9 Kasım 2016

Kürt karşıtlığı da stratejik derinlik gibi çökmeye mahkum

Her gününe yeni bir aksiyonu sığdırdığımız gerilimli 5-6 günü geride bıraktık. Türkiye’de önce HDP eş başkanları ile 8 HDP’li milletvekilinin tutuklanmasına tanık olduk. Bunu, Cumhuriyet gazetesinin 9 yazar ve yöneticisinin tutuklanması takip etti. Birçoklarının “Bu kadarı da fazla” dediği hafta bitmeden bu kez Suriye’de Demokratik Suriye Güçleri’nin IŞİD karşıtı koalisyonun desteğiyle Rakka’ya düzenlediği Fırat Gazabı operasyonunun başladığı haberi geldi. Şu an Fırat Gazabı operasyonu Rakka civarındaki köylerin IŞİD’den özgürleştirilmesiyle ilerliyor. Rakka’da durum bu iken Irak’ın Musul kentinde de çatışmaların mahallelere yayıldığı, bazı mahallelerin Irak ordu güçleri tarafından denetime alındığı, peşmergelerin Musul’un kuzeyindeki köy ve kasabaların neredeyse tümünü IŞİD’den temizleyerek özgürleştirdiği, Başika kasabasının tamamen peşmergenin denetimine geçtiği haberleri gelmeye başladı.

Bu gelişmelerin tümünü aslında Türkiye’de geniş bir kesimin zihninde yer eden, daha da ötesi AKP iktidarının politikalarını besleyen paranoyadan bağımsız düşünemeyiz. Kürtlerin bölgede kendi yönetimlerini kurması, giderek Güney Kürdistan üzerinden gelişen Bağımsız Kürdistan fikri, Suriye’de uzun süredir fikri zeminde geliştirilen Rojava ve Kuzey Suriye Federasyonunun artık yaşama geçirileceğinin işaretlerinin alınması, sözünü ettiğimiz paranoyayı açığa çıkaran, haliyle Kürt düşmanı politikanın iktidar nezdinde zemin bulmasını da sağlayan temel olgudur.

Türkiye’yi yönetenler içeride ağır bir baskıyla toplumu teslim almaya, dışarıda ise çöktüğü bariz politikalarını sürdürmeye devam ediyor.

Hal böyle ama Türkiye tüm yanlışlarına rağmen elindeki kozları tamamıyla tüketmiş değil. Ortadoğu’da politikaları ters tepen, yayılmacı ve işgalci yaklaşımı deşifre olan Türkiye, halen iki asıl aktörün, ABD ile Rusya arasındaki çelişkilerin meyvelerini yemeye çabalayarak kendine yer bulmaya çabalıyor. Geçtiğimiz 5-6 günde bu durumu daha iyi yorumlayabileceğimiz bazı nüveler önümüze serildi. ABD ve Türk Genelkurmay Başkanları Ankara’da 5 saati aşkın bir süre görüştü. Joseph Dunford ve Hulusi Akar’ın yanı sıra Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın katıldığı toplantının akabinde taraflar birer basın açıklaması yaparak neler konuştuklarının ana başlıklarını kamuoyu ile paylaştılar.

Bunlar bir yana, basına yansıyan perde arkaları var. ABD basını Dunford’un Rakka operasyonu nedeniyle oluşan tepkileri aza indirmek için Türkiye’yi ziyaret ettiğini yazdı. Ziyaretin hemen akabinde yapılan Pentagon açıklamasından da bunu anlamak mümkün. Pentagon açıklamasında Rakka’nın IŞİD’den temizlenmesinden sonra yönetimine dönük uzun vadeli planın Türkiye ile konuşulduğu ve mutabakata varıldığı söyleniyor. En azından kısa vadede Türkiye’nin bir yöneliminin olmayacağı, aynen Minbiç’te olduğu gibi yeni aksiyonların Rakka’nın özgürleştirilmesi sonrasına ertelendiği bu açıklamalardan anlaşılıyor. Türkiye’nin basına yansıyan görüşleri daha dikkat çekici. Habire yeni kırmızı çizgiler çizilmiş. Türkiye, Telafer ve Şengal ile ilgili “kırmızı çizgilerini” tekrardan ABD ile paylaşmış. YPG ve YPJ’nin Minbiç’ten çıkarılmasına dönük “kırmızı çizgisini” hatırlatmış. Rakka operasyonunun ardından YPG ve YPJ’nin Rakka’da kalmaması gerektiğine dair son “kırmızı çizgisini” tebliğ etmiş. Pentagon açıklamasından okunan o ki ABD bunlara resmiyette “eyvallah!” demiş.

Pentagon’un “eyvallah!” dediği bu resmiyetin ne kadar realize edileceğini, gelecekte ne olacağını şimdiden bilemiyoruz ancak bildiğimiz Türkiye sınıra ne kadar yığınak yaparsa yapsın Suriye ve Irak’taki operasyonlara resmen müdahil olma konusunda treni kaçırmış durumda. Şimdilik sığınabileceği tek liman var; ABD ile Rusya arasındaki çelişkilerden yararlanıp kendine yer bulmak. Türkiye 15 Temmuz sonrasında başlattığı bu riskli oyunu sürdürüyor.

15 Temmuz sonrasında Rusya ile ilişkilerini normalleştiren Türkiye’nin hedeflerine dönük ipuçlarını Türkiye’yi yönetenlerin demeçlerinden de anlamak mümkün ancak en iyi ipucunu Kremlin adına konuştuğu ibarelerinden açıkça anlaşılan, Rusya Stratejik Çalışmalar Enstitüsü Başkanı Leonid Reshetnikov veriyor. Hürriyet’ten Cansu Çamıbel’in yaptığı uzun söyleşinin satır aralarında Rusya’nın Türkiye’yi Ortadoğu’da kendi emelleri için değerlendirmeye niyetli olduğu, Türkiye’yi ABD’ye bırakmak istemediği çok açık gözleniyor.

Peki, bu mümkün mü? Mümkün olmadığı kanaatindeyim. Pentagon’un Türkiye’yi önemsediğini ve birlikte hareket edeceğini ifade ettiği son açıklaması aslında Türkiye’nin gazının alınmasından öte onu Rusya’ya teslim etmeme çabası olarak da okunabilir. Rakka operasyonu başlar başlamaz Türkiye’ye gelip anlık bilgi alışverişi sağlamaya, gerekirse ortak strateji belirlemeye kadar varacak bir iletişim merkezi kurulmasına karar verilmesi de bu niyetten bağımsız değil.

Hal böyle; Kürt korkusuna sarılan iktidar riskli oyununu sürdürüyor. İçte herkesi teslim almaya ve dikensiz gül bahçesi oluşturmaya çabalıyor. Ancak dışarıda treni kaçıran Türkiye’nin bu aksiyonlarının nafile çabalar olduğu, en az çöken “Stratejik Derinlik” kadar aleni...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et