30 Kasım 2016 00:33

Andy ve 'Kes'

Andy ve 'Kes'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İngiltere, 16 Kasım’dan bu yana futbolda cinsel istismarı tartışıyor. Her şey eski bir futbolcu olan 43 yaşındaki Andy Woodward’un The Guardian’dan Daniel Taylor’a yaptığı açıklamalarla başladı ve ‘Pandora’nın Kutusu’ açıldı. Futbol Federasyonu ve söz konusu istismar vakalarının birçoğunun yaşandığı Crewe Alexandra kulübü uzun süre sessiz kalsa da Woodward’dan cesaret alan çok sayıda isim, çocuk yaşta maruz kaldıklarını kamuoyuna duyurdu. Böylece sorunun Woodward ve Crewe Alexandra çevresinde cirit atan Antrenör Barry Bennell’la sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Woodward’un 11 yaşından itibaren yaşadıkları toplumsal bir yaranın parçasıydı.

Wayne Rooney gibi önde gelen futbolcuların da mağdur isimlere destek çağrısı yapmasıyla meselenin boyutunun İngiltere sınırlarını aşması an meselesi. Her gün okuduğumuz istismar vakası haberlerinin yoğunluğunu, Meclisten geçirilmeye çalışılan utanç yasalarını düşünerek problemin çok da uzağımızda olmadığını varsayabiliriz.

İngiltere’deki skandal, pek çok yönüyle okul ya da dini eğitim kurumlarındaki istismarlarla benzerlik gösteriyor.

Bu örnekte çocuk üzerindeki otorite figürü olarak din adamının yerini antrenör, mağdur aleyhine kurumsal baskı atmosferi olarak kilise vs.nin yerini futbol dünyası almış durumda.

Bennell’ın Woodward üzerinde bir eğitmen olarak oluşturduğu otoriteyi, sistematik istismarın sürdürülebilmesi için “Futbol hayatını bitiririm” tehdidinin kullanılmasını, soyunma odasında neler döndüğünü herkes (kulüp ve takım arkadaşları) bilirken suskunluğun tercih edilmesini hesaba katarsak istismar hem vuku bulurken hem de gizlenirken, diğer kurumlardaki vakalarla benzer dinamiklerden faydalanıldığını ortaya koyuyor.

Nasıl oluyor da bir spor, pedofililere bu kadar elverişli bir ortam sağlıyor?

Dini kurumları, okullar (Ensar Vakfı örneğini hatırlayalım) hatta aileyi bunca istismarcı için elini kolunu sallayarak dolaşılabilen bir “park”a çeviren nedir?

Saydığımız örneklerin tamamının yetişkinlerin çocuklarla hiyerarşik bir ilişkiye girdiği ortamlar olması, yerleşik eğitim anlayışının sonuçlarına dair önemli şeyler söylüyor.

Cinsel istismar kuşkusuz başka nedenleri de olan ağır bir suç. Ancak çocuklar üzerindeki yetişkin istismarının sadece cinsel açıdan gerçekleşmediğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Otorite konumundaki figürün çocuğa karşı kötüye kullanılan hegemonyası, bir çocuğu çok farklı yöntemlerle yaralayabilir.

Woodward’un çocukluğuna dair anlattıklarını, yaşadıklarının hayatının geri kalanını nasıl etkilediğini okurken çok sevdiğim bir filmi hatırladım.

Ken Loach’un 1969 yapımı ‘Kes’ filmi mevcut düzenin, yetişkinliğe hazırladığı bireyleri nasıl kolu kanadı kırık halde öğütmeye programlandığını ve bunu yaparken hangi araçları kullandığını anlatır. Aile, okul, bu ikisi de kötü gidince mecburen 15’inde başlayan işçilik… 

Hepsi filmin ana sloganında belirtildiği gibi çocuğu “Dövmek, aşağılamak, alay etmek, kalbini kırmak” ve nihayetinde ruhunu, yaşama sevincini, mücadele azmini yok etmek üzere ayarlanmış gibidir.

Tüm bunların sonucu olarak çocuk, hırsızlıkla, yalanla, sahtekarlıkla, kavgayla tanışır. Çünkü ayakta kalabilmek için buna mecburdur. Çocuk, ait olmadığı bir yerdeyse (hiçbir çocuk böyle bir ortama ait değildir) ya uyum sağlar ya da yalnız kalır. Oysa aslolan tüm bunlara karşı mücadele edebilmesidir. Bazen bu mücadele bir ilhama ihtiyaç duyar. ‘Kes’te Billy Casper’ın ilhamı tek dostu kerkenezdi. 

Ancak düzen, çocuğu, aslında onun yaratıcı ve mücadeleci doğasını hedef almaktan asla vazgeçmez. Hasbelkader bir “ilham” bulunduysa o “ilham”ın da icabına bakılmalıdır.

Pek çok çocuk için bu ilham futbol. 

Şimdi, etrafta gördüğünüz onca hırs küpü, kazanma delisi, disiplin canavarı antrenörü hatta ebeveyni hatırlayın. Onlar “Seni profesyonel futbolcu yapacağım” derken bile aslında çocuğun ruhunu ve ilhamını hedef alıyor.

Çocukları rahat bırakın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa