27 Kasım 2016

Aynı filmin daha acıklısı

Bu hafta yurt içinde ve yurt dışında söylenen her söz, atılan her adım dolarla ifade edildi. Dolardaki yükselişin ya da daha doğru ifadeyle Türk lirasındaki değer kaybının ekonomiye olumsuz etkileri bol bol yazılıp çizildi. Ciddi bir krizin eşiğinde olduğumuzu artık hükümet de kabul ediyor. Bu krizin medyaya da ciddi yansımaları olacak, hatta olmaya başladı bile. Alanda çalışanlar bilirler kriz zamanı şirketlerin ilk yaptıkları (Her ne kadar aksi tavsiye edilse de) reklam bütçelerini kısmak bir süre sonra da reklamdan tamamen vazgeçmek. Bir süredir zaten yaprak kıpırdamıyor, yakın zamanda sektörün daha da daralacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Bu hem eğitimli, dil bilen pek çok insanın işsiz kalması hem de medyanın en önemli gelir kaleminin azalması demek. Reklam pastası zaten yetersiz, yarısından fazlası televizyona, aslında büyük kanallara gidiyor. Son yıllarda hem güvenilirliğini yitirdiği hem de internet ve mobille rekabet etmek zorunda kaldığı için gazetelerin gelirleri ciddi oranda azaldı, satış gelirleri ise maliyetlerini dahi karşılamaya yetmiyor. Reklam gelirlerinin daha da azalması medya kuruluşlarını maliyetlerini düşürmeye itecek, ilk vazgeçilenler ise yine gazeteciler olacak. Bir başka deyişle 2001 Krizi sonrasında olduğu gibi çok sayıda gazeteci işsiz kalacak. Muhalifler zaten kapatıldığı için bu kriz en çok iktidar medyasını vuracak.

Televizyonlar maliyetlerini daha da azaltmak için düşük bütçeli, stüdyo içi yapımlara yönelecekler. Haber program niyetine daha çok (yine çoğunluğu erkek) konuşan kafalar izleyeceğiz. Pahalı dizi maliyetlerini karşılayamayan kanallar izleyiciyi ekran karşısında tutabilmek için stüdyoda insanların birbirlerini küçük düşürmesine odaklı realityshow’lara yönelecekler. İçeriklerin kalitesi daha da düşecek, gerisini siz düşünün…

Gazeteler zaten krizde, reklam gelirleri azaldı ama onları asıl vuran dolardaki yükseliş. Hemen her gazete,kağıdı ithal ediyor. Toptan almaya, stok yapmaya gücü yetmeyen gazeteler dara düştü bile. İşten çıkarmalarla birlikte gazete ekleri kapanmaya, sayfa sayıları düşmeye başladı. Bir süre sonra krizin etkisi her gazetede gözlemlenebilir olacak. Okuyucuyla güven ilişkisi kurabilmiş gazetelerin çok zorlanarak da olsa hayatta kalma şansları var, nitekim 2001 krizini de deneyimlediler. Ancak hükümete yakın sermayedarlara ‘rica’ ile aldırılan medya kuruluşlarının maliyetleri arttıkça tahammülü daha zor hale gelecek. İlk ipuçları göründü, Erdoğan’a aşkla bağlı Ethem Sancak’ın sektörden çıkmaya hazırlandığı konuşuluyor. Önümüzdeki dönem bu tür devralmalar hızlanacak, kimsenin okumadığı gazetelerdeki tetikçi yazarlara, öfke patlaması yaşayan programcılara ödenen yüksek maaşlar daha fazla yük olmaya başlayacak. Diyeceksiniz ki o patronlar parayı zaten ihalelerden kazanıyor ama bu sefer açığı kapatmak o kadar kolay olmayacak. 2001 krizi öncesi medya patronlarının çoğu bankacılık sektöründeydi, bankalarla birlikte medya da battı. Bugünkülerin ise çoğunluğu parayı inşaat ve de enerji sektöründen kazanıyor. İnşaat balonu patlar, enerji sektörü daralırsa medyayı da yanında götürecek. Bir başka deyişle aynı filmi bir kez daha izleyeceğiz.

Kriz mi, fırsat mı?

Geçtiğimiz hafta başında Süper Lig ve TFF 1. Lig maçlarının yayın ihalesi yapıldı.Vodafone, TTNET ve D-Smart ihale şartnamesini almalarına rağmen ihaleye katılmadılar. TurkcellSuper Online ise yalnızca internet ve mobil yayın haklarını içeren C paketine teklif verdi. Sonuçta Digitürk tüm hakları kapsayan D paketini 495 milyon dolar olan muhammen bedelin beş milyon fazlasını vererek 500 milyon dolar +KDV ile aldı. Oynanan futbolla kıyaslayarak bu lig dünyanın en pahalı altıncı ligi olmayı hak etmiyor diyebilirsiniz ki haklısınız. Ancak 2010’daki ihale kıran kırana geçmiş, üç saat sürmüştü, pazartesi günü heyecanla beklenen pazarlık ise 10 dakika sürdü. Bu kriz ortamında Türkiye’de bir yayımcının bu parayı vermesi çok zor. Digitürk’ü hâlâ kaça satın aldığını bilmediğimiz Katarlı beINMedia’ya daha baştan söz verilmiş de olabilir, medya ihalelerinde görülmemiş şey değil. Ancak açık olan şu ki dolarla girdiği bu piyasada TL ile abonelik satacak olan beINMadia’nın işi pek kolay değil. Hem abone sayısını hem abonelik ücretini artırması gerekecek. Statlara seyirci ilgisinin azaldığı on binlerce insanın işsiz kaldığı, yeni zamların kapıda olduğu bir ortamda bunu nasıl yapacak merakla bekliyoruz. Aksi takdirde para kazanmayan medyaya yurt dışından patron ithal ederek yine bir ilki başarmış olacağız, ne karşılığında onu henüz bilmiyoruz.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Öğretim Üyesi Daron Acemoğlu Cumhuriyet’ten Pelin Ülker’e verdiği söyleşide kırılgan durumdaki ekonomiyi düzeltmek için çok az vakit kaldığını, basına yönelik baskıların, akademik özgürlüklerin kısıtlanmasının, yargıya güvensizliğin, AB’den uzaklaşılmasının ekonomiye zarar verdiğini, acilen önlem alınması gerektiğini söyledi. Enerji Bakanı Berat Albayrak ise iyimser. “Her kriz kendi içinde birçok fırsatı doğurur” dedi. Katarlıları kastetmiyorsa umalım ki bu seferki krizden daha özgür, demokrat ve çoğulcu bir medya ortamı doğsun.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yağma iklimi

Yağma iklimi

Enerji şirketlerinin patronlarının bizzat yönetimine girdiği Saray iktidarı, “iklim değişikliğiyle mücadele” adı altında sermayeye yeni kaynak aktarma hazırlığında. İktidarın Meclise getirdiği tasarıya göre karbon emisyonu ticareti sistemi kurulacak, “atmosferi kirletme hakkı” alınıp satılan bir mala dönüşecek. Sistem karbon ticareti zenginleri yaratırken, halka zehir kalacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan: Dünya bir imtihan yeridir, ekonomik zorluklar gelip geçer.

Evrensel'i Takip Et