Makas kapanırken...
2008 küresel kapitalist krizi para-kredi alanında görünür olmuştu. Bu durum ilk başta, krizin bir finans krizinden ibaret olduğu izlenimi de yaratmıştı. Oysa para-kredi (finans) alanındaymış gibi gözüken kriz, doğrudan üretim alanının kriziydi. Üretim alanındaki aşırı birikim ve realizasyon sorunları yıllar içerisinde para-kredi alanında ciddi genişlemeler yaratmış, 2007 sonuna varıldığında dünya genelinde para-kredi alanındaki değer üretim alanındaki değerin 13 katına çıkmıştı. İşte balon ya da köpük olarak tanımlanan ve para-kredi alanıyla üretim alanı arasındaki makas bunu gösteriyordu. Neticede makas kapandı, para-kredi alanında yaratılan “balon” patladı.
***
ABD’deki konut piyasasına dayalı kredi sistemi (mortgage) üzerinden genişleyen uluslararası tekelci-finans kapital, kapanan makası tekrar açmak için yeni birikim alanlarına yöneldi. O dönemde de net biçimde söylediğimiz gibi bu yeni “oyun alanı” geç kapitalist ülke topraklarında sahnelenecek savaş provaları ve bu temsili besleyecek savunma sanayii yatırımları idi. Öyle de oldu; milyonlarca insanın kanı ve on milyonlarcasının göç etmesi pahasına sahnelenen oyunda ilk birkaç perde geride kalırken final sahnesi belirsizliğini korumakta.
***
İçerideki ekonomiyi dışarıdaki durumdan ayırmak mümkün değil. 2008 Krizi sonrası para-sermayenin “göç yollarında” bulunan gelişen piyasalardan biri olarak, kredi genişlemesinden yararlanan Türkiye kendi makasını da bir hayli açtı. Üretim alanıyla para-kredi alanı arasındaki ayırım yıllar geçtikçe büyüdü.
***
Pazartesi BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) açıkladı: Bankacılık sektörünün 2016 yılı ocak-eylül döneminde net kârı yüzde 54.8 artışla 29.04 milyar TL oldu.
Bu yıllık bazda yüzde 55’lik kâr artışı anlamına geliyor. Muazzam bir büyüme!
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de dün ABD’de yaptığı açıklamada “Bankacılık, ekonominin direncini yükseltti” diyordu!
***
Bu abartılı kâr artışı ne anlama geliyor ve gerçekten ekonominin direncini mi artırıyor?
Para-kredi alanındaki genişlemenin iki sebebi var. Birincisi üretim alanında yatırım yapmak riskli hale geldikçe bazı para-sermaye sahipleri paralarını üretim yerine plasmana yöneltebilir. Yani parasından para kazanmak isteyebilir. İkincisi ise üretim yapmaya çalışanlar para-sermaye sıkıntısı çektiği için para-kredi alanının (bankacılık ve finans kurumları) müzmin müşterileri haline gelir. Şimdi her iki durum da var. Bir yandan, dünkü TÜSİAD açıklamasında da görüldüğü gibi, ülkedeki “yatırım iklimi” güvenini büyük ölçüde yitirmiş ve bu nedenle yatırım konusunda sermayedarlar gönülsüzdür ve öte yandan da ülke ekonomisinin yüzde 90’ından fazlasını oluşturan KOBİ’ler (küçük ve orta boy işletmeler) ile küçük esnaf ödeme güçlükleri içerisindedir ve sürekli borçlarını öteleyecek biçimde yeni kredi arayışındadırlar.
Dün Ziraat Bankası Genel Müdürü mevcut kredi portföylerinin yüzde 20’sini yeniden yapılandırdıklarını açıkladı. Bu şu anlama geliyor ki, kredi çeken kurumların yüzde 20’si borcunu ödeyemeyip yeni borç çekerek borcunu katlıyor.
***
Bankacılık sektöründe görülen kontrolsüz büyüme ekonomideki çok ciddi yapısal sorunların göstergesidir. 2008 ABD’sinde olduğu gibi bugün Türkiye’de de üretim ve para-kredi alanındaki makas gün geçtikçe açılmaktadır. Makas kapanırken, bölüşüm ilişkilerindeki çelişkiler de keskinleşmektedir…
Evrensel'i Takip Et