Savaş tetikçiliği ve 'miş'li-muş'lu' hayaller
Fotoğraf: Envato
“Biz Türk milliyetçisiyiz” diye havaya el sallayan Devlet Bahçeli, idam ipi elinde kükreyip duruyor! Kükreyen sadece o değil; Recep T. Erdoğan neredeyse her gün birilerini, “Kimsin sen ya, kimsin?” diye paylayıp meydan okuyor. Onu, açık unutulmuş mikrofona “niye başbakan oldum!” diye yakınarak konuştuğu yazılan “Binali Bey” ve bakanlarla sözcüler, gazete yazarları, “eski güvenlik elemanları” izliyor. Hepsi, sözbirliği içinde bir nakaratı tekrarlıyorlar: “Türkiye güçlü ülke, çekemiyorlar, engellemeye çalışıyorlar! Ama bizi kimse yıldırımaz!”
Bu “güçlü ülke”nin ekonomisi alarmda: meydan okuyucu “büyük Türk” Bahçeli’nin deyişiyle “kur, faiz, enflasyon döngüsü birbirini besleyerek” halk kitlelerini vurmaya devam ediyor. Zamlar ve vergi yükü artışı sürüyor. Yoksulluk ve işsizlik, yol-tünel gösterileriyle örtülemez düzeyde. Doviz yükselirken, dış yatırımlar düşüyor, dışarıya “kaçan” para artıyor. Kapitalist dünya gerçekliği ve Türkiye’nin emperaylizme dişinden tırnağına bağımlılığı, “Milli”lik ve “yerli”lik lafazanlığını, darmadağın ediyor. Kışkırtılıp yıkımın kurbanlarına dönüştürülen “mülteci”lerin “fiyatı”nı yükseltme pazarlığı, onur ve insanlık adına bütün söylemi çöpe dünüştürüyor. Ekonominin “güçlü olduğu” yönündeki mezarlık ıslığı, ekonomiden anlayan bakan, müdür ve iktisatçıların ardarda alarm zili çalmalarıyla, “gıda ve su sıkıntısı” olabilirliği açıklamasıyla, artan yoksullaşma, dış sermaye yatırımlarının azalması ve para çekişinin artmasıyla cızırtıya dönüşüyor.
Bu katı gerçekler, Saray yönetiminde bir “milli söylem” haline gelmiş “Terörizmle mücadele “ propagandasıyla boğuntuya getirilerek, yığınların, kendileri için gereken hak mücadelesine yönelmeleri engellenirken, Suriye ve Irak topraklarında “etki alanı yaratma”ya soyunmuş militarizme kuvvet devşiriliyor. Komşu ülkelerin topraklarında yürütülen Nusracı savaşın, Türkiye’nin çeşitli milliyetlerden halklarının yararına gösterilmesi için kara propaganda tezgahı harıl harıl işliyor. Söylenenlere inanılacak olunursa, yaşadığımız “Olaganüstülükler Çağı”nın en önemli göstergesi, Türkiye’nin bu “büyük hamleleri”dir! İktidar tetikçisi “fetih”çi yazarlardan biri, mealen söylenirse, Türkiye‘nin “Recep Erdoğan yönetiminde gerçekleştirdiği devasa büyüme ve ilerleme” sonucu “artık hiçbir gücün engelleyemeyeceği bir kudretli kuvvet haline geldiği”ni haber veriyor! Türkiye, Erdoğan ve AKP’sinin yönetiminde öylesine ilerlemeler göstermiş ki, değil Avrupa’nın büyük güçlerine had bildirmeler, dünyanın en büyük güçleri ABD, Rusya ve Çin’e dahi meydan okuyabilmekteymiş!
