyaşı oluşturmaktan başka bir işe yaramamıştır. 1925 Şeyh Said isyanından bu tarafa süre gelen itiraz ve beraberinde oluşan kan ve gözyaşının nedenini unutup sadece bugün yaşanan olaylar üzerinden değerlendirmeye kalkıyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yürütülen takiye siyaseti 1924 Anayasası ile terk edilerek öze dönüş yaşanmış ve gizli hedef olan Türk İslam (Sünni) siyaseti devreye sokulmuştur.
Meselenin özü işimize gelmeyip bilmek istemeyince Şeyh Said isyanı yüzünden Musul elimizden gitti deyip, seçilmiş Belediye Başkanlarının gözaltına alınmasını, tutuklanmasını, halkın iradesini yok sayıp yerine kayyum atanmasına karşı itirazları da “provakasyon” olarak niteleyebiliriz.
Top sizde de tüfek sizde, basın yayın sizde, istediğini söyleyip, istediğini yazdırtabiliyorsunuz diye haklı ve meşru olacağınızı mı zannediyorsunuz? Söylediklerinizin ve yaptıklarının doğru olduğunu mu zannediyorsunuz?
Derdinizin birlik, beraberlik, kardeşlik olmadığını biliyoruz, dahası sizin birlikten, beraberlikten, kardeşlikten anladığınız herkesin size ve sizin siyaset anlayışınıza biat etmesi olduğunu da biliyoruz.
Haklı değilsiniz ve kaybedeceksiniz, zalimliğiniz kaynağı korkunuzdur. Korkunuzun nedeni ise kaybedeceklerinizdir.
Aşk ile.. .
- Buruk sevinç 28 Haziran 2018 23:59
- HDP'nin baraj sorunu, tüm muhalefetin baraj sorunudur 11 Mayıs 2018 00:07
- HDP’siz sıfır baraj olur mu? 26 Nisan 2018 23:17
- Panik seçim 20 Nisan 2018 00:15
- Demokrasi ortaklığı 12 Nisan 2018 23:30
- Alevilerin Edremit çalıştayı 16 Mart 2018 00:15
- Aleviler geleceğini tartışıyor 09 Mart 2018 00:52
- Seçim ittifakı kanunundaki önemli ayrıntılar 23 Şubat 2018 00:15
- Muhalefet partilerinin genel kurulları 02 Şubat 2018 00:15
- Yaşasın savaş! 26 Ocak 2018 00:50
- CHP'nin solu 18 Ocak 2018 22:40
- HDP'deki eş başkanlık meselesi 12 Ocak 2018 00:15