Bilici Teyresyas’ın öğütleri
Yunanistanlı kent kralı Odisseus; katıldığı Troya savaşlarından sonra, yıllar süren o ülkesine dönüş yolculuğu sırasında biraz dinlenmek için, Ege denizindeki bir adaya çıkmıştı yanındaki yoldaşlarıyla. Onları bir güzel ağırlayan adanın tanrıçası güzel Kirke; dönüş yolunu tam öğrenmeleri için onlara Ölüler Ülkesi’ndeki bilici Teyresyas’ın yanına gitmeyi öğütledi... Kürekçi yoldaşlarının ağlayıp sızlanmalarına karşın Odisseus, günışığının bile giremediği o ülkeye ulaştı...
Ülkesine döndüğünde de karısı mahzun kraliçe Penelopeya’ya, bu serüveninden söz etti bir akşam sohbetinde...
İÇİMİ YEMYEŞİL BİR KORKU SARDI...
“Ölüler Ülkesi’ne ulaştığımda, tanrıça Kirke’nin söylediği gibi, kazdığım bir kuyuya kurbanlık iki koyunun kanını akıttım,” diye anlatmaya başladı Odisseus. “Savaşlarda zamansız ölenlerin uğultuları kapladı birden çevremi! Ellerinde kılıç kalkan vardı ve bedenleri, hâlâ öylece kan revan içindeydi! O gördükerimi hiçbir zaman dillendiremem, sevgili karıcığım!
Çığlık atan gölgelerin arasında, hem ölen arkadaşlarımdan, hem kendi ellerimle canlarına kıydığım masum yiğitlerden birkaçını tanıyınca; sapsarı, yemyeşil bir acı sardı içimi...
Haliyle ilk işim bilici Teyresyas’la konuşabilmekti. Neyse ki fazla bekletmeden hemen geldi: ‘Ne işin var buralarda?’ diye beni azarlamaya başladı hemen: “İnsan günışığını, kuş seslerini, halkıyla ailesiyle yaşayacağı güzel günleri bırakıp bu Ölüler Ülkesi’ne gelir mi hiç?”
ÇÜNKÜ DENİZLERİN GİZEMLERİNİ ÇÖZMEK YASAKTI...
Bu sözlerden sonra Bilici Teyresyas, oradaki içi kan dolu bir kuyuya eğildi. Elini uzatıp kuyudaki kana dokundu. Sonra o uzun değneğine dayanaraktan;
“Evet, sevgili Odisseus” diye yeniden başladı konuşmaya. “Troya savaşları biteli nice yıllar oldu... Ama sen bir türlü dönemiryorsun halkının, çoluk çocuğunun yanına!.. Belli, savaş acılarıyla dopdolu yüreğin! Bütün savaşlarda olduğu gibi,o Troya savaşlarında da nice yiğitler yıkılıp yıkılıp buraya geldiler. Neyse, şimdi bunları konuşmanın bir yararı yok... Bu dönüş yolculuğun sırasında denizler ve karalar tanrısı eli yabalı Poseydon’un o tek gözlü oğlu dev Polifemos’un adasına uğradın. Polifemos; karaların ve denizlerin gizemlerini çözmeye kalkan denizcileri çiğ çiğ yer. Çünkü insanlar; denizlerin gizemlerini çözerlerse, tanrı Poseydon’un oralardaki saltanatı biter! İşte sen Polifemos’un gözünü kör edip elinden kurtulduğun için onun babası tanrı Poseydon, sana karşı sürekli kin duyuyor... Hem kör ettiğin, hem de denizlerin ve karaların gizemlerini çözmeye kalktığın için! Gördün işte, son olarak gemilerinin ve yoldaşlarının pek çoğunu sulara gömdü... Hâlâ da öfkesi dinmiş değil... Ama sen dalgalarla boğuşa boğuşa da olsa, sürekli aklını kullanarak,tanrı Poseydon’un tuzaklarını bir bir yenip ülkene ulaşacaksın... Yeter ki hem kendinin, hem de yoldaşlarının gereksiz isteklerini gemlemesini bil.”
GÜNEŞ TANRISI’NI KIZDIRMAYIN!
Burada biraz sustuktan sonra; ‘’Şimdi olacakları sana anlatayım,’ diye sürdürdü konuşmasını bilici Teyresyas. ‘Yolunuz üzerinde, Çatal adası denen bir yere varacaksınız. Bu yemyeşil adada, koyun keçi sığır cinsinden sürü sürü besili hayvanlar vardır... Sakın o hayvanlara dokunmayın!.. Çünkü güneş tanrısı Helyos’un sürüleridir onlar. Birine dokunduğunuz an, güneş tanrısı Helyos, hem gemini, hem de arkadaşlarını sulara gömer. Üstelik sen sağ kalsan bile ülkene dönüşün çok zor ve çileli olur... Evet Odisseus, ülkene vardığında da işin çok zor olacak... Oğlun Telemahos da, karın Penelopeya da yaşıyorlar yaşamasına, ama konağınıza birsürü soylu adam doluşmuş... Senin öldüğünü düşündükleri için karın Penelopeya ile evlenmek istiyorlar!.. Evinde neyin var neyin yoksa, habire yiyip içiyorlar... Bu yetmiyor, halkın ürettiklerini de arsızca yiyip içiyorlar; şaraplı müzikli şölenlerle günlerini gün ediyorlar... Karın Penelopeya da onları yıllardır oyalıyor. ‘Sizlerden biriyle evleneceğim evlenmesine, diyor, ama önce şu dokuduğum kumaşı bitireyim!’.. Ne var ki gündüzleri tezgâhta dokuduğu kumaşı, geceleri yaktğı çırağı aydınlığında gizlice çözüyor!.. Ertesi gün yeniden başlıyor dokumaya!..
ARTIK YAŞLI GÖZLERLE GELMEYECEKSİNİZ!
Konağına varınca bu asalakların hepsini alt edeceksin! Ondan sonra da karına, oğluna ve halkına çektikleri bütün acıları unutturacaksın... Hem sen, hem onlar, hem de sizleri örnek alacak öteki Akdenizli komşular, hepiniz bu savaş ve sömürü illetinden kurtulacaksız... Zaten bu savaş denen pislik, insanoğlunun onuruna yakışıyor mu hiç? Evet Odisseus, sonunda hepiniz çok mutlu ve uzun yaşayacaksınız... Hiçbiriniz buralara artık yaşlı gözlerle gelmeyecek... Haydi sana iyi yolculuklar!..’
Bu sözlerinin ardından, Teyresyas’ın bir gölgeye dönüşmüş bedeni, gerisin geri, Hades’in dönülmez ve ışık işlemez ülkesine doğru süzülüp gitti...”
Bu serüvenini kendince dillendiren Odisseus, birden sustu. Mahzun karısı Penelopeya, hemen ellerini tuttu savaş yorgunu kocası Odisseus’un... Bir süre karşılıklı göz göze bakıştılar. “Teyresyas’ın kim olduğunu daha sonra anlatırım,” dedi Odisseus gülümseyerek... (*)
***
(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
- AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar Atan - Evrensel Basım Yayın - 2. baskı)
- AKDENİZ MİTOLOGYASINDAN EFSANELER (Yaşar Atan - Evrensel Basım Yayın)
- İNSAN VE TRAGEDYA (Andre Bonnard (Çev. Yaşar Atan - Evrensel Basım Yayın 2. baskı)
Evrensel'i Takip Et