“Kimsin sen ya, kimsin?” meydan okumalarının estirdiği rüzgarın serinliğinde, dolar yığını ve dokunulmazlık etiketli koltuklara kurulanların bu havai kurguları, koro halinde sürdürülen propaganda bombardımanı altında bunalan ve doğru ve yanlışın ayırdına varmada zorlanan yığınların şovenist milliyetçi hezeyanlara ortak edilmesi hedefine bağlanmıştır. İktidar rüzgarının şişirdiği yelkenle çöle açılanların hezeyanlarına bakılırsa, Türkiye, bıraksalar, El Bab’dan Çin’in Uygur bölgesine, kıtanın bir ucundan ötekine, Büyük İskender’i kıskandıracak bir istila ve yeniden inşayı gerçekleştirebilirmiş! Bıraksalar!!!
Ama, işte bütün mesele de burada! Dünya değneksiz köy değil! Bırakma değil bırakmama; pazar ve etki alanları için birbirini yeme, yedeğe alma, etkisiz kılarak bağımlı kılma, kaynaklara ve ulaşım yollarına el koyma; bunlar için savaş ve büyük kitle kırımları dahil her yola baş vurma, kapitalist dünyanın katı gerçeğidir. Bıraksalar bir hayali çağrıştırır; gerçekleri, güç ilişkilerini, çıkar çatışmalarını gözetmeme körlüğünü! Hakikate yakın olan bırakmamadır! Recep T. Erdoğan kimliğinde bir Cengiz Kağan ya da Atilla görmek isteyenler aptallığı oynuyorlar. Kapitalist Türkiye‘yi Moğol barbarlığıyla karıştırdıkları için değil sadece, Rusya ve ABD başta olmak üzere dünyanın büyük güçlerinin çıkar politikaları arenasında Türkiye gericiliğinin, şantaj ve provokasyon politikasının bir sınırının da olduğunu görmek istemedikleri için de.
Dünyanın günümüzdeki gerçekliği oysa, şantaj diplomasisi ve külhanbey pazarlığına sınır koyacak keskin çelişkileriyle belirgindir. Dünya kapitalizmi, “yeni bir kırılma” dönemine yol alıyor. İçinde bulunulan dönemi, I. Dünya Savaşı öncesi duruma benzetenler az değil. Ekonomik durum ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte, özellikle bağımlı ülkeler(Türkiye bunlardan biridir) olmak üzere, yeni bir büyük krizin malzemesini yığmaya devam ediyor. Bu durum, pazar ve etki alanı mücadelesinin en büyük güçlerini ve onlarla birlikte işbirlikçi yönetimleri militarizme, yayılmacı politikalara, kitleleri daha fazla baskılamaya yöneltiyor. Türkiye’de, Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde sağ gericiliğin ve faşist hareket ve partilerin güç kazanması, başından tırnağına halk düşmanı figurlerin para ve silahın gücüyle popüler liderler katına çıkması, bu genel tablonun eseridir. Türkiye’de, burjuva demokrasisinin d’sine dahi nefretle yaklaşan iktidar gücünün giriştiği yayılmacı ve entrikacı seferberliği ülke ve halklarının yararına göstermek, işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen halklara yığınsal ölüm, açlık ve yoksunluk getirecek bu gerginlik, çatışma ve savaşların tetikçiliğini yapmaktır.
Peki böylesi koşullarda sömürülüp-ezilen, baskı altında tutulan, yaşamı tehdit altında olan on milyonlarca işçi-köylü, genç, kadın, işsiz, memur ne yapabilir? Yapılacak olan, “birleşmeliyiz, birlikte mücadele etmeli, mücadeleyi daha üst düzeye çıkarmalı ve daha geniş alanlara yaymalıyız” sözlerinin gereğini yapmaktır. Bunu adım-adım, semt semt, il il ve ülke düzeyinde başarmak için daha çok çaba gerekir. Ama asla, devlet iktidarının, izlediği politikalarla muhalifleri, özellikle de genç kuşak devrimcileri “nefessiz bırakarak” anarşizan yöntemlere savurma ve ardından da terör söylemi eşliğinde yok etme oyununa düşmemek gerekir. Son günlerde, “bize de mitleşmiş figürler gerekli” türünden yazıların artması, bu yönlü bir tehlikeyi de akılda tutmayı gerektiriyor.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40