02 Kasım 2016 00:34

Daha ne olması gerekmektedir?

Daha ne olması gerekmektedir?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP Hükümetinin OHAL’i de arkasına alarak, basına ve basın özgürlüğüne yönelik saldırıları, siyaset ve kültür dergilerinden sonra Cumhuriyet gazetesine kadar vardı.

Türkiye’nin cumhuriyetle yaşıt gazetesi Cumhuriyet’e yönelik operasyon gerek içeride basın özgürlüğünden yana olan her çevrede gerekse dünyada basın ve siyaset çevrelerinde yaygın sert tepkilerle karşılandı. Bu tepkilerin Avrupa’daki boyutunu, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Shultz, basın özgürlüğünde hükümetin “Kırmızı çizgiyi aşması” olarak niteledi. Cumhuriyet ve okurları ve demokrasi ve özgürlükleri savunan çevreler, aydınlar Cumhuriyet’e yönelik operasyonun duyulmasından itibaren, gazetenin İstanbul’daki merkezi, Ankara Temsilciliği ve ülkenin birçok yerinde toplanarak Cumhuriyet’e desteklerini, Hükümete ve bu operasyonun arkasındaki güçlere protestolarını ifade ediyorlar.

Çünkü artık anlaşılmıştır ki; basına yönelik baskı girişimleri, sadece hedef alınan medya kuruluşlarını kapatmak, haklarında soruşturma açma amacını da aşarak, gerçeği yazma gayretindeki gazetecilere, kaldığı kadarıyla gazetelere, TV kanallarına ayar verme, onları sindirme amaçlıdır.

Cumhuriyet’e yönelik operasyon ise, bu saldırıların, “Cumhuriyet’e bile bu yapılıyorsa gerisini siz düşünün!” denilmesi, medya organlarına yönelik saldırının pervasızlığını herkesin gözünün içene sokmak için yapılmış görünmektedir. Çünkü Cumhuriyet, gerek PKK-KCK ile “bağlantılı”, gerekse “FETÖ’ye destek verilmesi” suçlamaları yapılabilecek en son gazete bile değildir.

Nitekim Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bu suçlamaların pek inandırıcı olmayacağını düşünmüş olmalı ki, pazartesi günü yapılan Hükümet toplantısından sonra basının karşısına çıktığında gazetecilerden gelen sorular üzerine; “Cumhuriyet gazetesinin yazar kadrosuna dönük bir operasyon değil. Yenigün Haber ve Yayıncılık Grubuna, yani Cumhuriyet gazetesine, Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi olan Cumhuriyet Gazetesi Vakfına ilişkin bir soruşturma...” diyerek operasyonun basına, gazetecilik faaliyetine, Cumhuriyet’in yazarlarına yönelik olmadığını iddia etmiştir. Ama Başbakan Yardımcısından birkaç saat önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan açıklama ise, operasyonun doğrudan Cumhuriyet’in gazetecilik faaliyetine yönelik olduğunu söylemektedir.

“Cumhuriyet Gazetesi ve Cumhuriyet Vakfı yöneticileri hakkında, FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçlarından bir kısım şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmıştır” denilen Başsavcılık açıklamasında Cumhuriyet, “15 temmuz darbe girişimi öncesinde darbe ortamı oluşturulması amacıyla yayın yapmak”la suçlanmaktadır. Ki, bu mantıkla savcılık, 15 Temmuz öncesinde AKP Hükümetinin icraatına yönelik eleştiri yapan herkesi, “Darbe ortamı oluşturmak” ve “FETÖ’ye yardım”la suçlayabilir. Dahası örneğin Cumhuriyet’in en eski ve tanınmış yazarlarından Aydın Engin (Ne vakfın ne de Cumhuriyet’in sahibi olan Yeni Gün’le bir ilişkisi vardır), sadece gazetenin köşe yazarı olmasına karşın gözaltına alınmıştır. Bu da açıkça vakıfla ilgili “usulsüz seçim” iddiaları üstünden “Vakfa ve tüzel kişiliğe yönelik operasyon” iddiasını boşa düşürmektedir.

Zaten tüm Türkiye ve konuyla az çok ilgilenen dünya kamuoyu da böyle algılamıştır.

Bugün OHAL uygulamaları, özellikle de medyaya yönelik saldırılar, ne söylesek durumun vahametini açıklamada yetersiz kalan bir aşamaya gelmiştir. Başka bir söyleyişle bir gün önce “Yok artık bu kadarı da olmaz” denilen bir “yasak”, bir “kapatma”, “bir soruşturma” kararı ertesi gün yapılan yeni bir saldırı ile aşılmaktadır! Bu yüzden de saldırıların lafla eleştirilmesi, yakınma, teşhir, “Gerçek öyle değil böyle”... açıklamaları etkisiz kalmaktadır. Onun içindir ki, basın özgürlüğünü ve halkın haber alma özgürlüğünün savunulması mücadelesi bugün, her gün ve çok yönlü sürdürülmesi gereken bir mücadele olmak durumundadır. Ki, elbette burada, en başta saldırının hedefi olan medya kuruluşlarının çalışanları ve yöneticileri olmak üzere basın özgürlüğünü savunan herkesin, bu mücadelenin karamsarlığa kapılmadan ve uzun soluklu bir mücadele olduğu bilinciyle hareket etmesi belirleyici önemdedir. Aynı nedenlerle de basın özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü mücadelesi bugün, “OHAL’in kaldırılması ve KHK’lerin geri ç
ekilmesi” mücadelesiyle birleşen bir mücadele olmak durumundadır.

Saldırının Cumhuriyet gibi ülkemizin en eski ve basınımızın simgesi bir gazeteye kadar gelmiş olması, basın özgürlüğü mücadelesinin barış, özgürlük, demokrasi isteyen herkesin ortak mücadelesi olduğunu (olması gerektiğini) hepimize bir kez daha göstermiştir.

Bizantizmi, ben merkezciliği, grupçuluğu, sekterliği, mücadeleyi laf söylemeye indirgeme, sorumluluktan kaçma alışkanlıklarını...bir yana bırakmak, ortak bir mücadelede birleşmek için daha ne olması gerektedir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa