28 Ekim 2016 01:00

Kandırma ve kandırılma siyaseti

Kandırma ve kandırılma siyaseti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kürt sorunu, daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Kürtlerin sorunu, Cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa bu ülkede bir sorun olarak hep var olmuş.
Kürtleri bir sorun olarak görenler ile Kürtlerin yaşadıklarını yani Kürtlere yaşatılanları bir sorun olarak görenler olarak da meseleyi iki farklı bakış açısıyla ele alabiliriz.
Osmanlı yıkılırken Müslüman Türkler ve Kürtler, İstilacı Gavurlara karşı (!) topraklarını savunmak için birlikte kurtuluş savaşını vermişler ve ülkeyi gavurlardan(!) kurtararak Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlar.  
O dönemlerde Müslümanlık adına kendi soydaşı olan Ezidileri bile gözlerini kırpmadan katletmekten çekinmeyen Kürtleri, Mustafa Kemal’in “Müslümanlık sevdasıyla” kandırması pardon ikna etmesi hiçte zor olmamış.
Sonrasında bugünlerde tartışılan Lozan barış anlaşmasına İsmet İnönü, heyetlerin itirazları sonucunda masaya Kürt ve Türk halklarını temsilen oturmuş. Lozan anlaşması yapılıp sınırlar sağlama alındıktan sonra, yani iktidar sağlamlaştırıldıktan sonra gerçek gündemi uygulamaya başlamıştır.
Şimdi geriye dönüp baktığımızda AKP’nin iktidara gelmek ve iktidarını pekiştirmek için gerçek gündemini gizli tutup, sonra işini sağlama alıp, iktidarını pekiştirip, gerçek gündemini hayata geçirişi tarihimizde ilk kez yaşanan bir olay olmadığını hatta tarihimizin böyle takiyeli siyaset ve siyasetçilerle dolu olduğunu görüyoruz.
Tayyip Erdoğan’ın takiyesi başındaki takkesini ve sırtındaki mili görüş gömleğini çıkartıp bir kenara saklamasıyla olmuştur. Cumhuriyet döneminin siyasetçileri yani Mustafa Kemal ve arkadaşlarının takiyesi ise “Ülkeyi gavurlardan kurtarıyoruz” adı altında Kürtleri Müslümanlık sevdasıyla kandırmaları olmuştur.
Kürtlerin yurtseverlerini ikna etmek için “otonom” sözünü verirken, Müslümanlık duygularına hitap etmek için de “şeriat” yanlısı konuşmalar yaptığını Said-i Nursi’nin mektuplarından teyit ediyoruz.
Kandırma ve kandırılma üzerine kurulu siyaset her dönemde kan ve gözyaşı oluşturmaktan başka bir işe yaramamıştır. 1925 Şeyh Said isyanından bu tarafa süre gelen itiraz ve beraberinde oluşan kan ve gözyaşının nedenini unutup sadece bugün yaşanan olaylar üzerinden değerlendirmeye kalkıyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yürütülen takiye siyaseti 1924 Anayasası ile terk edilerek öze dönüş yaşanmış ve gizli hedef olan Türk İslam (Sünni) siyaseti devreye sokulmuştur.
Meselenin özü işimize gelmeyip bilmek istemeyince Şeyh Said isyanı yüzünden Musul elimizden gitti deyip, seçilmiş Belediye Başkanlarının gözaltına alınmasını, tutuklanmasını, halkın iradesini yok sayıp yerine kayyum atanmasına karşı itirazları da “provakasyon” olarak niteleyebiliriz.
Top sizde de tüfek sizde, basın yayın sizde, istediğini söyleyip, istediğini yazdırtabiliyorsunuz diye haklı ve meşru olacağınızı mı zannediyorsunuz? Söylediklerinizin ve yaptıklarının doğru olduğunu mu zannediyorsunuz?
Derdinizin birlik, beraberlik, kardeşlik olmadığını biliyoruz, dahası sizin birlikten, beraberlikten, kardeşlikten anladığınız herkesin size ve sizin siyaset anlayışınıza biat etmesi olduğunu da biliyoruz.
Haklı değilsiniz ve kaybedeceksiniz, zalimliğiniz kaynağı korkunuzdur. Korkunuzun nedeni ise kaybedeceklerinizdir.
Aşk ile.. .

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa