06 Aralık 2016 00:53

Sağlık çalışanlarına şiddet

Sağlık çalışanlarına şiddet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye, sağlık çalışanlarına yönelik şiddette dünya birinciliğine gidiyor. Her gün en az bir tane sağlık çalışanına şiddet haberi basında yer buluyor. Hastaneler, acil servisler, aile sağlığı merkezleri saldırgan insanların sağlık çalışanlarına korku saldığı mekanlara dönüştü.
Sağlık Bakanlığının verilerine göre 2015 yılında günde ortalama 32 sağlık çalışanına şiddet vakası kayda girmiş, bunların 10’u fiziksel şiddet, 23’ü sözel şiddet. Bunların çoğu fiziksel şiddet, oysa bir de sözlü şiddet boyutu var. Diğer yandan hekimlerin dışında hemşire, sağlık teknisyeni gibi çalışanlarının başına gelenler de hem basına hem de kayıtlara daha az yansıyor. Anlaşılan, kayıtlara giren şiddet olguları buzdağının görünün ucu sadece.

Şiddet bir tek sağlık çalışanlarına yok ki! Otobüsteki yolcu şoföre, müşteri tezgahtara, veli öğretmene saldırıyor vs. Kısacası bugüne kadar evlerde kadınlara ve çocuklara karşı yaşanan, gözlerden ırak olan şiddetimiz kamusal alana taştı. Şiddet her yerde artık!
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin, şüphesiz ki diğer kamu çalışanlarına şiddetle bir ilişkisi var. Kamu çalışanlarının itibarının zedelenmesinden tutun da çarpık bir vatandaşlık bilincine kadar bir dizi açıklama getirilebilir. 

Sağlık çalışanlarına şiddet konusuna geldiğimizde ise sağlık reformlarının en temel belirleyici olduğu görülür. Nasıl mı? Tarihi 1990’lara uzanan ama AKP tarafından nihayete erdirilen “sağlık reformu”nun temel niteliği sağlık sektörünü serbest piyasa koşulları içine sokmaktır. AKP’nin 2003’te açıkladığı Sağlıkta Dönüşüm Programı “hizmette rekabet”i hedefliyor idi. Farklı hizmet sunucuları arasındaki bu rekabet sayesinde hizmet kalitesi artacak ve maliyetler düşecek idi. Sağlık hizmetinin piyasa malı olduğu bir ortamda, “kışkırtılmış talep” yaratıldı.

Bu durumu TTB Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel ne güzel açıklamış: “Sağlıkta Dönüşüm Programı ile müşteri kavramı ve memnuniyet anlayışı ön plana çıkartılarak hastalar ve yakınları tıbbi bir gereklilik olup olmadığına bakılmaksızın talep ettikleri her şeyin, istedikleri anda ve istedikleri şekilde karşılanması yönünde bir beklentiye sokuldu.” 

Vatandaşın sağlık hizmetlerinden beklentisini sürekli artırıp, şikayet kutuları ile tehdit etmek de aslında psikolojik şiddeti ortaya çıkardı. Bu şiddetin, kurumsal bir şiddet olduğuna dikkat çekmek isterim. Geçtiğimiz hafta ölümünün 4. yılında Dr. Melike Erdem’i andık, içimiz bir kez daha yanarak. Melike bu psikolojik şiddete dayanamayıp intihar etmişti. Bu kurumsal şiddetin bazı hekimleri meslekten uzaklaştırdığını, artık mesleğini yapmayan hekimler olduğunu da biliyoruz. 

Bu konuda yapılmış geniş bir araştırmanın sonuçları sağlık çalışanlarının yüzde 44’ünün son 12 ay içinde şiddete uğradığını tespit ediyor. Şiddetin genellikle hasta yakınlarından geldiği de genel olarak bilinen bir gerçektir. Ambulans için boş bırakılan emniyet şeridini kendi keyfi olarak kullanan, hatta ambulansın önüne atlayarak açılan yolu kendisi için değerlendiren “vatandaş” ile kendi hastasına ilgi gösterilmediği için şiddetten gözü dönmüş kişi kanımca aynıdır. Aynı bencillik, aynı ruhsal sorun!

2016 yılının Tıp Bayramı Haftası’nda Sağlık Bakanı hatta Başbakanın sağlık çalışanlarına bazı sözleri vardı, bir takım düzenlemelerle tutuklamadan ağır para cezalarına kadar bir düzenleme yapılıyordu. Bu düzenleme ne yazık ki yapılmadı. 

Sağlık Bakanlığının bu caydırıcı düzenlemeyi tekrar gündeme alması gerekiyor. Ek olarak önerimiz, sağlık çalışanlarına sözel şiddet dahil şiddet uygulayanların “öfke kontrolü eğitimi”ne tabi tutulmalarıdır. Nasıl ki alkollü araç kullananlar ehliyetlerine yeniden kavuşmak için bir eğitime tabi tutuluyor, sağlık çalışanlarına şiddette bu neden olmasın?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa