Yılmak, sinmek yok!
Peş peşe sıralanan siyasi gelişmeler bir köşe yazarına biriken diğer sorunları yazma olanağı tanımıyor. Saray’ın komutasındaki yönetim mangaları her gün demokrasi ve özgürlükler mücadelesi verenlere yeni bir saldırı başlatıyor. Cumhuriyet gazetesi, teori ve kültür dergileri, yerel gazeteler, TV ve radyolar, haber siteleri, kayyım atanan belediyeler SS hücum tugayları gibi saldıran güçlerin işgaline maruz kalıyor, yazarlar tutuklanıyor, bazı basın ve yayın organlarının araçlarına, malzemelerine el konuluyor.
Öyle anlaşılıyor ki, “fiili başkan’a” dikensiz bir gül bahçesi hediye etmek gerekiyor. Bunun yolu tüm muhalif sesleri kesmekten, ülkeyi nefes alamaz bir duruma getirmekten geçiyor.Dışarıdaki savaş kışkırtıcılığı ve askeri harekatların tozu dumanı arasında içeride de demokrasi ve özgürlükler mücadelesine karşı yaygın bir operasyon yürütülüyor. Ülkeyi yönetenlerce içinden çıkılamaz duruma getirilen iç ve dış sorunlar biriktikçe ve yığıldıkça bu saldırılar yaygınlaşıyor ve şiddetleniyor.
Saray, onun hükümeti ve onları destekleyen sermaye çevreleri biriken bu iç ve dış sorunları, halkın çıkarları ve ülkenin iç barışı temelinde çözmemeye kararlı. Bu yönde atılacak her adımı kendi saltanatlarını sarsacak bir gelişme olarak görüyorlar ve öyle değerlendiriyorlar. Haziran seçimlerinde yaşadıkları kabusu unutmuyorlar ve gerginlik ve şiddet ortamından beslenmeyi, bu ortamı sürdürmeyi çıkarları için hayati sayıyorlar. Ama muhaliflere savurdukları her suçlama da onların şiddeti ve terörü körükledikleri üzerine inşa ediliyor.
Şiddetten ve terörden beslenenler, ülkenin içte ve dışta az da olsa gerilimsiz, barışçı bir dönemden geçmesini halkı şovenizm ve milliyetçi duygularla zehirleyerek peşlerine takmayı bugün çıkarlarını uygun görseler de, bu politikanın iki yanı keskin bir kılıç olduğunu unutmamalıdırlar. Bunlar halkın olup biteni sağduyu ile değerlendirebileceği bir anın gelmeyeceğini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar! Halk hem olup biteni değerlendirebilecek, hem de gerçek çıkarlarına ters düşen, kendi özlem ve taleplerine yanıt vermeyen bu gidişi tersine çevirebilecek yeteneği gösterebilir. Elbette bunun için olayların ve gelişmelerin yıkıcı ve çarpıcı bazı sonuçlarının yaşanması gerekir ve gidişatta o yöne doğrudur.
Hükümette bu durumun farkındadır. O kadar farkındadır ki Başbakan Yıldırım ekonominin mevcut durumunu dikkate alarak şu çağrıyı yapmaktadır: “Yabancı mevhumu Türkiye’deki yatırım yapanlar için geçersizdir... Onlara verilen teşvikler ısmarlama elbise gibidir vb.” Ağızlarını her açışta yabancıların ülkenin zararına çalıştıklarını, ülkeyi bölmeye uğraştıklarını söyleyenler, ülkeyi daha fazla yabancı sermayenin sömürüsüne açmayı, onlara geniş vurgun alanları açmayı temel ve baş görevleri saymaktadırlar. Ama halka da sınırsız bir demagoji ve yalanla hitap etmektedirler.
Ancak bilinmesi gerekiyor, ne idamların geri getirilmesi için gösterilen gerici çabalar, ne basın ve yayın organlarının sesinin kesilmesi, ne Kadri Gürsel’den Engin Aydın’a, Gürsel Öz’e, ne de Hikmet Çetinkaya’dan Musa Kart’a kadar yazarların ve çizerlerin gözaltına alınması, ne de belediyelere atanan kayyumlar ülkede demokrasi ve özgürlükler için mücadele veren kesimleri susturamayacak, yıldıramayacak, sindiremeyecektir. Ülkeyi mezarlığa çevirmeye çalışanlar tarihe bakmalıdır. Bu yola çıkanların serüveni hep tarihin çöplüğünde son buldu.
Evrensel'i Takip Et