07 Kasım 2016 01:00

Evrensel'le Sözcü'yü bir araya getirmek!

Evrensel'le Sözcü'yü bir araya getirmek!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Darbe girişimi sonrasında ilan edilen ‘olağanüstü hal’ üzerinden olağanüstü bir baskı rejiminin inşası için adımların hızla atıldığı günlerden geçiyoruz. Gün geçmiyor ki; yeni bir saldırı, gözaltı, tutuklama, baskın, kapatma, ihraç vb. haberi olmasın. HDP Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın aralarında olduğu 9 HDP’li vekilin ardından Cumhuriyet gazetesinden 9 gazeteci de tutuklandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, “Reis hakkında düzgün konuş”madığı gerekçesiyle bir ülkücü mafya tetikçisi tarafından kurşunlandı.
Fiili ‘tek adam rejimi’ni resmileştirecek anayasa değişikliği konusunda AKP ve MHP anlaşmış durumda. AKP’nin iktidara gelmesinden hemen önce kaldırılan (2002 Ağustos) idam cezasını geri getirmek için hazırlıklar yapılıyor. Erdoğan, Lozan’la hesaplaşma adı altında Suriye ve Irak’ta yayılmacı savaş politikalarında ısrar ediyor; Türkiye’yi Bölgesel bir savaş ve gerilimin içine sürüklüyor. Tarikat liderleri iktidardan aldıkları güçle cumhuriyet döneminin bittiği ve ‘ikinci Osmanlı dönemi’nin başladığını ilan ediyor. Cumhuriyet rejiminin laiklik, parlamenter sistem (seçme-seçilme), kadın-erkek eşitliği gibi zaten oldukça sınırlı bir biçimde uygulanan tüm demokratik kazanımları tamamen tasfiye ediliyor.
Lafı uzatmadan söylersek; iktidarın FETÖ ile mücadele adına başlattığı tasfiye süreci, yeni bir baskı -tek adam rejimi inşasına karşı olan bütün toplumsal kesimlere yönelmiş durumda. Ülkedeki bütün emek, barış, demokrasi güçleri de, düne kadar kendilerini ülkenin/rejimin sahibi olarak gören ulusalcı-laik kesimler de bugün bu yeni rejimin hedefi durumundalar.  Başka bir deyişle olağan koşullarda bizim yan yana getirmeyi düşünemeyeceğimiz kadar birbirine uzak duran bu toplumsal kesimleri, bu olağanüstü rejimin kendisi bir araya getiriyor. Tabi aynı tasfiye-saldırı politikasının hedefleri olarak.
Bu durumu Cumhuriyet’e yapılan baskından sonra bir iktidar destekçisinin sosyal medyadaki paylaşımı en dolaysız biçimde ortaya koyuyordu. “Evrensel, Birgün ve Sözcü sıra size de gelecek!” diyordu bu iktidar destekçisi. Evrensel’le Sözcü’yü bir araya getirmek! Doğrusu bizim öyle kolay kolay aklımıza getireceğimiz bir durum değildi bu. Ama iktidar cephesi, aklımıza gelmeyeni başımıza getirecek kadar keskin bir hatta sürdürüyor saldırı politikasını. Gerçek bu.
Peki, durum böyle olduğuna göre buna karşı ne yapmak gerekiyor?
Belki ülke tarihinde ilk kez bu yıl ‘özel’ anlamlar yüklenerek yapılan 29 Ekim kutlamaları, bu sorunun cevabını vermek bakımından önemli bir içerik kazanarak gerçekleştirildi. ‘Ne darbe, ne dikta’ sloganıyla CHP gençliğinin başını çektiği alternatif kutlamalarda Atatürk ve İsmet İnönü’nün yanı sıra Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Uğur Mumcu, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya posterleri taşındı. Hürriyet’ten Ahmet Hakan “Mahir, Yılmaz, İsmet Paşa / Yaşasın ideolojik karmaşa” sözleriyle ve kendince tiye alarak bu kutlamalarda taşınan posterleri eleştirdi. Oysa Hakan’ın “ideolojik karmaşa” olarak gördüğü durum, tam da bugünkü saflaşmayı tarif ediyordu. Yeni rejim, cumhuriyet rejiminin en küçük kazanımlarını savunanlardan gerçek bir demokrasi, bağımsızlık ve özgürlük isteyenlere kadar herkesi hedefe koyuyorsa, bu kesimlerin bu saldırıya karşı birleşmesi abes olmadığı gibi, her geçen gün kendini daha fazla dayatan bir zaruriyettir.
Gelinen yerde sorulması gereken sorular ve cevapları nettir:
Söz konusu güçler olağanüstü hal ve bunun üzerine başkanlık adı altında inşa edilen olağanüstü rejime karşı mı, değil mi? Başka bir deyişle demokrasiden mi, dikta rejiminden mi yanalar?
Savaşa ve yayılmacı politikalarla Irak ve Suriye’ye müdahaleye karşılar mı, değiller mi?
Yeni rejimin tamamen tasfiye etmek istediği laikliği savunuyorlar mı, savunmuyorlar mı?
Eğer bu güçler söz konusu sorulara ortak yanıtlar verebiliyorsa, bu talepler etrafında birlikte mücadele etmekten başka çıkar yolları yoktur. Çünkü bu güçleri kuşatma altına almış olan olağanüstü rejim ötesini tartışmayı bugün için teferruat haline getirmiş bulunmaktadır-ki, bu farklı toplumsal kesimlerin yürüttüğü tartışmalardan doğan ‘Demokrasi için Birlik’ (DİB)  girişimi, bu ortak/birlikte mücadelenin büyütülmesi için bir olanak durumundadır.
Ya ortak/birleşik mücadele yönünde adımlar atılacak ya da yeni rejim, kendisine karşı bayrak açan bütün kaleleri bir bir ele geçirecek!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa