10 Kasım 2016

Bursa'da bir ‘Nilüfer’ çiçeği...

Dünyanın derdi, şairin derdi. Dünyanın acısını dert edinen şairin, başkasının yarasına bakan şairin... Dünya da onların yüzü suyu hürmetine dönüyor. Yoksa ötesi karanlık. Şairler benzerler birbirlerine, sözcükler onların ruhlarında bir değirmen taşı gibi döner durur. Acıyı bir buğday gibi ezip ondan ekmek yapmak için. Şimdi daha çok gereksinim duyuyoruz o ekmeğe. Yeryüzü acı içinde çünkü. Savaşlar, kıyımlar, kıtlıklar kıranlar. Yoksulluğun acı buğdayı, evrensel, doyumsuz bir ekmeğe dönecek bir gün. Şiirden umut kesilmez elbet. İnsandan umut kesilir mi ki şiirden kesilsin? Bunun için Bursa Nilüfer’de şairler şiir ve barış için yeniden yan yana geldiler. Şiirler okudular, şiiri tartıştılar.
Bursa Nilüfer Belediyesi, I. Uluslararası Şiir Festivali’nde, bu yakadan ve öte yakalardan şairler, şiirle düşündüler, şiirle söyleştiler.  Nilüfer Belediyesi, şiire başka, bambaşka bir önem veriyor. Ülkenin ilk şiir kütüphanesi bunun için bu kültür toprağında. Kasımın ilk haftasında (2-6 Kasım) şu karanlık zulüm günlerinde orada şiirle soluklandı şairler, okurlar. Yeryüzünün büyük ve sonsuz acılarından birine, insanın, insanlığın göçüne bakarak. Bu duyarlılığı da “Şiirin Yaralı Göçü” başlığıyla işledikleri festival bildirilerinde şöyle göstermiş şairler çocukluğumuzun Saint de Exupery’sinin “Küçük Prens”ini sözlerine alınlık yaparak.
 “Rüzgâr sürüklüyor onları. Kökleri yok, bu yüzden de yaşam onlar için güç.”
Sonraysa şairler, kendilerini yan yana getiren göç acısına ve şiire şu sözlerle bakmışlar. Bu şiirsel düş, şu bildiriyle ışımış insanlığın belleğinde.
“Şairin en uzun, en çileli göçü, ruhunadır. Ona varmak için nice günler, geceler, aylar, hayatlar eriye eriye “şiir” denen ateşten bir denize dökülür. Şair, “vicdan” denen tek kürekle boğuşur o sonsuz keder deniziyle. 
O kürek, şairlerin dilleriyle yeryüzünün acılı topraklarında, kimsesiz nehirlerinde esenlik arar. Kimi nehirler, denize varmadan kurur, kimi nehirler birike çoğala o denize varmaya, “dünya ağrısı”nı onarmaya soyunur. 
Dünya, umutlu sözcüklerle çoğalan nehirlerin taşıdığı iyilikle, şairlerin vicdanıyla dönüyor. Oysa dünya, yüzyıllardır sarsak, kederli, yılgın ve barbar...
İnsanlık; savaşların çılgın, uçsuz bucaksız öfkesiyle bugünsüz ve  yarınsız..
Komşunun gözü komşunun ağılında, ayrı kaynıyor kazanlar.
Bu doymazlık, yabancılık, insanlığı yeniden ilkelleştirdi.
İç savaşlar, savaşlar, kıyımlar, kıranlar, yeryüzünün yazgısına döndü.
İnsanın göçü, sürgünlüğü savaş ya da kıyım, hangisiyle olursa olsun, onu yerinden yurdundan ettiği gibi, özgürlüğünü de kuşattı.
Artık korkuları yönetiyor insanı.
Savaş göçü...
Sürgün göçü...
Yıkım göçü...
Beyin göçü..
Emek göçü...
Dil göçü...
Ölüm bile göçe, sürgüne dönüştü.
Dünya bugün bir sürgün yurdudur.
Tehcir, mübadele, mülteci...
Sürgün, göçmen, sığınmacı...
Adı ne olursa olsun, insan, öz yurdunda düşlerinin yemişlerini toplamadan, anılarının gölgesinde uyumadan uzak topraklarda yaralarının sessiz yüküyle eziliyor, insanlık göç yollarında silinip gidiyor.
Savaşla bereketli topraklarını bırakıp başka bir toprağın tutsağı kılınan insan, biricik varsıllığı dilini de  yeni toprağa tutsak ediyor.
Belki de şairin gerçek eylemi, bu tutsaklıktan sonra başlayacak. 
Silinen, aşağılanan dilini yeniden yeşertmek, yeniden yüceltmek için... 
Göçe zorlanan, sürgüne gönderilen sözcüklerini yeniden parlatmak, ışıtmak için... 
Dil sürgünü, kuşatılmış ve süreğendir. 
Dilsizlik de bir göçtür. Şairler, onu tazelemezse o dil yaralıdır. 
Yeryüzü, iktidarların ellerinin altında değil, şairlerin dillerinin altındadır. 
Savaşların vebalı sürgünleri, sözcüklerin ışıltılı sürgünlerinin, tomurcuklarının gölgesinde kararır. Şiir bunun içindir. 
Göçle, sürgünle dağılan, dağıtılan insanlığı derleyip toplamak için... 
Bugün yeryüzünden çekilmeye yüz tutmuş irili ufaklı birçok dilde hâlâ şiirler yazılıyorsa şairler hâlâ yepyeni bir yeryüzünün düşlerini kuruyorlarsa “insan”dan umut kesilmediği içindir. 
Bunun için “İnsan çürümedikçe şiir çürümez.” diyordu Çukurova’nın Homeros’u, bilge ozanı Yaşar Kemal. 
Şiirin yeryüzündeki eylemliliği, şairin göçü, “son insan”a değin sürecek. 
Önce kendinedir bu yolculuk şairin.  
Kendine giderken insana, insanlığa... 
Bunun için “Ben bir başkasıdır.” demişti Arthur Rimbaud.  
Yeryüzünden savaşların, çaresizliklerin, yoksunlukların, yoksullukların göçü silinsin, insan yalnızca kendine göç etsin diye “başkası” için de ruhunu kazar durur şairler. 
Oradan çıkaracakları bir iki damla suyun ışığıyla tüm yeryüzünü serinletmek için. 
Çünkü şiire inanmak; savaşsız, sürgünsüz, özgür, aydınlık bir dünyaya inanmaktan başka nedir ki!” 
Şairin bu düşü, insanlığın da düşüdür. Festival de bu düşe bir adım daha yaklaştırdı şairi ve okuru. Barış için. 
Bu düşü kuran şairlere ve festivali kotaran Nilüfer Belediyesi emekçilerine şiir ve hayat için sevgiyle...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et